Haber Üsküdar - Hazal Göksun ve Merve Şişman

 

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü ile Çizgi Film ve Animasyon Bölümü tarafından ‘Yapay Zekâ ve Sanat’ etkinliği gerçekleştirildi.

 

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü ile Çizgi Film ve Animasyon Bölümü ‘Yapay Zekâ ve Sanat’ konulu bir etkinlik düzenledi. Moderatörlüğünü Görsel İletişim Tasarımı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hatice Öz Pektaş ile Çizgi Film ve Animasyon Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar’ın yaptığı etkinliğe Prof. Dr. Cem Say, Doç. Dr. Ebru Yetişkin Doğrusöz, Refik Anadol ve Bager Akbay konuk oldu. Etkinliğe katılan konuklar tanıtıldı

Çizgi Film ve Animasyon Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar, yaptığı açılış konuşmasının ardından konukları tanıttı. Dr. Kerim Dündar, Prof. Dr. Cem Say için şunları söyledi: Prof. Dr. Cem Say, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi ve Bilişsel Bilim Lisansüstü Programı’nın kurucularındandır. Yapay zekânın; nitel uslamlama ve Türkçe doğal dili anlama alanları ile birlikte kuantum hesaplama, olasılıksal bilgi işlem ve hesaplama karmaşıklığı kuramı dallarında araştırmalar yürütmektedir. Kendisini Yeni Dünya Yeni Ağ ve 50 Soruda Yapay Zekâ kitapları ve ayrıca Herkese Bilim Teknoloji dergisindeki popüler bilim makaleleri ile tanımaktayız.”

 

Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar, çok sayıda etkinlikte yer alan Doç. Dr. Ebru Yetişkin Doğrusöz’ü ise “Doç. Dr. Ebru Yetişkin Doğrusöz, bilim, sanat ve teknoloji ekseninde çalışan ve yeni medya kültürünü eleştirel bir yaklaşımla inceleyen araştırmacı ve küratördür. Eğitim ve araştırma çalışmalarına İstanbul Teknik Üniversitesi’nde devam etmektedir. Sosyoloji, medya ve günümüz sanatıyla ilgili lisans ve lisansüstü dersler vermektedir. New York Üniversitesi ve Inholland Üniversitesi’nde de misafir öğretim üyesi olarak dersler veren hocamız, Türkiye’de disiplinlerötesi araştırma ve eğitim çalışmalarının gelişmesine aracılık etmektedir. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği üyesi Yetişkin’in sanat yazıları ulusal ve uluslararası birçok mecrada yayınlandı. Transmediale Sanat ve Dijital Kültür Festivali’nin davetli konuşmacıları arasında yer aldı. 2013’te Açıkekran Yeni Medya Sanatları Galerisi’nde ‘Kakofoni’ , 2014’te 42Maslak Art!Space’te ‘Bilinmeyen Kod’, 2015’te ise Blok Art Space ve boş bir inşaat binasında ‘Dalgalar’ sergilerinin kürasyonunu gerçekleştirdi. Aynı yıl Contemporary Istanbul Plugin Yeni Medya ve Dijital Sanatlar Bölümü’nün direktörlüğünü üstlendi. 2016 yılında Akbank Sanatta ‘Bulaşan Bedenler: Ağ Siyaseti’ adlı bir uluslararası seminer serisini düzenledi” şeklinde tanıttı.

 

Kerim Dündar, konuklar arasında yer alan Bager Akbay’ı ise şu sözlerle anlattı: “Bager Akbay, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İletişim Tasarımı ve Linz Sanat Üniversitesi’nde Interface Cultures bölümlerinde eğitim aldı. Kara Tiyatro’da aktör ve kuklacı olarak yaptığı çalışmaların ardından on yıldır kendi alanında çeşitli üniversitelerde ders vermektedir. Şu anda eğitim ve tasarım sektöründeki kurumlara danışmanlık vermekte ve iskele47 adlı atölyede sanat çalışmaları yapmaktadır. 2008 yılından beri dijital sanat ile ilgilenmekte, özellikle akıl ve robot ilişkisi üzerine çalışmalar yapmaktadır. Çalışmaları, Ars Electronica Festivali, TodaysArt Festivali, İstanbul Tasarım Bienali ve İstanbul Modern gibi çok sayıda öncü uluslararası organizasyonda izleyici ile buluşmuştur.”

