"Ben okuma aktivistiyim"
Haber Üsküdar - Zehra Fidan / Hilal Karakaya
Özbek asıllı bir annenin oğlu olan 66 yaşındaki Ünal Şengün, babasını savaşta kaybetmiş. Burdurlu olan Şengün 20 yıl Kapalı Çarşı’da çalışmış ve bu zaman zarfında birçok dil öğrenmiş. Ardından öğrendiği dilleri daha iyi kullanmak için turizme atılmış. 15 yıl boyunca birçok turist gezisini organize etmiş. Askerliğini de iyi derecede İngilizce bildiği için yurtdışında, Belçika’da yapmış. Orada Almancasını da geliştirmiş. İki çocuk sahibi olan Şengün kendisini okuma aktivisti olarak tanımlıyor.
Ünal Şengün’ün bir süredir tek başına yürüttüğü kendi deyimiyle Kiralık Kitap projesi, Bağlarbaşı esnafı tarafından tanınıyor ve seviliyor. Ünal, ikinci el kitapların açık hava sergisinde takas ve ödünç yoluyla insanlar ile buluşması fikrine dayanan bu ilginç projenin öyküsüne dair sorularımızı cevaplandırdı.
Projeye nasıl karar verdiniz?
Ben kitap okumayı çok seviyorum ama kitap okumaya da bir hayli geç başladım. Çünkü sürekli çalışmak zorundaydım. Bir gün kitap okurken tabiri caizse vahiy gelmiş gibi ben bir şeyler yapmalıyım dedim. Bu kitap sevgimi insanlarla nasıl paylaşabilirim diye düşünürken ilk olarak elimdeki kitapları paylaşmak istediğim için onları kiralık vererek değerlendirebilirim dedim. İkinci düşüncem ise bunları insanlara nasıl okutabilirim oldu. Ktapları okutabilmek için insanları dürtmek gerekiyordu. Benim için de bir alan, bir uğraş olabilir dedim ve Bağlarbaşı Parkı’nda mümkün olduğunca az yer işgal ederek, insanlara rahatsızlık vermeden projemi uygulamaya başladım. Üç yıldır buradayım. Bu projeye kiralık okuma/okutma projesi, kendime de kitapmanya diyorum.
Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
İnsanlar kitap okumadıkları için şaşkınlıkla karşılıyorlar, alıp okumaya çekiniyorlar. Hiç okumamışlar gibi bakıyorlar, şaşırıyorlar, neden böylesin diye sorguluyorlar beni. Geçmişte okurduk, artık okuyamıyoruz diyenler de oluyor. Onların üstlerine özellikle gidiyorum. Neden bu tembellik, bunları analiz etmeye çalışıyorum. Okuyamadığımız kitapları size getirebilir miyiz diye sorarak bana kitap getiriyorlar. Bazen takas yapıyoruz. Dolayısıyla böyle bir bakıma ütopik uygulama bizimkisi. Beni rahatsız etmiyor, kimseyi de rahatsız etmeyecekse hoş görülsün. Kimileri beni uçuk, onların deyimiyle meczup görebilir ama hiç önemli değil. Ben mutluyum.
Kitapları nasıl temin ediyorsunuz?
İnsanlar evlerinde okumadıkları kitaplar değerlendirilsin istiyor ve getiriyorlar. Yayınevlerinden dostlarla gidip görüştüm, onlardan da kitap alıyorum. Aslında evimde buraya getirebileceğim 200 kitap var ama mekânım yok. Çünkü ben öyle tüzel kimlik olsun istemiyorum. O zaman olay ticariye girer. Tamamen özgür, bağımsız ve gönüllü bir iş yapıyorum. Gönülsüz hareket zaten yürümüyor, gönüllü hareket ayakta duruyor. Ticari olunca, işin içine para girince sizi gütmeye kalkanlar oluyor. Sizi sömürmeye başlıyorlar. Ben bunlara karşıyım. Dolayısıyla kendi yolumda özgürlük buluyorum. Bu işi açık havada yaptığım için iklim koşullarına uymak zorundayım. Daha fazla da yatırıma girmek istemiyorum. Gerek duymuyorum. O benim özgürlüğümü kısıtlar. Atıl alanları kullanarak da insan bir şeyler yapabiliyor. Emekli olduğum için ne bir beklentim var ne de fazla bir gelire ihtiyacım var. Olanla yetiniyorum
Yaşadığınız ilginç olaylar var mı?
Dört Umberto Eco kitabım vardı. Yan yana duruyordu, ben sürekli dolaşırım ayağımda sorun olduğundan dolayı. Geldiğimde ikisi çalınmıştı. Mutlu oldum. Bir şey çalınırsa insan mutlu olur mu? Bu kitapları alan kişi Umberto Eco okuyacak denli biriyse amacıma ulaşmaya başlamışım demektir. Birçok insan geliyor. Yaşlı genç birçok kişi tanıdım. Burası benim agoram. Buradaki dostlarım benden medet umuyorlar. Benimle konuştuklarında rahatlıyorlar. Kimi zaman onların yeniden yaşama tutunmasını sağlamaya çalışıyorum. Çevredeki esnafa, nalbura, börekçiye, berbere kitap okutuyorum, tabii kimileri de direniyor.
Kitap okuma oranları düşük deniyor, ne dersiniz?
Medyada çıkan haberlere inanmıyorum. Bunun bir satış yöntemi olduğunu düşünüyorum.