Bilim İletişimi ve Açık Bilim Sempozyumu'nun ikinci oturumu gerçekleştirildi
Haber Üsküdar – Hazal Göksun
Üsküdar Üniversitesi İnsan Odaklı İletişim Uygulama ve Araştırma Merkezi (İLİMER) ile Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümü tarafından düzenlenen ‘Bilim İletişimi ve Açık Bilim’ başlıklı sempozyumun ikinci oturumunda Doç. Dr. Onur Dursun, Dr. Tevfik Uyar ve Dr. Zuhal Yeniçeri konuya ilişkin düşüncelerini paylaştılar.
Moderatörlüğünü Gazetecilik Bölümü'nden Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan'ın üstlendiği Bilim İletişimi ve Açık Bilim Sempozyumu’nun ikinci oturumunda konuşmacılar, ‘Bilim Medyası', 'Sözde Bilim Anlayışı' ve 'Açık Bilim Pratikleri ve Bilim Dedektifliği’ konularını irdelediler.
Doç. Dr. Onur Dursun: "Bizim yapabileceğimiz en iyi şey bütün alanları uzlaştırmak"
‘Bilim Medyası’ konusunda düşüncelerini aktaran Doç. Dr. Onur Dursun, bilim medyasını doğal bilimlerden ayırmak gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: "Bilim kavramı adı altında baktığımızda doğa bilimlerinin yaşamda öncü rolleri bulunuyor. Üretilen bilimin bağlamının ne olduğunu tartışmak istiyorum. Tarihsel süreçte bilime dair bilimsel veriler oluşmuş tanılar mevcut. Kamuya bu şekilde aktarıldı. Sadece bilim medyası yoluyla aktarılmadı. Bilim iletişimini sağlayan birçok mekanizma da aynı şeyi yapıyor. Bilimi tekniğe indirgemek gibi bir olgu var. Bilim iletişimi dediğimiz bütün mecralar da bu şekilde işliyor. Bilim medyasının bu durumda payı büyük. Niye bilim olarak gördüğü, bunu nasıl kamuya aktardığı, hangi bakımdan etkileşim kurduğuna baktığımızda teknik, sağlık ve tıp gibi genelde doğa bilimlerini öncüleyen alanlar çıkıyor. Son zamanlarda alternatif mecralar bu algıyı kırsalar da ana akım medya olarak baktığımızda bilimin oluşturulan imgesi hala yeniden üretiliyor. 1960’larda TÜBİTAK tarafından çıkarılan Bilim ve Teknik Dergisi’nin ismine baktığımızda bilimin tek başına yetersiz kaldığına dair bir algı mevcut. Bunu gazeteler de yapıyordu. Bilim sayfaları oluştururken sayfaların üzerine bilim ve teknoloji başlığı yazılıyordu. Bilime ve teknolojiye farklı sayfalar ayırmak yerine aynı sayfada konuyu iletiyorlardı. Bilim medyasının sağlığı, tekniği ve tıbbı içerisinde barınmamasıyla ilgili bir şey söylemedim. İnsanın sadece teknoloji içerisinde yaşamadığını, toplumsal bir varlık olduğunu anımsatması gerekiyor ve bununla ilgili yapılan bilim çalışmaları için ayrı bir yer olması gerekiyor. Bizim yapabileceğimiz en iyi şey bütün alanları uzlaştırmak. Her alan insan eli için çalışıyor. Önümüzdeki çukurları görmüyoruz, düşüyoruz. Toplumsal cinsiyet, kadına yönelik şiddet, ötekileştirmek bitmedi devam ediyor. Geliştirmiş olduğumuz teknoloji toplumdaki sosyal varlık olan insana bu bağlamlarda yansımadığı sürece raflarda kalıyor. Bizim eleştirdiğimiz endüstrilere hizmet ediyor. Bizim bununla ilgili düşünmemiz ve tüm bilim alanlarını kaynaştırmamız gerekiyor.’’
