‘Dijital Çağda Radyo Yayıncılığı: Analogdan Dijitale Sesin Yolculuğu’ başlıklı etkinlik Kafa Radyo ekibinin katılımlarıyla gerçekleştirildi.
Haber Üsküdar - Ayça Aracıçam
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü ile İnsan Odaklı İletişim Uygulama ve Araştırma Merkezi (İLİMER) tarafından ortaklaşa olarak düzenlenen ‘Dijital Çağda Radyo Yayıncılığı: Analogdan Dijitale Sesin Yolculuğu’ konulu etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğin moderatörlüğünü Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Hale Yaylalı yaptı.
‘Dijital Çağda Radyo Yayıncılığı: Analogdan Dijitale Sesin Yolculuğu’ konulu etkinlik, Üsküdar Üniversitesi Güney Yerleşke'de bulunan Fuat Sezgin Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi. Kafa Radyo Programı Yapımcısı ve Yazar Bedia Ceylan Güzelce, Kafa Radyo Yayın Koordinatörü Bülent Baygül ve Kafa Radyo Teknik Müdürü Murat Seymen'in konuk olduğu etkinlikte radyo yayıncılığı üzerine konuşuldu.
Dr. Öğr. Üyesi Hale Yaylalı: "Radyo yayıncılığında analogdan dijitale geçiş evresi en büyük kırılmayı yarattı"
Türkiye'de radyo yayıncılığının tarihsel serüveni hakkında bilgilendirmelerde bulunan Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Hale Yaylalı, konuşmasına şu şekilde başladı: "Radyo araç olarak baktığımızda neden önemli? Aslında ses frekanslarıyla mesajı taşıma gücüne sahip ve kendinden önceki kitle iletişim araçlarına baktığımızda gazete, sinemaya göre aslında daha anında, daha çabuk ve naklen bir şekilde mesajı verebilme gücüne sahip. İzleyiciler üzerinde bir o kadar da etkili. Sözlü bir iletişim kuruyor ve insanı tamamen konuşma güdüsüne hitap ediyor. Türkiye'deki ilk radyo yayınlarının nasıl gerçekleştiğine baktığımızda aslında ülkemizdeki ilk denemeler de dünyadaki gibi amatörlerle birlikte başlıyor fakat bu deneysel yayınlara baktığımızda radyonun, o günlerdeki ismiyle telsiz telefonun Türkiye'ye resmen girişi telsiz telgraf ile birlikte başlıyor. Öncelikli olarak özel statüde bir anonim şirket olarak Türk Telsiz Anonim Şirketi'nin kurulduğunu görüyoruz ama onun kuruluşundan itibaren bizzat Atatürk'ün isteği var. Cumhuriyet'in 1923 yılında kurulduğunu varsayarsak, 1927 gibi bir tarihte düzenli yayına geçilmesi gerçekten dünyayla da kıyasladığımızda oldukça erken bir tarih olarak değerlendirilebilir. Radyoda Cumhuriyet projesi olarak devrimlerin yerleştirilmesi, halkın eğitilmesi gibi ilk etapta bu görevleri üstlendiğini görüyoruz. İkinci Dünya Savaşı'nda daha fazla habercilik yönü ön plana çıkıyor. 1960 ihtlali, yayıncılık açısından önemli. çünkü 1961 anayasası itibariyle ilk kez radyo, yayıncılık anayasal şekilde teminat altına alınıyor ve özerklik ön görülüyor. Buna dayanılarak bir kurum oluşturulmak zorunda çünkü anayasaadaki kanunlar buna dayanarak bir Türkiye Radyo Televizyon Kanunu çıkarttırılıyor ve TRT kuruluyor. TRT, 1968 yılından itibaren başlayacak olan özel televizyon yayınlarını yönetmeye başlıyor. Ne zamana kadar diye baktığımızda yine dünyadaki gelişmeler burada rehber oluşturuyor. Tüzel (tekel) kişi olarak düzenleniyor ama dünya 1980'lerden itibaren neo-liberal politikalar altına girdiğinde ekonomik politikalar bütün dünyada özellikle Avrupa merkezli düşündüğümüzde yayıncılık alanının tekellerinin 'korsan yayıncılık' ile kırılması gibi bir sonuç oluyor. Korsan yayıncılıktan Türkiye de nasibini alıyor. Baktığımızda ilk önce televizyonlar, ardından radyolar çeşitli yayınlarla devreye giriyorlar. İyiki de giriyorlar çünkü gerçekten çok büyük bir çeşitlilikle karşılaşıyoruz. 1990-1994 yılları arası frekanslar gibi birçok şeyin karıştığı kaotik bir dönem. 1994 yılında bir düzenleme yapılıyor ve durum, yasal bir hale bürünüyor. Bu neden gerçekleşiyor derseniz teknolojik bir gelişme, uydu yayıncılığının girmesi buna sebep oluyor. Uydu yayıncılığının girmesinin ardından dijital yayıncılığa doğru geçiş oluyor. Analog dönemden dijitale geçiş, en büyük kırılmayı yaratıyor. Bugün de burada konuşacağımız en önemli evre başlamış oluyor."
