"Koronavirüs bize özgürlüğün ne kadar kıymetli olduğunu öğretti"
Halk, Koronavirüs sürecinden nasıl bir ders çıkardı?
Haber Üsküdar – Meryem Bektaş
COVID-19 salgınının tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte, herkesin hayatı bir anda değişti. Yaklaşık iki aydır çoğu insan evinden dışarı çıkmadan hayatını sürdürmeye çalışıyor. Peki bu Koronavirüs süreci insanlara ne öğretti? Bu süreçten nasıl bir ders çıkarmak gerekiyor? Haber Üsküdar olarak bu soruları insanlara yönelttik.
Şeyda Dikkaya (30): “Koronavirüs bize ilk olarak özgürlüğün ne kadar kıymetli olduğunu öğretti. Sevdiklerimiz ve arkadaşlarımızla beraber, yüz yüze vakit geçirmenin değerini anladım. Normalde yaptığımız günlük şeylerin bile ne kadar özel olduğunu gördüm. Ve bu hayattaki en önemli şeyin sağlık olduğunu tabii.”
Büşra Gülcan Şimşek (35): “Sağlam ve değişmez olduğu düşünülen güçlü yapıların, alışkanlıkların, düzenlerin ve sistemlerin çok kırılgan olduğunu gördüm. Değişmez, yerinden oynamaz denilen yapının sadece zamanı gelene kadar böyle göründüğünü ve bize böyle görünmek için elinden gelen daha üst bir zihinsel, fiziksel, duygu bazlı bir hologramın farkına daha çok vardım. Her şeyin çok değişken, kırılgan ve öngörülemez olduğunu anladım. Bunları düşünüyorduk ama gerçek olabileceğine ihtimal vermiyordum. İnsanlığın bunu görmesi bir taraftan yıkım, diğer taraftan büyük şans. Her ne kadar bu virüsün üretildiği söyleniyorsa da, öyle olsa bile öngörülemez şeyler olabileceğini, bir kurgulanamayan kaderin devrede olduğunu sezinlemenin ötesinde bir kutsal metin gibi önümüzde perdede oynadığını görebiliyoruz. "
Sevil Ertürk (32): “Bu süreç bana sağlık ve temizliğin ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Kanaatin, hâle rıza göstermenin ferahlık olduğunu gösterdi. Günlük rutinlerin, küçük şeylerin aslında şükredilecek nimet olduğunu gösterdi. Dünyadan el ayak çekip kendi içine dönmenin huzurunu, ailenin ve kendi kendine yetebilmenin de mutluluğunu gösterdi. Maddeden manaya yönelmenin huzurunu yaşattı. Bir manada Koronavirüs bana iyi geldi, çok şey öğretti.”
Fikriye Alkan (38): “Dünyada öyle bir yaşıyorduk ki, dünyanın sahibi olduğumuzu zannettik. Her şeyi pervasızca kullandık. Bu gezegende bir misafir olduğumuzu unuttuk. Bu yoğun tempoda büyüklerimizi unuttuk. Ailenin ne kadar önemli olduğunu unuttuk. Korona’dan sonra anladım ki aile büyük bir ikram; büyükleri görmek, ellerini öpmek, muhabbet edip onlara zaman ayırmak, sevdiklerine sımsıkı sarılmak, istediğimiz vakit sokakta maskesiz rahat nefes alacak şekilde yürümek, camilerde toplu ibadet etmek, yolculuk yapıp gezmek, istediğimiz yerlere gitmek, kalabalık yemek sofralarında muhabbete dalmak. Bunların hepsi çok büyük güzellikmiş, bunun farkına vardı insanlık. Ve insanların görünmeyen bir hastalığa yenik düşecek kadar zayıf olduğunu gördük. Artık dünyaya gereğinden fazla ehemmiyet vermemek düsturumuz olacak inşallah.”
Havvanur Demircan (31): “Dünyada birçok şeyi başaran, başarı yüzünden birbirini yiyen, benliğinin içinden çıkamayıp nefsine sürekli yenilen insanın (dünya liderlerinin bile), aslında ne kadar aciz olduğunu gördüm bu süreçte. Doyma ihtiyacımızın bitmediği, ‘onu mu alayım?’, ‘şunu mu alayım?’ diye diye tükettiğimiz şu dünyada her şeyin kifayetsiz kaldığını, sevgi, değer ve şükür kelimelerinin ne kadar anlam kazandığının farkındalığını yakaladım. İnsanlığa büyük bir ders oldu.”
Şükriye Gürpınar (27): “Yaşamın bitmek bilmeyen koşusunda sakin kalabilmeyi öğretti. Dönemin gereği veya değil; insanın kendi duygularına, ailesine ve arkadaşlarına karşı sırtı dönük olduğunu gördüm. Göz temasının azaldığı, böylelikle duygu ve iletişimin sağlanmadığını, insani ilişkilerin zayıfladığını gördüm. Aile kavramının ve aile büyüklerinin kültürümüzü, değerlerimizi yaşatmada gelecek nesillere aktarmada ne kadar önemli bir temel oluşturduğunu anladım. 'Biz Bize Yeteriz Türkiyem' kampanyasında olduğu gibi birlik ve beraberlik ile korkuların, felaketlerin üstesinden nasıl gelineceğini gözlerimle gördüm.”
Nuri Bektaş (59): “17 yaşımdan beri kronik sağlık problemlerim olduğu için, zaten dünya hayatını çok merkeze alan bir bakış açım yoktu. Ölüm her an yanı başımızda zaten, ben de kendimi bildim bileli bu gerçeğe adapte bir şekilde yaşıyordum. Maske takarken zor nefes almanın dışında, Koronavirüs beni çok etkilemedi.”
Aslı Görez (29): “İlk önce dışarıya çıkamamanın, çıktığında ise bir siper edinmeden maske vb. gibi görünmez bir düşmana karşı savunmaya geçmenin ne kadar ibretlik ve zor olduğunu anladım. Tüm insanlığın ne kadar aciz olabileceğini gördüm. Yüksek katlı apartmanlar yerine doğa ile iç içe, bahçesi olan müstakil bir evde yaşamanın avantajlarını daha net gördüm.”
Havva Ünlüsoy (31): “Bence bu Koronavirüs hastalığının bile şükür edilecek bir yanı var, yani ağzımızı kapatarak veya temizlik yaparak korunabiliyoruz. Peki ya tamamen göz yoluyla bulaşan bir hastalık olsaydı. Kaç gün kapatabilecektik bu gözlerimizi? Bundan bile çıkarabileceğimiz çok ders ve ibret var.”
Şeyma Coşkun (32): “Koronavirüs sayesinde doyasıya nefesimi akciğerlerime kadar çekebilmenin ne kadar büyük bir nimet ve özgürlük olduğunu anladım. İnsanlarla arama mesafe koymanın, yalnız kalmanın ne kadar önemli olduğunu gördüm. Bu dönemde kendi içsel muhasebemi yaptım, iç dünyama yöneldim.”