Yeni Medya ve İletişim etkinliğinde mitoloji ve kültür konuşuldu
Öğr. Gör. Mehmet Sarıoğlu, popüler kültür bağlamında halk, sanat ve ritüeller konusunu anlattı Haber Üsküdar-Hazal Göksun ve Merve
Haber Üsküdar - Hazal Göksun ve Merve Şişman
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen etkinlikte, İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Öğr. Gör. Mehmet Süha Sarıoğlu “Popüler kültür bağlamında halk, sanat ve ritüeller’’ başlıklı bir konuşma yaptı.
Moderatörlüğünü İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder’in yaptığı etkinlikte kadim ritüeller ile popüler kültür arasındaki bağlantılar ele alındı. Ritüeller ile kültür arasındaki bağlantıları görebilmek için memorat kavramına hakim olmak gerektiğini belirten Öğr. Gör. Mehmet Sarıoğlu, ‘‘Memoratlar doğa ile iç içedir. Memorat deyince hem tekinsiz evler aklınıza gelsin hem de cinler vs. ama bir taraftan da mitolojinin ve dünyanın süsü ‘çiçekler’ geliyor akıllara. Bunlar hep başrolde bulunurlar ve bu memoratların içerisinde zaten ‘memory’ kelimesi var, ‘hafıza’ demek. Yani halkın hafızasına girmiş ve adet, gelenek gibi dinsel yönü de baskın olan inanışlardır’’ ifadelerini kullandı.
"Ana Tanrıça Ağacı, dünyanın ekseni olarak kabul edilirdi"
Kavrama açıklık getirmek için mitolojinin önemli bir ögesi olan Ana Tanrıça Ağacı'nı örnek gösteren Sarıoğlu, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Ana Tanrıça Ağacı, aynı zamanda ‘Dünya Ağacı' son derece büyük bir ağaç olarak düşünülmüş ve çoğu kültürde bu ‘Axis Mundi’ yani dünyanın ekseni olarak kabul edilirdi. Dinlerde ve mitolojilerde muhakkak vardır ve Ana Tanrıça ritüellerinin içerisinde mutlaka onun adı geçer. Bu ağacın dallarının en tepesi yıldızlarla ilişkili olan bölümdür. Ortadaki dallar, yapraklar, yeryüzündeki yaşamı anlatırlar. Kökler ise ölümü, ölüm ötesindeki yaşamları anlatır. Ana Tanrıça ağacı birçok gelenekte bulunur. Mesela İskandinavya mitolojisinde ‘Yggdrasil’ denmektedir. Germen mitlerinde ise ismi ‘İrminsul’dur. Bu İrminsul ağacında Sümerlerden gelen bir adetle ağacın tepesi kartalla taçlanır. Aynı zamanda köklerinde de yılanlar yaşar. Gövdesinde şeytan Lillit’in bulunduğu söylenir. Sümer’in meşhur ‘Huluppu’ ağacıdır” dedi.
"Mitolojide çiçek imgesi de önemli bir yer tutuyor"
Mitolojide ağaç imgesi gibi çiçek imgesinin de önemli bir yer tuttuğunu belirten Mehmet Sarıoğlu, ‘‘Yunan Mitolojisi’nde Sümbül’e ‘Hyakinthos’ deniliyor. Hyakinth şöyle bir hikayeye sahip: Güneş Tanrısı Apollo dünyadaki güzel olan her şeye âşıkmış ve Hyakinth adlı delikanlıyı da çok severmiş. Fakat delikanlı bir insan, kendisi ise Tanrıdır. Arkadaş olurlar ve birbirlerine disk atarlar. Hyakinth bu arada batı rüzgârlarına yön veren Tanrı Zefiros tarafından da çok sevilir ve bu durum kıskançlığa yol açar. Zefiros, Apollo’nun fırlattığı diske ufak bir esintiyle müdahale eder ve disk ters yöne savrulup Hyakinth’in ölümüne sebep olur. Apollo o kadar üzülür ki ‘Ey Hyakinthos! çok erken beni bırakıp gittin ama sen dünya durdukça hem kokunla hem de renklerinle kendini hatırlatacaksın. Sana ölümsüzlük bahşediyorum ey sümbül’ der. İşin ilginç kısmı, sümbülü al pazardan, vazonun içine koy, orada durdukça kurur ama güneşin geldiği yere koy aniden canlanır ve her yere kokusu yayılır’’ dedi.
