Balat’ta bir gün
İstanbul'un mutlaka gezilmesi gereken, insanları eskiye götüren semti 'Balat'ı gezdim ve gezi yazısı olarak sizlere anlattım.
Haber Üsküdar - Hazal Göksun
Fotoğraf çekmeyi, gezip görerek öğrenmeyi sevenlerin İstanbul’daki ilk duraklarından birisidir Balat. Semtin tarih kokan o renkli sokakları misafirlerini büyüler. Balat'a bir giden mutlaka tekrar gitmek ister. Ben de bu yazımda ikinci gidişimi anlatacağım. Bu yılın Ağustos sonuydu, tam gezmelik havaların olduğu zaman. Ve tabii ki Balat’ın da en güzel zamanları..
Gezime Balat’ın tarihine göz gezdirdikten sonra başlıyorum. Balat adını, Rumca saray anlamına gelen ‘Palation’ kelimesinden almış. Blaherna Sarayı’na yakınlığından dolayı semte ‘Balat’ ismini vermişler. 15. yüzyılda İspanya’dan gelen Yahudiler buraya yerleştirilmişler ve yakın zamanlara kadar başlıca Yahudi mahallesi olarak olarak varlığını sürdürmüş. Ayrıca Yahudilerin Balat çevresine yerleşmeleri Gürcistan Yahudilerini de bu bölgeye çekmiş. İspanya'da Engizisyon'dan kaçan Sefardim kolundan Yahudiler II. Bayezid 'in davetiyle İstanbul'a gelmişler. 15. yüzyıldan itibaren İstanbul'un Musevi toplumu Balat'ta ve Haliç'in karşısındaki Hasköy'de oturmuşlar. Balat’ın içerisinde Yahudilerden kalma örnek evler mevcut. Özellikle bu tarz evler Balat’ta gezerken kendimizi geçmişte bulmamıza yardımcı oluyor.
İlk durağımız "Sevda Gazozcusu"
Balat’a ilk adımımı attığımda ‘Sevda Gazozcusu’na gidiyorum. Dükkanın önü renkli renkli gazoz kapaklarıyla süslenmiş. Burada sırf evler iç açıcı değil, kendinizi kaybedebileceğiniz değişik dükkânlar da mevcut. Sevda Gazozcusu’nda çeşit çeşit gazozlar hem değişik lezzet denemeleri yaşatıyor hem de bizleri annelerimizin zamanına götürüyor. Tabii siz istediğinizi seçebilirsiniz ama sizlere Reyhan ve Gül aromalı gazozu öneririm, gittiğinizde tadına bakabilirsiniz.
Tarih kokan evler… Balat’ta girdiğiniz her sokak eski evlerden oluşmakta, camdan cama uzanan çamaşırlar, evlerin önünde misket oynayan, bisiklet süren çocuklar… İnsanın kendini şehirden uzaklaşmış gibi hissetmemesi mümkün değil. Bizler belki o evlerde yaşamadık, misket oynamadık ama dışarıda arkadaşlarımızla vakit geçirdiğimiz, başka oyunlar oynağımız o günleri gözümüzün önüne getiriyor. Geze geze hiç bitmesini istemiyorsunuz, Balat'ın bir parçası olmak istiyorsunuz.
Tarihi mekânlar…
Evlerin dışında tarihi yapılar da göze çarpıyor. İki farklı sinagog var, biri "Yanbol Sinagogu" diğeri ise "Ahrida Sinagogu". Ben biraz geç gittiğim için vaktimin çoğunu sokaklarda gezerek ve fotoğraf çekerek geçirdim. Bu yüzden sinagogları gezmeye vaktim kalmadı. Ama herkesin ilgi odağı olduğu, önünde fotoğraf çektirmeden gitmediği "Fener Rum Erkek Lisesi" diğer adıyla "Kırmızı Mektep"i bilmelisiniz. Dışından bakıldığında şato ya da kale diyebileceğimiz bir yapıya benziyor. Kırmızı rengiyle de dikkatleri üzerine topluyo
Renkli evlerin ve merdivenlerin bulunduğu ‘Merdivenli Yokuş’
Kafelerde oturup, sıcacık çay ya da kahve keyfiyle arkadaşlarınızla muhabbet yapmayı sevenlere göre birçok cadde var. Caddelerin her tarafı kafe ve kahvaltı mekânlarıyla dolu. Tabii fotoğraf tutkunları için sadece görüntüsü önemli olan kafeler. Hem fotoğrafçıların hem de çikolata tutkunlarının seveceği bir mekâna geçiyorum: "Çikolata Değirmeni". Küçük dükkânın karşısında duvarları özel çizimlerle süslenmiş, kahvenizi içebileceğiniz, nefis çikolatalı tatlılarını deneyimleyebileceğiniz bir bahçesi bulunmakta. Balat'a gittiğinizde mutlaka uğramanız gereken yerlerden birisi. Dediğim gibi fotoğraf çeken ve çikolata tutkunu olan beni bambaşka yerlere götürdü. Balat'ı ikinci gezişimde ancak görebildim buaraları. Dediğim gibi, kendinizi kaptırırsanız az yer görüp ayrılmak zorunda kalabilirsiniz. Bir dahaki gidişimde daha fazla gezip, daha çok yer görmeyi ve fotoğraflamayı planlıyorum.