İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert: Yerel gazeteci yoktur, yerel haber vardır
İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert ile konuştuk.
Haber Üsküdar – Neslihan Urhan
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde verilen Yerel Gazetecilik dersi kapsamında İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert ile bir röportaj gerçekleştirdik. Gazeteci Mehmet Mert, İstanbul’da gazeteci olmanın zorluklarından, avantaj ve dezavantajlarından bahsetti.
Kendinizi tanıtır mısınız, hangi okul mezunusunuz, gazeteciliğe ne zaman, hangi medyada ve hangi görevle başladınız?
1969 Kars doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve liseyi tamamladıktan sonra İzmir’e taşındım. Kendi memleketimde üniversite yoktu, açıkçası ilk sınavı da kazanamamıştım, İzmir’e okumaya gittim, dershanede çalışırken ansiklopedi satmaya başladım, sigorta şirketinde çalıştım, bir de benim çizimim güzeldir, mesleğe karikatürist olarak başladım, İzmir’de birtakım dergilerde çizmeye başladım. Açıkçası 1987’de işe başladım diyebilirim, sonrasında İstanbul’a taşındım. İstanbul’da ilk Fırt dergisinde çizdim, Fırt’tan sonra o zaman Doğan Haber Ajansı’ydı şimdi Demirören Haber Ajansı oldu, onun kuruluşunda bulundum, Hürriyet’te, Posta’da, Tempo’da çalıştım, en son 2001 yılında Haberdar gazetesini kurdum, kendi imtiyaz sahibi olduğum o gazetenin ismi değişti, bugün Damga gazetesi olarak İstanbul’da 10 bin tirajlı, 40 çalışanı olan, haber sitesinin 100 bin tekil tıklaması olan İstanbul’da bir yerel medya grubunun başındayım. Evliyim, iki çocuğum var, Fenerbahçeliyim, İstanbul Büyükçekmece’de yaşıyorum.
Gazeteciliğin bütün dallarında bulundum, A’dan Z’ye gazeteciliğin dağıtımından tutun, reklamcılığına kadar. Sabah gazetesinde reklam bölümünde çalıştım bir yıl kadar, 95-96 yıllarında, ATV reklamda çalıştım. Show Haber’de Tuncay Özkan’la 1998-99 yıllarında çalıştım. 2002’den sonra daha çok yerel medyada bulundum ama aynı zamanda Artı TV’nin kuruluşunda bulundum, en son Flash Haber’de Gülgün Feyman’la birlikte bir program yaptık bir buçuk yıl boyunca, Beni İkna Et programı. Gülgün Hanım şimdi Meltem TV’de, arada bir ona katılıyorum, gündem yorumluyorum, işim gereği yoruluyorum ama fırsat buldukça da canlı yayınlarda kendimizi gösteriyoruz.
Halen başkanlığını yaptığınız Gazeteciler Cemiyeti’nin tarihçesi hakkında bilgi verebilir misiniz? Ne zaman kuruldu, kaç üyeniz var, Cemiyet olarak neler yapıyorsunuz?