 

Son olarak da Refik Anadol’u tanıtan Dündar, “Refik Anadol, medya sanatçısı, yönetmen ve tasarımcıdır. Los Angeles’ta yaşamaktadır. Görsel ve işitsel canlı performans, mekâna özgü enstalasyon ve parametrik heykel üretimi yapan Anadol’un projeleri, dijital ve fiziksel nesneler arasında ve uzam, mimarlık ve medya sanatları perspektifleri arasında melez ilişkiler kurar. Lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi Fotoğraf ve Video Programı’nda tamamlayan Anadol, aynı üniversitenin Görsel İletişim Tasarımı Programı ile University of California, Los Angeles Design Media Arts’ta yüksek lisans eğitimi almıştır. Sanatçımız, Microsoft Research En İyi Vizyon Ödülü, Alman Tasarım Ödülü, UCLA Art+Architecture [Sanat+Mimarlık] Moss Ödülü, University of California Institute Sanatta Araştırma Ödülü’nü kazandı. Walt Disney Konser Salonu (Los Angeles), Hammer Müzesi (Los Angeles), Uluslararası Dijital Sanatlar Bienali (Montreal) ve Ars Electronica Festivali (Linz) gibi öncü kurum ve programlarda projeler gerçekleştirmiştir” ifadelerini kullandı.

 

Refik Anadol: “Tasarım, bir probleme çözüm; sanat, bir probleme sorudur”

‘Bilim insanları, mühendisler, tasarımlar ve sanatçılar olarak neler yapabiliriz? İlk adımı nasıl atabiliriz? Çekingenliği nasıl kırabiliriz?’ gibi sorulara yanıtların arandığı etkinlikte Refik Anadol şunları söyledi: “Tasarım, bir probleme çözüm; sanat ise bir probleme sorudur. Soruyu sorabilmek aslında ilk adımın kendisi oluyor. Yani soru sorabiliyorsak aslında öğrenmeyi öğrenebiliyorsak hem sorduğumuz soruyu öğrenebiliyoruz hem de öğrenmeyi öğrenebiliyoruz. Böyle bir kısır döngü içerisindeyiz aslında.”

Prof. Dr. Cem Say: “Bilim sonunda her şeyi kapsayacak”

Bilimin sonunda her şeyi kapsayacağını vurgulayan Prof. Dr. Cem Say, “Görüyoruz ki çağımızda sanatçılar zaten bu uçurumu da atlamaya başlamışlar. Sanat belki diğer metodolojik yürüme sistemlerinin dışında ‘daha deli dolu bir şeyler ortaya atalım bakalım ne çıkacak’ sistemini içeren, daha büyük sıçramalar yapabilen yani nereye gideceğinin belli olmaması açısından bir arama algoritması olmasını düşünürsek daha çok yeri arayabilen yöntemler içeriyor. Sanatçılar da bu tip insanlar oluyor. Bu bilim tarafına atlayan sanatçılar da çok güzel şeyler ortaya koyuyorlar. Bu insan düşüncesinin değişik ürettiği disiplinlerin bir arada tamamlayıcı rol oynadığı ortada. Bilim sonunda her şeyi kapsayacak” dedi.

Doç. Dr. Ebru Yetişkin Doğrusöz: “Felsefe, sosyoloji ve tarih de bu diyagramda yer almalı”

Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar, Doç. Dr. Ebru Yetişkin Doğrusöz’e ‘Disiplinler ötesi araştırma ve eğitim çalışmaları kapsamında aşılması gereken engellerde atılması gereken bir adım var mı?’ sorusunu yöneltti. Ebru Yetişkin ise soruyu şu şekilde yanıtladı: “Diyagramda bir eksiklik görüyorum; bu masa etrafında bazı insanlar yok. Mesela hümanizm dediğimiz alan burada yok. Sanat, bilim, sadece bilim referansı verildiği zaman çoğunlukla pozitif bilimler, doğa bilimleri değerlendiriliyor ama sosyal bilimleri de bilim olarak değerlendirildiğini sayıyorum.”