Çiçeklerin hikayelerini anlatmaya Anemon çiçeğiyle devam eden Sarıoğlu, "Anemon çiçeği eski Osmanlı saraylarında bile çok aranan bir çiçektir. Çünkü zehiri muhteşemdir. Taç yapraklarının yanında bulunan tüy gibi hafif tohum ceplerini yoluyorsunuz ve havanda dövüp müthiş etkili bir fare zehiri haline getirebiliyorsunuz. Hikâyesi Sivas, Kırklareli ve Erzincan taraflarında çok anlatılır. Buralarda Anemon'un muhteşem renklerine ulaşılmıştır. Şöyle bir hikâyesi vardır: Afrodit’le Venüs Batı Anadolu’nun koruluklarında gezerken birden ağaçların arasında, gövdesi tam ortaya doğru şişmiş aynı nabız gibi atan hatta çatlayıp ışık saçan bir Mersin Ağacı görürler. Afrodit ağaçta ne tür perilerin yaşadığını merak ediyor ve ağaca yaklaşıyor. Müthiş güzellikte bir bebek görüyor. Bebeği kucağına alıyor ve bunun tanrısal bir güç olduğunu anlıyor. Hemen ona ‘Adonis’ ismini veriyor. Tanrıça onu tekrar yerine koymak istemiyor, alıp götürmeyi düşünüyor. Sonra yaptığı büyük hatayı anlıyor ve birine vermek istiyor. ‘Kime verebilirim?’ derken Yeraltı Tanrısı Hades’in karısı olan Persefoni’ye vermeye karar veriyor. Yer altına iniyor ‘Ey Persefoni! sana bir bebek vereceğim bunun bakımını sen üstlen. Ben kısa zamanda gelip bakacağım bebeğe, sonra yanıma alacağım’ diyor. Aradan uzun seneler geçiyor. Birden Afodit’in aklına Persefoni’ye vermiş olduğu bebek geliyor. Yeraltına inip Adonis’i Persefoni’nin yanında görünce ona âşık oluyor. Adonis’i yeryüzüne çıkarmak istiyor fakat Persefoni bunu kabul etmiyor. Sonunda büyük bir kavga çıkacakken Zeus ortaya çıkıyor ve kendi kararlarının geçerli olduğunu söyleyerek bundan sonra Adonis’in yaşamını altı ay yeryüzünde, altı ay yeraltında geçireceğine karar veriyor. Artık aşklarını yaşamaya başlamışlardır. Fakat yeryüzüne çıktığında insanların içine karışmadan insan görünümlü ‘Olimpos Tanrıları’ arasında aşklarını yaşarlar. Olimpos tanrıları arasından ikiz olan Artemis ve Apollo’dan Av Tanrıçası Artemis çok kıskanç biriymiş. Bu kıskançlıklarıyla Adonis’in peşine düşüyorlar. Avdayken Adonis’in üzerine bir yaban domuzunu musallat ediyor ve ölümcül bir şekilde yaralıyorlar. Afrodit yanına çıplak ayakla koşuyor ve topuğu bir diken tarafından çiziliyor. Topuğundan akan kanlar beyaz güllerin üzerine düşüyor ve gülleri kırmızıya çeviriyor. Güllerin kırmızı olması da bir Memorat’tır. Adonis’in kasığından damlayan kanlar ise Afrodit tarafından birer Anemon çiçeğine dönüştürülüyor’’ dedi.
‘‘Ağaç korktuğunda daha fazla meyve verir’’
Sarıoğlu konuşmasının sonunda eski bir gelenek olan ‘Ağaç Korkutma Memoratı’nı ise şu sözlerle anlattı: “Ağaç eğer meyve vermez ise sahipleri karı koca ağacın yanına gelirler. Kadının elinde beyaz eşarp, adamın elinde de bir balta vardır. Adam karısına ağacı ilaçlayıp ilaçlamadığını sorar. Kadın ilaçladığını hatta ağacın bunun yüzünden sersemlediğini söyler. Kadın bu sırada elindeki mendille ağacın dallarını okşar. Adam ise ağacı kesmek istediğini, ona her istediğini verdiklerini ama bir işe yaramadığını söyler. Kadın kıyamaz, okşamaya devam eder. O sırada adam elindeki baltayı kaldırır ve tam vuracakken kadın mendille birlikte ağaç ve balta arasına girer. Ona bir şans daha verilmesi gerektiğini söyler. Bu sayede ağaç korkmuş olur ve diğer sene daha fazla meyve verir’’ ifadelerini kullandı.