İstanbul Gazeteciler Derneği 1980 ihtilalinden sonra gelen medyadaki birtakım değişiklikler oldu o zaman Türkiye Gazeteciler Cemiyeti vardı, İstanbul Gazeteciler Derneği biraz bu örgüte rekabet olsun, karşı olsun çünkü o zamanlarda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti biraz Aydın Doğan grubunun emrine geçmişti, Orhan Taşan ağabeyim rahmetli TRT İstanbul Bölge Müdürüydü o zaman düşünün TRT biraz daha objektifti, derneği kurdu. Dernekre benden önce Orhan Taşan, Ergin Konuksever, Ergun Hiçyılmaz gibi ağabeylerim yöneticilik yaptı, başkanlık yaptılar. Ben görevimi 2015’te devraldım, son üç kongredir beni seçiyorlar; sivil toplum örgütçülüğü biraz gönüllülük esasına dayanır, aslında seçilmemeye aday olmamaya çalışıyorum ama arkadaşlarımız bizi seçiyorlar. Yerel gazetecilik tanımını ben şöyle tanımlıyorum, biz şimdi Kastamonu’da gazeteci olsaydık Kastamonu’da bu işi yapıyor olacaktık. İstanbul Gazeteciler Derneği olunca, İstanbul biraz istisna bir yer, Türkiye’nin medyası burada, İsmail Saymaz da bizim üyemiz, Barış Yarkadaş da bizim üyemiz, Necdet Saraç daa bizim üyemiz, Doğan Şentürk de bizim üyemiz. Biz biraz da İstanbullu gazeteciler olduğumuzdan içimizde kent gazetecileri de var, ulusaldan da var, tabii şimdi bugün mesleği yapmak o kadar zor ki meslekle birlikte meslek örgütü yöneticiliği yapmak da zor bir durum ama idare ediyoruz, kendimizce bir yerimiz var, meslektaşlarımızın iyi gününde kötü gününde yanında oluyoruz. Son günlerde artık basın bayramları artık bayramlıktan geçti, mücadele günü oldu, biraz basın çalışanlarının haklarını arama günü oldu, biraz dertleşme günü oldu, onları kutluyoruz, piknikler yapıyoruz, toplantılar yapıyoruz, seminerler yapıyoruz ancak bu kadar etkili olabiliyoruz; çünkü devletin hiçbir kurumunun bizim derneğe bir katkısı olmuyor, yine bakanlıkların defalarca kapısını çaldık, maddi manevi bir destek alamadık. Mesela yabancı fonlar geliyor, gelin sizi destekleyelim işte biz de onlara karşıyız anlayış olarak, isteriz ki yabancı fon geleceğine işte bir Almanya fonu, Fransız fonu değil de Türkiye’den bir bakanlık gelsin de desin ki sizinle bir seminer yapalım, toplantı yapalım, medyanın yapılaşması, iyileşmesi için neler yapılabilir konuşalım, içimizde bizim yaklaşık 500 arkadaşımız var, çoğunluğu biraz daha meslekte usta, ağabey diyeceğimiz kişiler onları bir dinleyin, buralara nasıl gelindi, neler olması gerekiyor, genç arkadaşlarımız var, Z kuşağı var, yeni medyada neler yapabiliriz?
Cemiyet Başkanlığını yaptığınız şehrinizde gazetecilik faaliyetleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Kaç gazete var, kaç haber sitesi var? Şehrinizdeki gazeteciliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul’daki gazeteciliğin avantajları da var, dezavantajları da var. Avantajı şudur; bütün medyanın merkezi burası, aslında Ankara gibi gözükse de İstanbul’dan hep nefes alınır, İstanbul’dan yürütülür. Siyasetin merkezi Ankara, medyanın merkezi İstanbul’dur. Dezavantajı da şu, bir kent gazetecisiniz, kentin yerel gazetesi, dergisi, internet sitesisiniz ama aynı zamanda siz ulusal gibi yayın yapmak zorundasınız, örneğin bir Konya gazetesi, Bursa gazetesi, Adana gazetesi çok daha kolay bu işi yapabiliyor. Adana’da bir olay olduğu zaman Adana’nın yerel medyası daha kolay eğilebiliyor ama İstanbul’da ise sizin haber alanınız, işinizi yapma alanınınız ulusalı da ilgilendiriyor, direkt siz bir anda ulusalın o devleriyle mücadele etmek zorundasınız, televizyonda Fox TV’yle, gazetede Sözcü’yle, Cumhuriyet’le, Hürriyet’le. Bu handikabı yaşıyor İstanbul medyası. Rakamsal