Sorunların bir büyük bir bölümünün algoritmik düşünmemekten kaynaklandığı vurgulandı

‘Algoritmik düşünce ve hesaplamalı düşünce konusuna geldiğimizde; dijital okur-yazarlığın yeni olmazsa olmaz şartı mı? Dijital yaşantımızda edinmemiz gereken yeni hayatta kalma becerisi mi?’ sorularının da tartışıldığı etkinlikte, Prof. Dr. Cem Say konuya ilişkin olarak, “Hesaplamalı Düşünce; bir işe bilgisayarı kullanarak dâhil olursak o işin hesaplamasını yapmış oluyoruz. Algoritmik düşünce ise daha da önemli; bizim programlama dersinin başında anlattığımız kavram. Algoritmik düşünce gereklidir. Çünkü bir anda bazı şeyler hop diye anlaşılıyor ama bunun dersi bu, bunu bu ortama koyarsan böyle, bu ortama koyarsan böyle çalışır. Genel olarak dünyanın birçok yönünün nasıl çalıştığını anlamak için bir beyin aleti aracı olarak çok faydalı bir yaklaşım” ifadelerini kullandı. Konu hakkında kendi deneyimini paylaşan Refik Anadol ise “Okuma-yazma öğrenmeden piyano çalmayı öğrenemiyordum. Annem hoca arıyordu ama öğrenemiyordum. Neden bir öğrenci okuma-yazma bilmeli ki piyano öğrenmek için? Sonra bir hoca buluyor; ‘renk ve geometrik şekillerle piyano çalmayı öğrenebilir’ diyor. Algoritmik düşünce de böyle bir şey aslında en temele baktığımızda. İlk bilgisayara sahip oldum. Bilgisayara dokunabilen kişilere makineler ilham verebildi zaten. Bilgisayarların arkadaş olabileceğine inanıyorum” dedi.

Bager Akbay: “Yapay zekâ insanla birlikte üstün hale geliyor”

Kendisine yöneltilen ‘Hesaplamalı yaratıcılık kavramı tasarımcıyı devre dışı çıkarmak üzere bir çaba mıdır? Yoksa tasarımcı ile yapay zekâ arasında bir takım çalışması modeli midir?’ sorularını Bager Akbay, “Biz yapay zekâyı övüyoruz ama şu an oran olarak bakarsak yapay zekânın esere etki oranı %40’lara çıkmıştır ama hâlâ önde olan insandır. Dolayısıyla şöyle bakabiliriz; yapay zekâ şu elinde duracak bir aletse, diğer tarafta da bir ‘insan-yapay zekâ’ birleşimi dediğimiz organizma varsa ‘insan-yapay zekâ’ daha üstün şu anda. Casporav’da diyor ki; ‘Ortalama bir satranç oyuncusuna karşı yapılabilecek hamleyi 10’a indirin, o zaten hepimizi yener.’ Yani ortalama bir satranç oyuncusu bile iyi bir yapay zekâyla dünya şampiyonunu yenemeyecekken herkesi yenecek hale geliyor. Şimdi buna sayborg diyoruz. Aslında siber obje, birleşik organize; insan artı yapay zekâ. Yapay zekâ çok işe yarıyor. Ama patron ‘şirketin kontrolünü yapay zekâya bırakalım biz yatalım’ demiyor. Yapay zekâ tek başına bir şey yapmasın diye, biz zaten yazılımları alet olsun diye tasarladık. Kendi başlarına bir şeyler yapsın diye değil” diyerek yanıtladı. Prof. Dr. Cem Say: “Düşünürken beynimiz de bilgisayarlar gibi ‘compute’ ediyor”