Dr. Tevfik Uyar: "Sözde bilim pratikleri birer meslek oldu"
Bilim iletişiminin karşıtı olan sözde bilim iletişiminden bahseden Yazar ve Bilim Anlatıcısı Dr. Tevfik Uyar, "Sözde bilim araştırması yaptığımızda bilim felsefesi temelinde ayrım problemi karşımıza çıkıyor. Benim eksik gördüğüm kısım sözde bilim sosyolojisi. Bu alanda çalışmalar yapıldığında çeşitli ortak örüntüler tespit edileceğine inanıyorum. Ben sözde bilimlerin olası toplumsal etkileriyle ilgili makale kaleme almıştım. 1970’lerde bilimsel topluluğa ait olması gereken normlar bulunuyor. Bugün kapitalizmle bağlantılarını kuvvetlendirmiş olan bilimsel yaklaşımlar artık eleştiriye açıktır. Ben genelde sözde bilim olarak astroloji üzerine çalışıyorum. Astrologların öne sürdükleri argümanlara nasıl eriştikleriyle ilgili bilgi paylaşımı yok.Teknik, bilimsel, iktisadi, sosyolojik herhangi bir argümanın nasıl üretildiğiyle ilgili bilim insanları açıklama yapmak durumunda kalıyor. Sizler o patikayı bularak başka sonuçlar çıkarabilirsiniz. Fakat sözde bilimler, ortaya attıkları açıklamalarda saklama durumu yaratıyorlar. Bilim insanları üretilen bilginin, onu üreten kişinin; kişiliğinden, ait olduğu toplumdan, politik köklerinden bağımsız olmasını isterler. Sözde bilimsel üretim kesin olarak yerellik içerir. Bugün bilimsel çalışmalar daha çıkarcı. Astrolojinin ürettiği bilginin bir köylü kadın için hiçbir anlamı yok. Üretilen söylemler beyaz yakalılar için. Yeni çağda enerjiye dayalı sözde tıbbi pratikler var. Bu pratikler de yeni çağda olduğu için plaza insanları için üretilmiş. Ama kırsal alana gittiğimiz zaman bunların üfürükçü olarak karşılığı var. Ama bunlar bilimsel olma çabasında olmadıkları için sözde bilim kapsamına dahil etmiyorum. Öte yandan bir çıkar gözetmemesi gerekiyor fakat sözde bilimler tamamen çıkarlara dayalı. Sözde bilim pratikleri birer meslek oldu. Bilim insanları fikirleriyle birbirlerine destek verebilir ya da mücadele edebilir. Bu gocunacak bir davranış değildir, fakat sözde bilimciler birbirlerinin ayağına basmazlar. Birbirlerinin argümanlarına dokunmak istemez, fikir alışverişi yapmazlar. Ben sözde bilimlere örgütlü sessizlik atfediyorum" ifadelerini kullandı.
Dr. Zuhal Yeniçeri: "Bilmek bizim varoluşsal ihtiyaçlarımızdan birisi"
Sosyal Psikoloji alanıyla ilgili çalışmalar yürüten Dr. Zuhal Yeniçeri, açık bilim pratikleri ve bilim dedektifliği konularıyla ilgili bilgilerini şu sözlerle paylaştı: "Dünyaya gelişimizle beraber bambaşka bir ortama alışmaya çalışırken aynı zamanda belirsizlikler dünyası içerisindeyiz. Bütün bilişsel, fizyolojik, biyolojik gelişme aşamalarımızda bilme ihtiyacımızın çok ön planda olması gerekiyor. Hayatta kalabilmek için pek çok kaynaktan edineceğimiz bilgilere ihtiyacımız var. İnsan var olduğu günden bugüne kadar daha karmaşık bir canlıya dönüşüyor. Hayatta kalabilmek için evet bilgiye ihtiyacımız var ama bunların kaynakları da zamanla çeşitleniyor. Bizler sosyal hayvanlarız. Duygularımız, bilişsel süreçlerimiz ve davranışlarımız sadece kendimizle ilgili değil, diğer insanların hem fiziksel varlıklarından hem de zihinsel olarak bizim zihnimizdeki varlıklarından çok etkileniyor. Bu denklemin içerisine birçok farklı değişken eklemek durumunda kalıyoruz. Günümüzde geldiğimiz medeniyet aşaması bize öğrenmenin çok önemli olduğunu söylüyor. Öğrenmek için bilgi kaynaklarını çok iyi kullanmamız gerekiyor. İş birliği ve toplum yanlısı davranış gibi pratikleri gündeme getirebildiğimiz için, hayatta kalabildiğimize dair bazı çıkarımlarımız bilim dünyasında yer alıyor. Ancak bu süreçleri devreye sokabilmemiz için insanın hem fiziksel çevresiyle hem diğer insanlarla hem de kendiyle ilgili bilgiye sahip olması gerekiyor. Bilmek bizim varoluşsal ihtiyaçlarımızdan birisi. Antik dönemden edinerek getirdiğimiz bilgilere ihtiyacımız var. Kuramsal çerçeveden bilimi koparamayız. Ancak görünmez kılabiliriz. Bilimsel bilgiye ulaşma sürecini tartışıyoruz. Sözde bilimsel yaklaşımların günümüzdeki bilim pratiklerinden daha farklı vaatleri var. Çok daha kısa sürede ham bilgi sunabiliyorlar. Dolayısıyla bilinmezlik içerisinde karar vermemiz gerektiğinde bilimsel veriler yerine bazen bu gibi verileri kullanabiliyoruz."