Üsküdar İletişim'de işaret dili ve kültürü söyleşisi gerçekleştirildi
Haber Üsküdar - Abdullah Şaşkın
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen etkinlikte işaret dili ve kültürü ele alındı. Etkinliğin moderatörlüğünü üstlenen Yeni Medya ve İletişim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder’in konuğu İstinye Üniversitesi İşaret Dili Bölümü Öğretim Görevlisi Dilek Başer oldu.
Söyleşiye kendisini tanıtarak başlayan İstinye Üniversitesi İşaret Dili Bölümü Öğr. Görevlisi Dilek Başer, kariyerinde yalnızca işitme engelliler ile çalışmadığını, diğer engelli bireyler ile de çalıştığını belirterek şunları söyledi: “Marmara Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği mezunuyum. Mezun olduktan sonra Mimar Sinan İşitme Engelliler Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başladım. Dil mezunu olduğum için sağırlarda dil dersine girebilme yetkim vardı. Başka engelli gruplarla da çalıştım. Zihinsel engelli, otizmli çocuklar bunlardan birkaçıydı. Sağırların, Türkçeyi daha çok yabancı dil gibi anladıklarını anladım. Bu süreç içerisinde ana dillerinin işaret dili olduğunu ve Türkçe’nin de onlar için yabancı dil olduğunu anladım. Daha sonra İSMEK isimli belediye kurumunda işitme engellilere özel kurslar verdim. Sanki yabancılara Türkçe öğretiyormuş gibi sağır bireylere de Türkçe dersi verdim. Yetişkin sağırlardı bunlar. Daha sonra okuma yazma dersleri verdim. Hem İSMEK’de çalışıyorum hem de İstinye Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde derslerimi vermeye devam ediyorum” sözlerini kullandı. İşaret dilini öğrenmenin kolay olduğuna değinen Dilek Başer, “Her ülkenin kendine ait bir işaret dili var. Diğer diller ile karşılaştırdığımızda işaret dilini öğrenmek daha kolaydır” ifadelerine yer verdi.
"Dilsiz demek yanlış olur"
Sağır terimi üzerinde duran ve yanlış kullanımlarına değinen Dilek Başer, “İşitme engelli terimi, işitme kaybı olan kişilere verilen bir ad olmakla birlikte daha çok odyolojik bir temele dayanmaktadır. Fakat sağır toplumu açısından bakıldığında ise odyolojik nedenler gözetmeksizin bu toplumun kültürel özelliklerini taşıyan ve işitme kaybı olan bireyler 'sağır' olarak adlandırılmaktadırlar. Kendilerini işitme engelli değil sağır olarak tanımlıyorlar. Biz kibarlık açısından işitme engelli desek de kendilerine sağır denilmesini tercih ediyorlarmış. Toplum içerisinde dilsiz, lal gibi kulağa kötü gelen ve küçük düşürücü kelimeler var. Dilsiz demek yanlış olur çünkü dilleri var. Sadece duyamadıkları için konuşamıyorlar. Asıl onları rencide eden şey bu itham oluyor” dedi.
"Yüzden fazla üzerinde işaret dili mevcut"
Her işaret dilinin ülkelere göre farklı yorumlandığını ve hatta ülke içerisinde de değişiklikler gösterdiğini söyleyen Dilek Başer, “İşaret dili dediğimiz dil evrensel değildir. Ülkeden ülkeye farklılık gösterdiği gibi ülke içerisindeki bölgelere göre de farklılık gösterebilir. İstanbul’da konuşulan işaret dili ile Diyarbakır ya da Edirne’de konuşulan işaret dilinde farklılıklar olabiliyor. Ana teması aynı olsa bile farklı olan işaretler olabiliyor. Dünya üzerinde yüzden fazla işaret dili mevcut. Bütün işaret dillerinin tek benzerliği de bu dili kullanan herkesin el ve yüz hareketlerini kullanmasıdır. Her dil gibi işaret dilinde de kullanıldığı ülkeye göre farklı gramer yapısı ve kendi içinde lehçeleri vardır” dedi.
"Resmi adlarının yanı sıra işaret adlarını da kullanırlar"
İşaret adı uygulamasını açıklayan Dilek Başer, “İşaret adı diye bir şey var. Sağır bireylere doğdukları zaman yaşadıkları ülkedeki özel adlardan herhangi biri verilmektedir. Dolayısıyla bu bireyler, resmi işlemlerinde de bu adları kullanır. Resmiyette işitme engellilerin bizden bir farkı yok. Biz hangi ismi kullanıyorsak onlar da aynı isimleri kullanmaktadırlar. Bunun yanı sıra her sağır bireyin, belli bir işaretten oluşan “işaret adı” vardır. İşiten bireyler sağır toplumu içinde zaman geçirmeye başladıklarında, sağır arkadaşları tarafından bir işaret adı verilmektedir” dedi. Sağırlarda selamlaşmanın tokalaşma yerine sarılmak ile olduğunu ve el dışı hareketlerle de işaret dilinin kullanabileceğini ifade eden Dilek Başer, “Sağırlarda selamlaşma, tokalaşmanın aksine çoğunlukla sarılma ile olur. Sağır kişilerin sohbetleri günlük aktiviteleri ve hayatları hakkında detaylı bilgi içermektedir. Sohbetleri daha açık ve doğrudandır. İşiten kişilerin sık sık başvurduğu dolaylı anlatım ya da imlâ gibi unsurlara çok az rastlanır. Göz teması da işaret dilinde etkileşim için çok önemlidir. İşaret dili elle üretilen işaretlerin yanı sıra kaş, ağız, baş hareketlerini de içerir. Bu nedenle mesajın doğruluğu için iletişim sürecinde yüz hareketleri izlenmelidir. Sağır bireylerin birbirleri ile sohbetlerini incelediğimizde her zaman ellerin aksine yüzlerine baktıklarını görürüz" dedi.