"Deprem bölgesinde bile statü farkı vardı!"
Üsküdar Üniversitesi öğrencisi Rabia Selvanur Şanlı YEÇED ile deprem bölgesine gitti. Deprem bölgesinde yaşadıklarını anlattı...
Röportaj- Zeynep Atasoy
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü son sınıf öğrencisi olan Rabia Selvanur Şanlı, yüzyılın felaketi olarak adlandırılan depremde Yeryüzü Çocukları Derneği ile deprem bölgesinde fotoğrafçılık yaptı. Depremzedelerin yaşadıklarını ve deprem bölgesindeki tecrübelerini anlattı.
Depremin olduğu bölgeye gitmekten korkuyordum çünkü ailem 1999 depremini yaşadı ve ben de hep deprem korkusuyla büyüdüm. Ancak depremin ilk anından itibaren İstanbul’da maddi manevi yardım ettim. Belli bir müddet sonra kendi psikolojik iyi oluşumun ardından artık bölgede yardım edebileceğimi düşündüm. YEÇED ile tanışmam ise en yakın arkadaşım sayesinde oldu. Kendisi artçılar devam ederken Yeryüzü Çocukları Derneği (YEÇED) ile Adıyaman’a gitti. Bu süreçte arkadaşım için endişe duysam bile iyi bir amaç için yaptığı bu fedakârlık karşısında çok gururluydum. Biz de aldığımız eğitimi insanlara faydalı şekilde kullanabiliriz ümidiyle, sosyoloji lisans eğitimimin son senesinde sahayı görmeye hazır hissettim. İyi ki de bu yolculuğa çıkmışım diyorum.
Bu afette Yeryüzü Çocukları Derneği (YEÇED) ile sahada olmak nasıldı?
YEÇED dünyadaki bütün çocukların aynı olduğunu, her birinin fırsatlara eşit şekilde erişim sağlama imkânı olması gerektiğini düşünen bir kurum. Bu noktada gayeleri fırsat eşitsizliğinin en az seviyede olması uğruna çabalamak. YEÇED’ in misyonu üzerine biz de deprem bölgesindeki çocuklara psikososyal destek sağlamak için Adıyaman’a gittik. Bu istekle yola çıkmış derneğin tek görevi çocuklarla ilgilenmek olmasına karşın ne yazık ki Adıyaman’da çok az kurum olduğu için doğru bir işleyiş de yoktu. Gitmeden önce kendimi en kötüsüne hazırladığım için zorlandığım anlarda YEÇED’i temsil etmenin sorumluluğunu her zaman hissettim. Deprem bölgesinde bulunduğum on gün, yaşamımda gerçekten bir şey yaptığımı hissettiğim nadir zamanlardı.
Deprem bölgesinde şahit olduğun ve seni etkileyen bir olayı anlatabilir misin?
Adıyaman 1 Numaralı Çadır Kent’te genelde Suriye uyruklu depremzedeler yaşıyor. Burada karşılaştığımız ırkçılık o kadar yüksekti ki uzun bir süre bunun etkisinden çıkamadım. Kurumların sırf ırklarından dolayı sağlık hizmeti vermediği çocuklara şahit oldum. Bu ne insanlığa ne de Hipokrat yeminine sığmayan bir olay. Burada bir nevi sosyal statünün ne olduğunu tekrar gördüm. Üstümüzde dernek yeleği olduğu için hem devlet kurumlarının hem de bölgedeki STK’ların bize gösterdiği hoşgörü ve saygıyı depremzedeler görmüyordu. Konteynır kentte kalan depremzede ile çadırkentte kalan depremzede arasında bile statü farkını görebilirsiniz. Ne yazık ki hiçbir şeyi kalmamış insanların bile statü kaygısı vardır.
Sahada görev alırken bilinmesi gereken en önemli şey nedir?
Sahaya giden bir gönüllünün kesinlikle bilmesi gereken en önemli şey, öznenin kendisi olmadığıdır. Kimsenin kahramanı olmaya gidilmiyor oraya. Yalnızca belli bir süre iyi oluşu pekiştirmek için bölgede bulunulduğu unutulmamalı. Tüm bu süreç içinde kendi iyi oluşunuzu da öncelemek durumundasınız elbette.
Sahada neler yaptınız, yaşanan felaketi nasıl değerlendiriyorsun?
Sahada fotoğrafçılık yaptım, çocuklar fotoğraf çekilmeyi çok seviyorlar. Her zaman etik değerler üzerine dikkat etmeye çalıştım. Altı senedir fotoğrafçılık yapıyorum ama en değerli kareleri burada çektim, benim için çok özel kareler elde ettim. Deprem bölgesinde yemek de dağıttık, çocuklarla da ilgilendik, acil hastaneye gitmesi gereken insanları hastaneye de götürdük. Sahada neye ihtiyaç varsa onu yaptık kısaca. Orada bulunan STK’ların var olması çok iyiydi elbette. Fakat görünenin aksine STK’lar orada huzur içinde bir çalışma halinde değildi. İnsanların sesinin tam anlamıyla duyulmadığını düşünüyorum çünkü büyük bir baskıyla bu durum kapatıldı. İnsanlara iyi gelmek mutluluk verici. Her birimizin bir depremzede adayı olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Bu insanların bizlerden hiçbir farkı yoktu. Her birinin ailesi, evleri ve rutin hayatları vardı. Ta ki 6 Şubat’a kadar. Ne kadar zaman geçerse geçsin bu yaraları sarmak için hepimizin büyük, küçük çalışması gerektiğini düşünüyorum.