Cumhuriyet’in 100. Yılında Sinema ve Toplumsal Cinsiyet Paneli gerçekleşti
Haber Üsküdar
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü ile Sinema Kulübü’nün ortaklaşa düzenlediği "Cumhuriyet’in 100. Yılında Sinema ve Toplumsal Cinsiyet" paneli gerçekleşti.
Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ceren Saran Doğan’ın moderatörlüğünü yaptığı etkinliğe film eleştirmeni Alin Taşçıyan, Doç. Dr. Aybike Serttaş ve oyuncu Ezgi Sözmen konuşmacı olarak katıldı. "70-80-90 Masum Küstah Fettan" isimli belgeselin kısa bir kesitinin gösterimi ile başlayan etkinliğe İletişim Fakültesi öğrencileri ile akademisyenler de katıldı.
Alin Taşçıyan, Türk kadın yönetmenleri anlattı
Panelde konuşan Alin Taşçıyan, geçmişten günümüze Türk sinemasında kadınların yaşadığı olumsuzluklarla maruz kaldıkları ayrımcılıkların altını çizdi. Taşçıyan, "1896 yılında Fransa’da ilk kurmaca film çekildi. Lahana Perisi isimli bu filmin yönetmeni Alice Guy-Blaché aynı zamanda ilk kadın yönetmendi. Peki bizim ülkemizde bir kadının ilk kez kamera arkasına geçiş tarihi ne zaman? 1951. Yarım yüzyıl geçmiş. Önünde ne engel vardı? Toplumun yaklaşımı bu duruma engeldi. Evet Cumhuriyet bazı haklar verdi ve bazı şeyleri ileriye götürdü ancak uygulamada toplumun tutumu birtakım zorlukları beraberinde getirdi. ABD, Rusya ve Avrupa ülkelerinde sinema ticari bir faaliyet olmasının yanında propaganda faaliyeti olarak da kullanılıyordu ve burada yalnızca ticari düşüncede olmamak kadınların sinemada yer alabilmesi sürecinin önünü açtı. Türkiye’de ise sinema çok büyük oranda ticari bir bakış açısıyla ele alındı. Bir işte güç, itibar ve para varsa erkekler o işi kadınlara bırakmazlar. Orada erkekler egemen olur. Bu gibi durumlara şu örnek verilir; Kadının yeri mutfaktır ama şef olup para ve ün kazanılacaksa onu erkekler yapar. Zaman içerisinde bu durum değişiklik göstermeye başladı. İlk kadın yönetmen olarak tanımlanması konusunda fikir ayrılıkları olsa da Cahide Sonku 1949 yılında kurduğu yapım şirketiyle hem yönetmen hem de yapımcı olarak karşımıza çıkmıştır. Bu konuda konuşanlar genellikle geçmişteki kadın yönetmenlerin isimlerini anmazlar. O yüzden ben burada saymak isterim. Feyturiye Esen, Birsen Kaya, Lale Oraloğlu isimleri anılmalı. Herkes Türkan Şoray'ı oyunculuğu ile bilir ancak yönetmenlik de yapmıştır. 1980’lerde bir kuşak var bundan sonra ve biz bunu TRT’ye borçluyuz. Nisa Akman, Mahinur Ergun, Tomris Giritlioğlu, Canan Evcimen, Sunar Kural Aytuna ve Bilge Olgaç. Günümüzde ise Biket İlhan ve Yeşim Ustaoğlu büyük yönetmenler olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi.
Tüm olumsuzlukların yanında Türkiye’nin benzer özellikler gösteren ülkelere göre daha iyi bir durumda olduğunu belirten Alin Taşçıyan, “Yunanistan, Kore ve Romanya gibi ülkelerde kadın yönetmen azdır ama bizde artık çok sayıda kadın yönetmen var. Uzun yıllar süren bir mücadelenin sonucunda bu noktaya geldik ama sonuçta iyiye doğru bir gidiş gerçekleşti” şeklinde konuştu.
Sinemada kadının temsili problemli
Sinemada ve medyada kadının ve erkeğin temsiliyetinin belirli sorunlar barındırdığını söyleyen İstinye Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Aybike Serttaş, “Temsil konusu oldukça önemli. Medyada ve sinemada kimleri izliyor ve görüyoruz? Kimleri göremiyoruz? Gösterilmeyenler önem taşıyor. Örneğin kadın sadece ev içinde ve cinsel obje olarak gösteriliyor ya da kadınlar maddi varlıklara düşkün insanlar olarak yansıtılıyor. Bizim gülümseyerek hatırladığımız Yeşilçam filmlerinde hatta günümüz medyasında gördüklerimizin cinsiyetçilikle ilgili olduklarını görüyoruz. Bir de toplumsal cinsiyet var ama bu sadece kadın meselesi değil erkeklerle ilgili de bir mesele. Erkeğin rolleri de var. Ekran içinde yerleştirilen belirli profil ve bakış açıları söz konusu. Bunlar bize şu mesajı veriyor: Evet toplumsal cinsiyet rolleri var, kadının rolleri bu, erkeğin rolleri bu; kadın şöyle yapar erkek böyle yapar gibi. Biraz üstten bakıldığında sistemin işlemesi için büyük bir çaba olduğunu görüyorsunuz. Mevcut iktidarın sürdürülmesi ve sorgulanmaması istenen bir bakış açısı var. Kadın ve erkeğin rollerinden çok mevcut yapının bozulmaması ve mevcut gücün belli ellerde birikmesi ve belli ideolojilerin yaşaması için gerçekleşen bir süreç. Bu açıdan bakıldığında toplumsal cinsiyet problemleri bu sistem içinde sadece bir nokta. Tecimsel medya ile ilgili konuşulması gerekenler bunlar. Sadece Türkiye’de değil dünyadaki konular da bunlar” dedi.
Ezgi Sözmen, 'Susma Bitsin' hareketini anlattı
Sinema sektöründe kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin temelinde güçlü ve güçsüz arasındaki hegemonik sürecin olduğuna dikkat çeken oyuncu Ezgi Sözmen, bu süreçte mağdur olanlara destek olacak bir hareket oluşturduklarını söyledi. Sözmen, “Susma Bitsin hareketinde mobbing, cinsel taciz ve cinsel saldırı yaşayanlara destek olmayı hedefliyoruz. Çünkü bu gibi durumlarda genellikle failler daha güçlü bir konumda oluyor. Bu durumlarda bize gelebilirsiniz. Hareketimiz gönüllülük esasıyla faaliyet gösteriyor. İki ayda bir toplantı düzenliyoruz, yalnızca kadınların katılabildiği toplantılar. Katıldığınızda bir şey paylaşmak zorunda değilsiniz. Sadece dinleyici olarak da katılım gösterebilirsiniz. Hukuki ve psikolojik destek veriyoruz. Alanın her biriminden insanları kapsıyoruz. Daha çok bir dayanışma ağı gibi çalışıyoruz. Sektörden üç yüz kadın üyemiz var. En sık karşılaştığımız şikâyet ise mobbing. Öğrencileri bu konuda bilinçlendirmek istiyoruz” şeklinde konuştu.
Panelin devamında konuklar Alin Taşçıyan, Doç. Dr. Aybike Serttaş ve Ezgi Sözmen, öğrencilerin sorularını yanıtladılar.