Prof. Dr. Nazife Güngör: “Deneyim ve paylaşım yapmanız bizler için onur verici”
Açılış konuşmasında Kafa Radyo ekibini konuk etmekten mutluluk duyduğunu ifade eden Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, sektörel buluşmaların öğrenciler için büyük bir avantaj olduğunu dile getirerek şunları söyledi: “Özellikle Radyo ve Televizyon Bölümü öğrencilerimiz mezun olunca bu sektörde olacaksınız. Şimdiden onlarla tanışmanız, deneyimlerini paylaşmanız, aynı ortamı solumanız oldukça keyifli olacak. Bu anları değerlendirin, keyfini çıkartın. İletişim okumanın en keyifli yanı, konuklarımızın bilgi ve birikimlerini paylaşmaları. Onlara sorular sorun ve onları olabildiğince sıkıştırın. Kendinizi gösterin ki sizleri keşfetsinler ve ileride aralarına alsınlar.”
Bülent Baygül: “İletişimin ne kadar önemli bir olgu olduğunu anladım”
Radyo yayıncılığına başlama serüvenini anlatarak sözlerine başlayan Kafa Radyo Yayın Koordinatörü Bülent Baygül, “1992 yılında ilk özel radyo olan Kent FM Ankara’da kuruluyor. Ben bu işe 1994 yılında başladım. Radyo Marmara, Türkiye’nin ilk iletişim lisesini kuran kuruluş. O radyoya geçme sebebim de şöyle: o dönem böyle bir okul, eğitim alabileceğimiz imkanlar yoktu. TRT’de çalışan komşularımız vardı. Yaşıtlarıma göre iletişimim kuvvetliydi. Seni radyocu veya televizyoncu yapalım dediler. Bu işe biraz da şansla başladım ve iletişimin ne kadar önemli bir olgu olduğunu anlamış oldum” dedi.
Murat Seymen: “Küçük yaşta mikrofonun tozunu aldım böylece radyo serüvenim başladı”
Radyo yayıncılığının zamanla değişen tekniksel sürecini anlatan Kafa Radyo Teknik Müdürü Murat Seymen, “Kocaeli Gölcük'te ilk yerel radyo hayatıma başladım. O dönem özel radyoların açılmasıyla birlikte belediyelerin desteğiyle çok sayıda radyo programı kurulmaya başladı. Küçük yaşta mikrofonun tozunu aldım ve merakla başlayan serüvenim, Gölcük’ten çıkıp İstanbul’a geçiş ve İstanbul’daki ulusal radyolarla devam etti. Şu anda hali hazırda radyo yayıncılığı yapıyorum. Özel radyolar kurulmaya başladıktan sonra RTÜK kuruldu ve bir çerçeveye oturtturuldu. Böylece radyolara yerel, bölgesel ve ulusal olarak lisans verilmeye başlandı. Yerel radyolar bu süreçten fazla etkilenmedi, kendi şehrine yayın yapabilmek çok da ekonomik, nispeten diğer radyolara göre daha kolay. Verici istasyonuyla stüdyo birbirine yakındı ve teknik açıdan kolaylık sağlıyordu. İlk başladığım radyoda çalıştığım radyonun sahibi, Gölcük’te bir nalburdu, bir hevesle açmıştı. Sonrasında RTÜK’ün yönetmelik ve çerçeve belirlemesiyle birlikte bölgesel ve ulusal radyolara lisanslar verilmeye başlandı. Ulusal radyoların da belirlenen kriterlerle Türkiye nüfusunun belli kısmına yayın yapma şartı getirildi. Bu olay, farklı şehirlere eş zamanlı yayını ulaştırma amacıyla belirli bir teknolojiyi de peşinde getiriyor” dedi.