Dr. Öğr. Üyesi Dündar’ın ‘Bilgisayarların süper gücü olan işlem gücünü yani hesaplama gücünü nasıl algılamalıyız? Bu gücü kullanımımızı azami seviyeye çıkarabilmek için bilgisayar ile olan ilişkimizi yeniden nasıl değerlendirmeliyiz?’ sorularına Prof. Dr. Cem Say, “Aslında hesap denilen şey ile düşünme denen şeyin aynı olduğunu fark etmemiz bence bu işin esas kilit noktası. İnsanlar düşünürken ‘Hesaplama mı yapıyoruz her zaman, hesaplamasız düşünce olmaz mı?’ diye soruyorlar her zaman. İnsanlar sürekli düşünürken aritmetik yapmıyor ama beyinde olan şeyi bildiğimiz kadarıyla durumlar arasında geçerken; bizim bilgisayarı compute ederken yaptıklarını bildiğimiz aşamalara çok benziyor. Mesela satranç oynayan bilgisayarları ele alalım; onların şu hamleyi yapayım, bu hamleyi yapayım diye hesaplaması gerekiyor. Sonuç olarak bütün o hamle zincirlerinin on hamle sonra nereye varacağını zincirin başındaki hamle belirliyor. Ama bu işin başında hesaplama on saniye sürüyor. O sırada bilgisayar hangi hamleyi yapacağını düşünüyor desek yanlış mı olur? Çünkü tamamında yaptığı şey aynen bu biz buna dilimizde bu ismi koymuşuz’ yanıtını verdi. 

Refik Anadol: “Görsel dil ile bilişsel yeti kazanabiliyoruz”

‘Kod dili öğrenimi gerektirmeyen ve aynı zamanda özgür ve esnek, ‘WYSIWYG’ nitelikli yapay zekâ ile üretim araçlarını beklemeli miyiz?’ sorusu Refik Anadol şöyle cevaplandırdı: “Pratik anlamda baktığımız zaman bence ciddi miktarda insanlar kod yazmayı öğrenmek zorunda kaldıklarını fark ediyorlar. Ben de kendi adıma söyleyeyim; ben de bilgisayar mühendisi değilim. Bunun çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Kendi çevremde de bunu gördüm. Şu çok enteresan bir şey; bu ürünler gerçekten de bizlere kompleks bir kodu yazmadan dahi görsel bir dil ile bizlere bilişsel bir yeti kazandırabiliyorsa bu muazzam bir başarı. Bunu şu ana kadar yapmaya yeterli bilgi ve kaynak olmadığı için, kitlesel tasarım dünyasına ciddi ulaşmış kurumların yapacağı tahmin ediliyor. Önümüzdeki yıl bunları da göreceğiz. Adobe de bunları yaptı. Daha optimize bir şekilde, hatta bilgisayarınız da olmadan bulut bilişimle bunları yapabilir hale geldiniz. 5G ile de bunun hızlanacağı öngörülen bir şey. Dolayısıyla bence her şey sabit bir şekilde devam ediyor. Ama özgünlük hâlâ gelmedi. Ne zaman geleceğini merak ediyorum.”

Bager Akbay: “Önemli olan sürecin kendisiyle ilgilenmek”

Dr. Dündar tarafından kendisine yöneltilen ‘Hiçbir şey bilmeden yeni bir şey öğrenmek bize ait değil gibi artık bunu kırıp hayallerimizin ötesine geçebilir miyiz?’ sorusuna Bager Akbay, “Süreç-sonuç aslında benim için biraz net. Bir şey benim amacımsa, derdimse süreciyle ilgilenirim. Aracımsa sonucuyla ilgilenirim. Yani karnımı doyurmak istiyorsam yemeği önümde görmek isterim. Ama canım bazen yemek yapmak isteyebilir. Yine aynı örneğe gidiyorum ama ben sanat yaparken buna bakıyorum. Mesela bu onun yapma şekliyle, robotu kodlamanın amacı o. Şiiri yazdırmak değil. Şiiri yazdırırken ne tür kararlar vermem gerekiyor. Ben şiir yazarken ne yapıyorum. Sevdiğim şairler ne karar veriyor buna bakmaya çalışmak. Yani sürecin kendisiyle ilgilenmek önemli olan” ifadeleri ile yanıt verdi.

Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar: “Özgünlük kelimesini artık tartışamıyoruz

Özgünlük kelimesinin artık tartışılamadığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar: “Özgünlük kelimesi, bir kodun kimi yazdığını, kimi kullandığı bir dünyada kat etmesi çok zor. Zaten artık neyin özgün olduğunu tartışmak çok zor hale geldi. Bence burada akademiden etik olarak yardım almalıyız. Öyle ya da böyle üretim yöntemleri içerisinde bazı teknikler var ki hala bazen herkesin aklına zamanında gelmiyor olabilir. Çağdaş sanatın klasikle sıkıntısı olabilir. Mesela bir örnek vermek istiyorum. 2016 yılında bir yapay zekâ algoritmasının aklından çıkan bir veriyi başka bir algoritmayla birleştirin. Bir eser yapıp koleksiyona gitmişse bence bu eser kendi dünyasında verilecek bir tanımı olabilir. Çünkü daha önce hiç kimse böyle bir şey denememiş” dedi. Prof. Dr. Cem Say: “Genellikle negatif sonuçlarla dolu bir saha”

Computational complexity kavramı, bu kompleks dijital ekosistemleri tasarlamaya çözüm olarak nasıl bir konumdadır?’ sorusuna Prof. Dr. Cem Say, “Bu kavramı, hesaplama karmaşıklığı olarak çeviriyorum. Matematiğin bilgisayar mühendisliğiyle kesiştiği ve de problemleri bilgisayarlara çözdürmeyi düşündüğümüz problemleri kendi aralarında zorluk açısından sıralamayı sağlayan bir matematik alanı yani. Bu alanda ben de gizli bir matematikçiyim ve orada complexity olarak geçen şey bir konuyla ilgili sorduğunuz soruların boyutu büyüdükçe bilgisayarın onu yanıtlamak için harcaması gereken bellek, zaman gibi öz kaynakların miktarı nasıl artıyor. Buna göre problemleri kendi aralarında zorlukları açısından sıralandırmak. Hesaplama karmaşıklığı kuramının bize desteği ancak şöyle olabilir; eğer bir yapıda insanların her canı istediğinde sorduğu her soruyu şak diye cevaplayacak bir kâhinin olmasını istiyorsan, bunun neden imkânsız olduğunu size söyleyebilir. Bu genellikle negatif sonuçlarla dolu bir saha” dedi.

Doç. Dr. Ebru Yetişkin: “Eşzamanlı olarak var dediğimizde bu sosyal bilimler, beşeri bilimler düzlemi tamamen çok kaygan bir yere geliyor” Etkinlikte son olarak ‘Kuantum bilgisayarlar dijital ve tasarımın yaratım ve üretim süreçlerine nasıl dâhil olabilir? Ne gibi senaryolarda nasıl faydalar sağlayabilir?’ sorusu Doç. Dr. Ebru Yetişkin Doğrusöz’e yönlendirildi. Doğrusöz soruyu, “Küçük bir anekdot geldi aklıma. Bugün içinde yaşadığımız gerçeklik bizi hakikaten kavranamaz bir noktaya çekiyor. Dalgalar Sergisi’nde dalgalar ve parçacık üzerine bir konuşma yapmıştık. Konuşma sonrasında bir şey konuşamaz durumdaydık. Çünkü bugün bir ‘’Hükümet var mı, devlet var mı?’ dediğimiz zaman; olmaya da bilir şeyleri de çıkıyor ya hani hem var hem yok. Eşzamanlı olarak var dediğimizde bu sosyal bilimler, beşeri bilimler düzlemi tamamen çok kaygan bir yere geliyor. Fakat bu bize başka dünyaların tahallül edilebilmesi ve bunun speküle edilebilmesi için, yani ‘Senaryolarda nasıl fayda sağlayabilir?’ sorusu olduğu için söylüyorum. Bir diğerinin ya da diğerlerinin gözüyle, sadece 1 ya da 0 değil, 1 ile 0’ın aynı anda olabilme ihtimalini değerlendirmeyi öğrenmeyi sanıyorum. Bu deneyler çoğalırsa bizler de bu deneyleri yaparken ve tartışırken öğreneceğiz. Çok çok yeni olduğunu düşünüyorum bu paradigma dönüşünün dünyada” şeklinde yanıtladı.

YouTube üzerinden canlı yayınlanan etkinlik ilgiyle karşılandı

Etkinliğin kapanış konuşmasında, Üsküdar İletişim tarafından konuklar adına fidan bağışı yapıldığı bilgisi paylaşıldı. YouTube üzerinden canlı olarak dayayınlanan söyleşide anlık 4.100 görüntülenmeye ulaşıldı. Söyleşi, konuklar ve katılımcıların teşekkürleriyle son buldu.