Beşinci oturumda dijital çağda iletişimci kimliği irdelendi
Haber Üsküdar - Erge Benan Boyacı, İpek Toksoy, Asilhan Aksoy
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından 21-23 Ekim tarihlerinde düzenlenen 7. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda İletişim Eğitimi sempozyumunun beşinci oturumunda dijital çağda iletişimci kimliği ele alındı. Başkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. H.Hale Künüçen’in oturum başkanlığında Asena Demirci, Doç. Dr. Emel Özdora Akşak ve Dr. Öğr. Üyesi Colleen Kennedy-Karpat, Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Güzel, Marilisa Rossilho ve Gabriela Villen, Dr. Alp Özeren ile Doç. Dr. Aydan Özsoy bildiri sundular.
Asena Demirci: "İletişim eğitiminde de artırılmış gerçeklik teknolojilerinden faydalanılması gerekir"
Başkent Üniversitesi'nden Asena Demirci, Prof. Dr. H. Hale Künüçen'le birlikte hazırladıkları "İletişim Eğitimi ve Artırılmış Gerçeklik Uygulaması" başlıklı sunumunda iletişim eğitiminde artırılmış gerçeklik uygulamalarını ele aldı. Demirci şunları söyledi: "Artırılmış gerçeklik, gerçek dünya üzerine çok çeşitli sanal materyallerin kullanılmasını sağlayan bir teknolojik sistemi oluşturmaktadır. Bu teknoloji sayesinde görüntüler, veriler ve diğer birçok sanal içerik ile gerçek dünya aynı ortamda bulunabilmektedir. Dijital çağ, eğitim alanında yeni teknolojilerin kullanımına yönelik beklentileri arttırmaktadır. Buna bağlı olarak bilgisayar, internet, mobil ve buna benzer teknolojiler için her geçen gün yeni uygulamalar ortaya çıkmaktadır. Bu teknolojilerden artırılmış gerçeklik uygulamasının eğitimdeki kullanımı farklı alanlarda giderek yaygınlaşmaktadır. Bu uygulama, özellikle öğrencilerin teorik olarak öğrendikleri bilgileri pratiğe geçirmelerine olanak sağlamıştır." Asena Demirci konuşmasını şöyle sonlandırdı: "Başta Radyo, Televizyon ve Sinema bölümleri olmak üzere görsel-işitsel uygulama gerektiren tüm bölümlerin artırılmış gerçeklik teknolojilerinden faydalanması hem maliyetleri düşürecek hem de zamanın verimli kullanılmasına olanak tanıyacaktır."
Doç. Dr. Emel Özdora Aksak: "Öğrencileri STK'larla buluşturarak marjinalleştirilmiş gruplara daha fazla saygı duymalarını sağlıyoruz"
Bilkent Üniversitesi'nden Doç. Dr. Emel Özdora Aksak, Dr. Öğr. Üyesi Colleen Kennedy-Karpat'la birlikte hazırladıkları "Strengthening NGO Advocacy and Digital Communication Capacities for Marginalized Groups Through Communication Education and Integrated Curricula" (Bütünleşik Müfredat ve İletişim Eğitimi Aracılığıyla Marjinalleştirilmiş Gruplar İçin STK Savunuculuğu ve İletişim Kapasitelerinin Güçlendirilmesi) başlıklı çalışmayı sundu. Özdora Akşak, Bilkent Üniversitesi'nde gerliştirdikleri bir eğitim projesi hakkında bilgilr verdi. Amaçlarının, üniversite öğrencilerini sivil toplum örgütleriyle buluşturmak ve toplumun marginalleştirilmiş kesimleriyle iletişim kurmalarını sağlamak ve marjinalleştirilmiş grupların iletişim kapasaitelerini güçlendirici çalışmalar yapmak olduğunu ifade etti. Proje kapsamında öğrencilerin mülteciler ve göçmenler dahil olmak üzere LGBTQ, Romanlar ve dini azınlık gruplarıyla ilgili STK'larla çalıştıklarını söyledi. Özdora Aksak, öğrencilerin aldıkları bu eğitimle marjinalleştirilmiş gruplara daha fazla saygı duymayı öğrenciklerini vurguladı.
Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Güzel: "Neoliberal politikaların şekillendirdiği piyasa odaklı üniversite anlayışı ve teknolojik gelişmelerle tetiklenen hız kültürü akademik faaliyetleri de olumsuz etkilemektedir"
Sakarya Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Güzel, "Hız Kültürü Karşısında Akademisyenin Konumu: İletişim ve Medya Alanında Yavaşlık Mümkün Mü?" başlıklı sunumunda şunları söyledi: "Neoliberal politikaların şekillendirdiği piyasa odaklı üniversite anlayışının dayattığı ve teknolojik gelişmelerle daha da tetiklenen hız kültürü karşısında bir akademisyenin eğitim faaliyetlerine, ilgi alanları doğrultusunda nitelikli bilimsel üretime, okumaya ve araştırmaya gerektiği ölçüde zaman ayırması neredeyse insanüstü bir çaba ve özveri gerektirmektedir. Öğrenci sayısının hızla arttığı, akademik kariyerde yayın, proje ve atıf sayılarını dikkate alan niceliğe odaklı verimlilik ölçütlerinin belirleyici olduğu bir üniversite yapılanması içinde akademisyenler, gündelik hayatlarını da olumsuz etkileyen yoğun bir zaman ve yayın baskısı altındadır. Özellikle iletişim ve medya çalışmaları gibi dinamik, teknolojik değişimlerden etkilenen, sürekli olarak yeni konuların, kavramların ve tartışmaların ortaya çıktığı bir alanda akademisyenlerin bu baskıyı daha da yoğun hissetmesi kaçınılmazdır. Öte yandan, akademisyenlerin hıza ve nicel ölçütlere dayalı mevcut koşullar karşısındaki tavrının, eğitim ve araştırma faaliyetlerinin niteliğini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyecek önemli bir etken olduğunu da vurgulamak gerekir. Nitekim neoliberal politikaların eğitim sistemindeki ve medya endüstrisindeki etkilerinin yoğun şekilde hissedildiği iletişim ve medya alanında, son birkaç yıldaki akademik üretim çıktılarına bakıldığında görünen tablo, bu anlamda çok da iç açıcı değildir. Alandaki bilimsel dergiler ve atama, yükseltme ve teşvik kriterlerinin de etkisiyle sayısı son yıllarda olağanüstü artan derleme kitap çalışmaları tarandığında, hızlı ve niceliksel üretimin, popüler konulara yoğun ilginin, kavramları hızlıca tüketme eğiliminin yaygınlaştığı açıkça gözlenebilmektedir."
Dr. Alp Özeren: "İletişim ve müzik disiplinleri arasındaki işbirliğini geliştirmek gerekir"
İstanbul Üniversitesi'nden Dr. Alp Özeren, "Dijital Çağda İletişim Eğitimi Kapsamında Müzik ve İletişim Alt Başlığının Yeri ve Önemi" başlıklı sunumunda şunları söyledi: "Müzik ve iletişim disiplinlerinin güçlü, planlı, programlı işbirliğine ve etkileşimine duyulan ihtiyaç; özellikle dijital çağda hayli artmış bulunmaktadır. Müzik endüstrisinin kesintisiz bir biçimde büyümeye devam etmesi, sanat kaygısı taşımayan tecimsel müzik üretiminin dahi insanın moral değerleri üzerindeki olumlu etkileri, müzik alanındaki bireylere iletişim donanımı yüklemenin, iletişim alanındaki bireylere müzik donanımı yüklemekten daha pratik oluşu gibi düşünceler esas alınarak, bu sunumda iletişim ve müzik profesyonellerinin dikkatlerini iki disiplinin işbirliğine çekmek gerekir." Alp Özeren, her iki disiplinin de insanlık kadar eski birer sanat olduğunu, neredeyse tüm disiplinleri bünyelerinde barındırmalarına karşın kendi aralarında yeterli düzeyde işbirliği yapmadıklarını ifade etti. İletişim ve müziğin birey ve toplum yaşantılarında etkin olarak yer aldığını vurgulayan Özeren, müzik ve iletişim disiplinleri arasında oluşturulacak bir işbirliğin her iki disiplinin çalışanları açısından da olumlu katlılar sunacağını ifade etti.