olarak şunu söyleyebilirim, biz Basın İlan Kurumu’na bağlı bir gazeteyiz Damga olarak, bu yüzden oradan aldığım rakamı iletebilirim, Türkiye genelinde 850 tane Basın İlan Kurumu’na bağlı resmi ilan alan gazete bulunmaktaydı son 2023 yılında, bunların yaklaşık 36 tanesi İstanbul merkezliydi, dediğim gibi bunları artık ulusaldan ayırmak çok zor, yerel gazetecilik son 10 yılda biraz kaydı dünün o Bursa Hakimiyet, Kocaeli Özgür, Samsun Gündem’i gitti tıpkı İstanbul gibi örneğin, İstanbul medyasında son 50 yılda gündeme çıkan yerel medya yok. İzmir’de Yeni Asır var, onun dışında görmedim hani İstanbul’dan yerel medya olarak gündeme çıkan, insanların okuduğu, duyduğu bir yerel yayın organı yok, dolayısıyla İstanbul’da biz yerel desek bir acayip oluyor, ulusal desek adamın gücü yetmiyor falan biz de iki arada bir derede bunları yorumluyoruz. Mesela ben Beylikdüzü’nde oturduğum için şunu söylüyorum, İstanbul merkeze, Sultanahmet’e işim düştüğü zaman İstanbul’a gidiyorum diyorum arkadaşlara, şaşırıyorlar, burası Beylikdüzü, burası Büyükçekmece bunu yaşayanlar da anlamıyor, halk da anlayamıyor, yöneticiler de anlamıyor biz gazeteciler bile bunu yorumlamakta zorlanıyoruz. Şunu söylemek istiyorum, İstanbul’da hiç kimse yerel medya rakamı veremez, verse de doğru olamaz, bizim derneğimizde dediğim gibi 500’e yakın üyemiz var bunlara sadece İstanbul gazetecisi diyemem, Pencere gazetesi de bizde ama işte İstanbul değil ulusal, böyle bir handikap yaşıyoruz ama bunun altındaki durum İstanbul’da da olsanız Konya’da da olsanız gazeteciliğe bu mesleğe gönül veren bu mesleğin eğitimini alan çok az adam bu işi yapıyor diyebilirim. Çok az adam yaptığı için de bir türlü ilerlenemiyor, bir türlü program edilemiyor mesela ben bir yönetici olsam yetkili bir yönetici olsam tamam dernek başkanıyım altımda yetki yok kimseye basın kartı veremiyorum, kimseye maaş veremiyorum, kimseye yardım edemiyorum, yetkisiziz biz ancak fikirsel olarak dernekçilik sivil toplum örgütçülüğü yapıyoruz bunları biraz kalıplaştırırım diye düşünüyorum. Hele hele bu son internet kanunu çıktı, tamamen çığırından çıktı internet gazeteleri de artık gazetecilikten sayılmaya başlandı, radyo televizyonlar da basın kartı alacak. Basın İlan Kurumu bunu beş kategoriye ayırdı, genel kategori, ulusal, birinci kategori İstanbul büyük şehirlerden de ayrıldı ikinci kategoriye Ankara, Bursa, İzmir girdi üçüncü kategoriye de diğer iller girdi doğrusu ben artık yorumlamakta zorlanıyorum. Daha doğru bir cümleyle bunu anlatan varsa gelsin anlatsın ben de öğreneyim.
Yerel medyanın temel sorunları nelerdir? Bu sorunları çözmek için neler yapılmalıdır? Cemiyet olarak bu sorunları çözmek için neler öneriyorsunuz?
Yerel medyanın birinci sorunu, yerel medya biraz üvey evlat gibi algılanıyor maalesef Türkiye’de, oysa ki Kurtuluş Savaşı döneminde yerel medyanın önemi büyüktü, o zamanda medya ikiye ayrılmıştı, İstanbul hükümetini destekleyen İstanbul medyası vardı bir de Kuvay-ı Milliye’yi destekleyen Anadolu medyası vardı, işte onlar yerel medyaydı, Anadolu’nun birçok memleketinde, Erzurum’da, Sivas’ta, Konya’da; yerel gazeteler toplumu bilinçlendiriyordu, toplumu ayaklandırıyordu, toplumu örgütlendiriyordu hatta birçok gazete Konya Öğüt gazetesi gibi Kurutuluş Savaşı mücadelesinde savaştan kaçanları ifşa ediyordu, savaşta mücadele eden kahramanları aynı şekilde onure ediyordu. Bugün Türkiye’de ne yazık ki yerel medya giderek yok olmaya başladı, yerel siyasetçiler bile yerel medyaya sahip çıkmamaya başladı. Gazetecilik kendi görevinden çıktı böyle biraz reklamcılığa dönüştü, tanıtım organizasyonuna