Coşkun Aral: “Bizim salgılarımız algılarımızı, ilgilerimizi yönlendirdiği zaman hakikat da değişiyor”
25.01.2022 09:16

Coşkun Aral: “Bizim salgılarımız algılarımızı, ilgilerimizi yönlendirdiği zaman hakikat da değişiyor”


Haber Üsküdar – Sefa Mert Kahraman

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen "Foto Muhabirliği ve Hakikat" konulu etkinlik gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Gazetecilik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan’ın yaptığı etkinliğe gazeteci Coşkun Aral konuk oldu.

Gazetecilik Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan'ın moderatörlüğünde düzenlenen ve Coşkun Aral'ın konuk olduğu "Foto Muhabirliği ve Hakikat" başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Etkinliğe İletişim Fakültesi öğretim elemanlarının yanı sıra, Üsküdar İletişimli öğrenciler katıldı.

Coşkun Aral tanıtıldı

Etkinliğe Coşkun Aral’ı tanıtarak başlayan Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan, “Coşkun Aral benim çocukluk kahramanlarımdan birisi. Mesleğe yönelmemin nedenlerinden de biri aslında. Coşkun Aral, 1 Mayıs 1956 Siirt doğumlu. Siirt’in Coşkun Aral’ın hayatında özel bir yeri var hem ailesi hem politik hikâyeler vesilesiyle. Bugün konuşacağımız foto muhabirliği ve hakikat ile ilişkili olarak da Siirt'in hayatında belirleyici olduğunu düşünüyorum. Aral, 14-15 yaşında fotoğraf çekmeye başlıyor. Daha sonraki süreçte ulusal basında belli gazetelerde çalışıyor. 1 Mayıs 1977'de ‘Kanlı 1 Mayıs’ ile aslında uluslararası basına sirayet ediyor. Daha sonra bir uçak kaçırma olayıyla yükseliyor. Uluslararası basına biraz daha Coşkun Sipahioğlu ve Sipa Ajans vesilesiyle bütün görselleri, fotoğrafları ve hikâyeleri yayılıyor. Türkiye’de de ‘Haberci’ programıyla kitlelerle buluştuğunu söyleyebiliriz. İZ TV’nin bir dönem kurucuları arasındaydı. Şu anda da Habitat TV’de belgesel yayınlarına devam ediyor” dedi.

“Bizim salgılarımız algılarımızı, ilgilerimizi yönlendirdiği zaman hakikat de değişiyor”

Hakikat kavramını kendi bakış açısıyla değerlendiren Coşkun Aral, “Hakikat dediğimiz şey; algılarımızın bize vermiş olduğu, adeta bir radar gibi soyutu somutlaştıran, sadece bizim sistemimiz tarafından belirlenmiş ama başka sistemler tarafından da denetlenmiş bir fenomen. Benim için hakikatı açıklayacak olursam, ben bu işleri çok sorguladım çünkü hayata 4-0 yenik başlayan bir fiziki yapım var. Benden önceki iki kardeşim gibi, o coğrafyanın ihtiyaç duyduğu hastane, ilaç, bakacak kişi ve kurum benzeri Siirt’teki eksikliklerden dolayı yaşamım benim için de çok sağlıksız başlamış. Dört yaşına kadar yaşayıp yaşamayacağım belli değilmiş, hatta adakta bulunmuşlar. 1956-1960 yılları arasında hükümet tabibinin olmadığı Siirt’te, benden önce giden kardeşim de aynı nedenlerle ölmüş. Benim hayatta kalmamın bir adak adamaya borçlu olduğunu söylüyordu annem. Hayata biraz sağlık yönünden sorunlu başlayınca tutunma isteğiniz; tutunurken gerek beyninizi, gerek var olan fiziki gücünüzü yoğunlaştırmanız gerekiyor ama coğrafyanız hakikaten bunları ciddi ele alan bir coğrafya değil. Bir kadının normalde sekiz-on doğum yapıp doğurduğu çocuklardan üç dört tanesinin hayata tutunabildiği, bunlardan bir tanesinin normal yaşama kavuşup geriye kalanların hep ötekileştirildiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Niye diyeceksiniz, o da bu coğrafyada yüzyıllardır yaşananlardan ötürü. O yüzden hakikate ulaşmak, hakikat konusunda bizden önce yapılmış yorumları bilmek, araştırmak, kendi hakikatimizle başka hakikatleri kıyaslayabilmek biraz zor bir olay. Çünkü bizim salgılarımız algılarımızı, ilgilerimizi yönlendirdiği zaman hakikat de değişiyor” şeklinde konuştu.