Bedia Ceyda Güzelce: “Dönüp dolaşıp beni en mutlu eden yerin radyo olduğunu keşfettim”
Radyonun hayatımızdaki önemine ve gerekliliğine değinen Kafa Radyo Programı Yapımcısı ve Yazar Bedia Ceyda Güzelce şu sözleri kullandı: “Radyoda sadece siz, sesiniz ve dinleyici var. Ne kadar reklam girerse girsin dinleyiciyle aranızdaki tek bağ; siz, sesiniz ve dinleyici. Aynı zamanda sosyal medya platformlarından takipçileriniz size ulaşabiliyor. Radyonun toplumsal karşılığı çok fazla olan ve gündelik hayatta gündemde olan bir konuyu açtığımızda, karşılığını gördüğümüz ve farklı görüşlerden yansımalarını ölçebildiğimiz bir yer. Dolayısıyla eğer gerçeğin peşindeysek radyoyla gerçeği bulabiliriz. Her şeyi içtenlikle yapabileceğiniz bir ortam sunuyor. Mesela depremde radyo en büyük arkadaşımız, yardımcımız oldu. Radyoyla iletişim kurmanın diğer iletişim araçlarından daha samimi olduğunu düşünüyorum. Televizyon sektöründe de çalıştım, muhabirlik de yaptım ancak beni mutlu eden yerin radyo olduğunu keşfettim. Görsel olarak kendimi ifade edebilirim diyorsanız televizyonu seçebilirsiniz. İçtenlikle yürütülen, toplum için gerekli olan bir mecra olduğunu düşünüyorum.”
Murat Seymen: “Radyo hiçbir zaman ölmüyor, kendini geliştiriyor”
Dijitalin zamanla gelişmesiyle birlikte radyonun zamanla değiştiğini ve geliştiğini aktaran Murat Seymen, “Radyo, bu teknolojiye ve sürece ayak uyduruyor, kendini geliştiriyor. Müzik radyoları, eskiden çok popülerdi. İnsanlar duymak istedikleri şarkıları dinleyebilmek için faks ile gönderip mektupla gönderen olurdu, biz de radyodan çalardık. Radyo, müzik kutusunun dışına çıktı ve dijitalle birlikte erişmek çok kolay hale geldi. Sevdiğiniz bir şarkıyı dinlemek için yalnızca radyoyu dinlemeniz şart değil. Podcastler, çeşitli uygulamalar bunu sağlıyor. İçerik ne kadar zenginse, anlattığınız konu geniş bir kitleyi ilgilendiriyorsa o kadar değerli bir hale geldi. Biz, kültür-sanat ağırlıklı bir yayın yapıyoruz. Radyonun kendi yayın politikasıyla izleyicilerini belirlediklerini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Bedia Ceylan Güzelce: “Kendi sesini bulamayan bir kuşak, kayıp kuşak olacaktır”
Radyonun kuşaklar arası varlığını sürdürebilmesinin temelinde toplumun kendi sesini bulması gerektiğinin altını çizen Bedia Ceylan Güzelce şu ifadeleri kullandı: “Her kuşak kendi sesini bulana kadar sessizdir ve kayıp kuşaktır. Kendi sesinizi bulmalısınız Kendi duyarlılıklarınızı fark edebilmeniz ve içerik ürettikten sonra önemli olan ne söylediğiniz. Radyo ve televizyon okumak size çok iyi bir tarihsel gelişim getirecektir. Her zaman dünyada neler olduğunu takip edip insanlar ne yapmış diye bakın. Okumayan bir toplumda kendini güçlü bir şekilde ifade eden bir toplumdan söz edemeyiz. Yeni cümleler duyarak birikiminiz size yeni ufuklar açacaktır.”