dönüştü, biraz onun bunun muhabirliğine dönüştü, gerçek mesleğini, işini yapmamaya başladı, bunun altında yatan birinci etken; siyasilerin biraz gerçeklerin öğrenilmesine karşı duruşu, işi yapanları engelleyişi, gazetecilik yapmayıp da böyle işi biraz ticarete ve reklama dökenleri gündeme getirmesiyle görüyoruz biz, gittiğimiz Anadolu kasabalarında kendimiz de görüyoruz, İstanbul’da biraz işini yapanlar çok kolay hain ilan ediliyor, itici ilan ediliyor, ondan bundan şundan ilan ediliyor birinci sorun bizim meslektaşlarımız ne yazık ki fark edemiyor, okullarda her şey öğretilmiyor ben 30 yıldır hem okuyorum hem çalışıyorum, okullarda sadece belirli periyodik olarak birkaç başlık öğretiliyor, alanda öğrenmeniz gerekiyor ve gazeteciliği yapanların yüzde yetmişi sekseni başka mesleklerden, başka okullardan gelen insanlar yapıyor. Yerel medyanın genel sorunlarına bakacak olursak, sahipsiz kalması, üvey evlat gözüyle bakılması, ne devletten ne yerel yöneticilerden, iş adamlarından yardım almaması örneğin ben Türkiye’nin büyük devlerinden biri olsam reklamımı sadece çok okunan çok izlenenlere değil aynı zamanda yerelde o kentin değerlerini öne çıkaran, topluma faydası olan on tane okuru bile olan bir gazeteye veririm, televizyonunu desteklerim, internetini desteklerim, reklam veririm para her şey değildir, güç her şey değildir. Bunu yapan bir tane bile firma yok, ben çok iyi biliyorum bugün Basın İlan Kurumu kapansın, bu saydığım 850 gazetenin yüzde sekseni kapanır. Onlar aslında resmi ilan almak için yayımlanan gazeteler yani Türkiye’de yine saydığım illerden hiçbir tanesinin yerel haber gazetesi meydana çıkmıyor. Örneğin bugün Eskişehir medyasından bahsedelim, orada yaşayanlara soralım, onlar da haberi yaygın medyadan alıyor, yani Eskişehir’in güçlü bir televizyonu, gazetesi, haber sitesi olduğunu düşünmüyorum. Eskişehir’de yaşayanların yüzde doksanı bugün haberi Fox’tan, TGRT’den, ne bileyim Hürriyet’ten alıyorsa Eskişehir’de yerel medya yok. Oysa ki dünyada ve gelişmiş ülkelerde durum böyle mi, kentin gazeteleri vardır, sonra ulusal yaygın medya vardır burada da bir hikayeyle kapatalım, New York Times 1900’lü yılların başında kurulduğunda New York Times’ın imtiyaz sahibinin yanına, New York belediye başkanı geliyor diyor ki, gazete kurmuşsunuz size yardımcı olmak istiyorum, ciddi reklam teklifi yapıyor, reklam teklifi de bugünün büyük bir rakamı yani o günün yüz bin doları gibi bir pay bugünün belki de yüz milyar dolar rakamın büyüklüğüne bakın New York Times imtiyaz sahibi, bu teklifi reddediyor, ben diyor bu teklifi kabul edersem sizin karşınızda gazetecilik yapamam, belediye başkanı da gidiyor. Oysa bizim ülkemizde açılan gazete ilk belediyeyi hedef alıyor, ilk bir devlet kurumunu hedef alıyor yani gazeteler işlerini yapmıyorlar, yapamıyorlar sonra halk destek vermiyor, yetkililer destek vermiyor, devlet destek vermiyor. Biz örgüt olarak çok yaptık. Davutoğlu’nun Başbakanlığı zamanında bir dosya verdim daha Türkiye’de yerel medya, yerel gazetecilik yasası yok, ayrışmıyor sözde bize gazetecilik denince yerel gazeteci deniliyor sen uzak dur sen işte maç izleyemezsin sen yerelsin ama gazetecilik tanımında aynı geçiyor, yerel ve ulusal aynı geçiyor, aynı basın kartını taşıyoruz aynı yasalarla yönetiliyoruz, aynı vergiyi ödüyoruz yani nerede kaldı hukukta yargılansak yerel de aynı cezayı alıyor ulusal da çok okunduğu için söyleyeyim Sözcü’nün muhabiri de aynı mahkemede aynı cezayı alırsın üç yılsa üç yıl, Damga’nın muhabiri de üç yıl alıyor hani ben yereldim sözde ayırıyor özde ayırmıyoruz diyerek kapatıyorum.