“Amacım iyi bir fotoğrafçı olmak değil”

Fotoğraf makinesini hakikati bilmeyenlere hakikati aktarmak için kullandığını söyleyen Aral, du durumu şöyle açıkladı: “Ben hakikati, bana teknolojinin yirminci yüzyılda bahşettiği bir makineyle aktarmaya çalıştım. Fotoğraf makinesini, hakikati bilmeyenlere aktarmak için bir ifade aracı olarak kullandım. Amacım iyi bir fotoğrafçı olmak değildi, bunu hiçbir zaman düşünmedim. Onu bir araç yapıp tanık olduğum olayları, olaylara ettiğim tanıklıkları, geçmişte bildiğim insanların bana bıraktıkları mesajları diğer insanlara aktarabilmeyi hedefledim.” 

“Benim amacım işi belgelemek, bir kanıt gibi göstermek”

Foto muhabirliğiyle ilgili kırılma anlarından bahseden Coşkun Aral şunları söyledi: “İlginçtir ki fotoğraf makinesine ulaşmam kolay oldu. İlk makine Kodak benzeri tek mercekli, çok basit bir obtüratör sistemli, 6:6 dediğimiz filme alıp 6:9 çeken, sekiz tane fotoğraf çeken bir kutu makine. Bununla çektiğim filmlerin baskılarının arkasına tarih atmışım, ilk çektiğim fotoğraf Hasankeyf. Siirt’te çekmemişim mesela. Bugün, Siirt’teki yaşamı keşke çekseydim diyecek durumdayım çünkü olağanüstü mimarisi olan bir kent ama mimariden örnek kalmadı. İhtiyaç duymamışım çünkü mimarinin hep aynı kalabileceğine inanmışım. Ama Hasankeyf’e gitmişim, mağarada yaşayanlar var ve o mağaraları çekmişim. Öte yandan İzmir Kemalpaşa ve İzmir’de Efes Harabeleri'ni de çekmişim. Bunlar şu anda benim arşivimde var olan ilk çektiğim filmin kareleri. Ardından fotoğraf çekme dönemi duraklıyor çünkü pahalı bir olay. Sonraki yıllarda ben Ara Güler ile tanıştığımda, ‘evladım bu zengin işidir, bu herkesin işi değil’ demişti bana. Çünkü o zamanlar çoğu yerde 'fotoğraf makinesinin girişi, kullanılması yasak' levhalarıyla karşılaşıyordun. Bazen böyle vapura atlar Yeniköy’den Beykoz Anadolu Feneri’ne giderdik. İlk karşılaştığımız şey 'girmek yasaktır, fotoğraf çekmek yasaktır' uyarısı olurdu. O dönemde her yer asker olduğu için her şey yasak. Zor bir meslek. Ara Güler’in veya o dönemin ustalarının sayılarının az olmasının sebebi, az çeken vardı. Çekenler de hakikaten varlıklı ailelerin çocuklarıydı. Belki de öncelikli olan bir fotoğraf makinesi değil başka bir şey. Benim amacım işi belgelemek, bir kanıt gibi göstermek, bir de benden sonrakilere veya bilmeyen insanlara bunu aktarmak.” 

“Sağlığım iyi olsa gittiğim yerlere tekrar gitmek isterdim”

Mesleki anlamda en çok özlediği şeyin eskiden gittiği yerlere tekrar gitmek olduğunu söyleyen Coşkun Aral, “Dizlerimde ve bazı organlarımda aşırı zorlamadan ötürü birtakım sorunlar var, keşke onlar olmasaydı. Habercilikte ustalarımdan öğrendiğim şey sürdürülebilir habercilik yapmak. Pandemi öncesi yaptım. Madagaskar’a 1987’de gitmiştim, bir daha gittim. Kafiristan YouTube’de en çok izlenen programımdı, bir daha gittim. Gittiğim yerlere genç kardeşlerimle yeniden gitmeyi çok isterdim. Benim dönemimde gittiğimde yanımda bir kameraman yoktu. Bir kameramanla gidip onun da ufkunu açmak, onun da yaşamında böyle bir değişikliğin başlangıcının benimle olmasını sağlamak çok isterdim” ifadelerini kullandı.

Katılımcılardan gelen sorular

Dinleyicilerden yöneltilen, "Birçok savaş alanında, farklı kültürlerin arasında bulunup sonrasında normal yaşamınıza döndüğünüzde o geçiş dönemini nasıl atlatıyorsunuz?" sorusuna Coşkun Aral, "Her şeyin plan çerçevesinde olduğuna inananlardanım, biraz kaderci bir anlayışım var. Çok yoğun travmaların olduğu dönemlerin hemen ardından yanımda gerçekten doğa koşullarında yaşamayı bilen insanlarla o ülkelere yapmış olduğum gezilerle oldu” cevabını verdi.