Doç. Dr. Aydan Özsoy: "Sinema akademisyenlerinin büyük çoğunluğu sinema akademisyeni olmayı bir yaşam biçimi olarak görüyor"
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nden Doç. Dr. Aydan Özsoy, "Dijital Çağda Sinema Akademisyenlerinin Değişe(Meye)N Ders Deneyimleri Üzerine Bir Tartışma" başlıklı sunumunu yaptı. Aydan Özsoy şunları söyledi: "Bu çalışma Türkiye’de vakıf ve devlet olmak üzere farklı statülerdeki üniversitelerde sinema dersleri veren 12 öğretim elemanlarının dijitalleşme ile beraber yaşadığı ders deneyimleri üzerinden bir tartışma yürütmeyi amaçladık. Bu tartışmanın merkezinde yer alan temel argüman, çoğalan dijital olanakların üniversite öğretim elemanlarının ders verme biçimlerini, bakışlarını ve öğrencilerle kurdukları ilişkileri değiştirdiği yönündedir. Tartışmanın bir diğer önemli ayağını ise çağdaş eğitimin yaşadığı sosyo-ekonomik, kültürel kriz bağlamında öğretim üyelerinin krize yönelik düşünceleri, pratikleri ve krize karşı çözüm önerilerinin neler olduğudur. Dijital olanaklarla birlikte dünyanın büyük bir dersliğe dönüştüğü, hemen her mecradan bilginin hızla ve eşitsiz oranda yayıldığı, aktığı düşünüldüğünde genelde eğitimin özelde ise sinema eğitiminin yeniden gözden geçirilmesi ve tartışılması gerekmektedir. Bu bağlamda çalışma, Zygmunt Bauman’ın postmodern toplumları anlatmaya çalıştığı akışkan modernite kavramı çerçevesinde bir sorgulama yürütmektedir. Çalışma kapsamında 12 kademisyenle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır." Araştırma bulgualrından da söz eden Aydan Özsoy, sinema akademisyenlerinin büyük çoğunluğunun sinema akademisyeni olmayı bir yaşam biçimi olarak tarif ettiklerini, ancak sinema akademisyenliğinin ne olduğu konusunda bir tanımlanamama sorunu, bir kimlik sorunu yaşadıklarını, pandeminin etkisiyle geçtikleri online eğitimde kanalların çoğaldığını, ancak eğitimin niteliğinin istedikleri gibi olmadığını ifade ediyorlar."
Gabriela Villen: Sosyal yardım projeleri üniversite ve toplum arasında bağlantı sağlıyor"
Brezilya'nın Camipas Üniversitesi'nden Gabriela Villen, Marilla Rossilho ile birlikte hazırladıkları "Digital Production and Flow On University Outreach and Culture: The Experience Of The University Of Campinas in Brazil (Dijital Üretim ve Akışın Üniversite Sosyal Yardımları ve Kültürü Üzerindeki Etkisi: Brezilya'daki Campinas Üniversitesi Deneyimi) başlıklı sunumunda üniversitelerin sosyal yardım kampanyaları ve kültürel üretimlerinin üniversite ve toplum arasındaki bağlantıları kuramaya yardımcı olduğunu ifade etti. Konuşmasında, kendilerinin de çalıştıkları Brezilya'nın Campinas Üniversitesi deneyimini aktaran Gabriela Villen, üniversitenin geliştirdiği yaratıcı strateijeri aktardı. Öne çıkan projelerden birinin, 24 ülkeden sosyal yardım projelerini bir araya getiren Uzantı48 (Extension48) projesi olduğunu, bu proje kapsamında sosyal yardımların belgesel formatında kaydedildiğini belirtti. Üniversitenin 2020 yılında da Çalışma Kültürü ile Diğer Latin Amerikalılar temalı iki proje yürüttüğünü söyledi.