Yerel medya neden önemli?
Yerel medya şöyle önemlidir, ben hep şunu derim, yerel gazeteci yoktur yerel haber vardır. Yani mesela Eskişehir’de olan bir olay Eskişehir’e aittir ama eğer orada bir yangın olmuşsa, bir bomba patlamışsa bütün dünya bunu öğreniyor biraz bunun da tartışılması gerekiyor yani işin yerelden çıkıp artık bir bütün olarak işletilmesi gerektiğini tıpkı bugün saçma sapan yurttaş gazetecilik tanımı gibi. Bence gazeteci gazetecidir, yereli ulusalı yoktur, kurumlar yereldir, Eskişehir’in gazetesi Eskişehir’e aittir ama orada çalışanlar gazetecidir sonuçta madem yazdığı dünyayı ilgilendiriyor. Bu öneme baktığınız zaman siz yaşadığınız yerde iyi bir gazeteciyseniz, iyi bir muhabirseniz, iyi bir iletişime sahipseniz orada olanları dönen dolapları toplumsal hikayeleri, üçkağıtları, yolsuzlukları çok güzel ele alıp dünyaya yansıtabilirsiniz, bu anlamda çok önemli, ben Eskişehir belediye başkanıysam atıyorum Eskişehir’de iyi gazetecilik yapan kişileri kontrolüm altına alırsam o Eskişehir’de tırnak içinde her pisliği yapabilirim biraz yani gazetecilik tamamen karakter meselesidir, anlayış meselesidir, olgu meselesidir; kendini insanlığa, güzelliğe, doğruluğa adama meselesidir.
Gazetecilik yapmak isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz?
Sadece gazetecilik olarak bakılmasın, o meslekle ilgili ne gerekiyorsa onu yapsınlar, eğitimden tutun araştırmasına benim vücudum ona elverişli mi, aklım elverişli mi, sağlığım elverişli mi, yapım elverişli mi, çevrem elverişli mi ona baksınlar, önce kendilerini o mesleğe hazır görsünler, eğer o mesleği yapmaya kendilerini hazır görüyorlarsa cezaevinden korkmasınlar, hapisten, baskıdan, kavgadan, ölümden bu sadece gazetecilikte yok her meslekte var yani polis olsanız tehdit edilmeyecek misiniz, savcı olsanız, doktor, hekim olsanız ve kendilerini önce denesinler bu mesleği yapmaya kendilerini hazır görüyorlarsa ben inanıyorum ki bugün Türkiye’de ortaokulda okuyanlar yarının Uğur Mumcu’ları olabilir, İlhan Selçuk’ları, Bedii Faikleri olabilirler, neden olmasın, dünyaya bir milyon sefer gelsem ben yine bu mesleği seçerim, zaten bunu sevmeseydim olmazdım, 87 yılında sevmesem başka fakültelerde olsam olmazdı yazan çizen bir insandım. Gazetecilik tabii şudur; çok yönlü olacaksınız, bir kere iletişiminiz sağlam olacak, ben gazeteciyim ama whatsapp kullanmıyorum, ben gazeteciyim ama twitter kullanmıyorum, yok kardeş gazeteciysen kullanacaksın, gazeteciysen maillerine anında bakacaksın, gazeteciysen herkesle iletişim halinde olacaksın, algılarını açacaksın, yaşadığın yerde herkes seni bilecek. İsmail Saymaz diye bir gazeteci çok tanındığı, bilindiği için 5 milyon takipçisi var, bilgiler ona geliyor, o da yansıtıyor. Gazetecilik budur, ben sizden bir bilgiyi aldım ve yansıttım, yayın organımda yansıttım, sosyal medya hesabımda yansıttım, gazetecilik çok özel ve nezih bir meslektir, önce sevmeyi bilsinler sonra öğrensinler sonra da bu işe gönül versinler ve A’dan Z’ye her meslekte mutlaka vardır, tıp doktoruysanız gecenin ikisinde hasta geldiyse gitmek zorundasınızdır, gazeteciyseniz de efendim saat beşte mesaim bitti çıktım işten, ama bir olay olmuş benim mesaim bitti X arkadaş gitsin deme lüksüm yok kardeşim, öyle düşünürsen sen bu işi yapma, git devlet memurluğu yap.