Dr. Öğr. Üyesi Hacer Kayhan: İş güvenliği aile bütünlüğü içindir
Haber Üsküdar – İzel Çelik
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Direktörlüğü tarafından Instagram üzerinden düzenlenen online söyleşide yeni çağda iş güvenliği konusu ele alındı. Moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi Genç Beyinler Akademisi Direktörü Dr. Nebiye Yaşar’ın üstlendiği söyleşide, Üsküdar Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Dr. Öğr. Üyesi Hacer Kayhan, COVID-19 sürecinde ve sonrasında iş güvenliği önlemleri hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin ilk kadın kaptanı
Moderatör Dr. Nebiye Yılmaz’ın "bize kendinizi tanıtır mısınız?" sorusunu yanıtlayarak konuşmasına başlayan Hacer Kayhan şunları söyledi: "Karadeniz Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi mezunuyum. Kâğıt üzerinde Türkiye’nin ilk kadın kaptanıyım. Mesleğimi yapamayınca kader beni iş güvenliği alanına itti. Rize’de Kanadalılara ait yer altı maden işletmesinde yaklaşık 15 sene çalıştıktan sonra başka bir şirkette çalışmaya başladım. Orada yaklaşık 14 ülkenin iş sağlığı güvenliği ve çevre müdürlüğü görevini yürüttüm. Oradan da ayrıldıktan sonra akademik kariyerim başladı. Yaklaşık sekiz yıl Okan Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü’nde çalıştım. Son üç yıldır da Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden biri olan Üsküdar Üniversitesi’nde çalışmaktayım. Hem akademik kariyerimi devam ettiriyorum hem de danışmanlık işlerimi yürütüyorum. Yani hâlâ sahadayım."
"Derdimiz can, konumuz insandır"
Moderatör Nebiye Ar'ın "İş sağlığı ve güvenliği dediğimizde ne anlamalıyız?" sorusuna Dr. Öğr. Üyesi Hacer Kayhan şu cevaı ververdi: Aslında çok basit. İş sağlığı ve güvenliğinin tek bir amacı var: iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek. Bütün derdimiz kutsal varlık olan insana yönelik. İş sağlığı ve güvenliği aslında iş için değildir. İnsanların aileleri için, eve sağ salim dönebilmeleri ve anne-babaların çocuklarını akşam görebilmeleri içindir. Çünkü çok dramatik örneklerimiz var. Soma’da 301 kişi on dakikada öldü. Bunlar önlenebilir miydi? Evet önlenebilirdi. Sadece öncesinde yapmamız gereken, kaza sırasında yapmamız gereken ve kaza sonrasında yapmamız gereken bir süreç var ve bu süreci düzgün bir şekilde yürütmemiz gerekiyor. Bütün hikâye bu: önce insanı korumak. Bunu yapabilen iki meslek vardır: hekimler ve iş güvenliği uzmanları. Hekimler, biraz daha iş olduktan sonra yani ‘hastalandı’ noktasında işlerine başlıyorlar ama iş güvenliği o noktaya gelmeden, kişiyi hekime göndermemek için insanla uğraşan bir meslektir. İş güvenliğini, yer yüzündeki varoluş amacımıza hizmet eden bir meslek olarak görüyorum. Bizim derdimiz can, konumuz insandır.”
“İş güvenliği iş için değil, aile bütünlüğü içindir”
İnsanları korumaya çalışırken aslında o insanların sevdiklerini de korumaya çalıştıklarını ifade eden Hacer Kayhan, “İş güvenliği iş için değildir. Şu bir gerçek ki hiçbirimizin yeri, iş anlamında doldurulamaz değildir. Ben bugün gitsem, yerime biri gelir. Siz gitseniz, sizin yerinize biri gelir ve iş bir şekilde devam eder. Ama evden bir baba eksildiğinde, bir baba daha yok. Bir evlat gittiği zaman, bir evlat daha yok. Soma faciasında evlatlar ‘babamla sohbet etmeye geldim’ diyorlar. Bu çok can yakıcı bir şey. Halbuki Soma açıldı. İşletmeye ve para kazanmaya devam ediyor ama o çocuğun babası yok. İlla ölüm de olması gerekmiyor. Eğer insanın kolu da kopmuşsa bitmiştir. Artık o insanın kolu yok. Dünya Sağlık Örgütü de sağlığı ‘mental ve fiziksel olarak bütünlük halidir’ diye tanımlıyor. Yani bir kol gittiyse ona bütün diyemeyiz. Tabii işi de korumalıyız. İş olacak ki iş güvenliği olsun ve iş yeri para kazansın. Ama bu ikinci plandadır. ‘Mal canın yongasıdır’ diye bir atasözü vardır. Yeryüzündeki her şeyi tekrar yapabiliriz; araba, ev alabiliriz. Her şey bir şekilde tekrar yerine konulabilir. Ama can gitmişse ondan bir tane daha yok. Bunlar doldurulamaz şeylerdir. Dolayısıyla iş güvenliği iş için değil, aile bütünlüğü içindir” şeklinde konuştu.
“Yan yanayız ama fiziksel işbirliğimiz ortadan kalkmış durumda”
Dr. Nebiye Yaşar’ın ”Normalleşme sürecinde iş güvenliği kapsamında neler yapmalıyız?” sorusuna yanıt veren Hacer Kayhan, “En büyük sıkıntı, işletmelerin bu duruma hazırlıksız olmasıydı. İki şey önemliydi ve biz bu iki şeye hazırlıklı değiliz. İlk olarak acil durum eylem planlarımızın yüzde 99’unun çöp olması. Kâğıt üzerinde, 'mış gibi' yapılan planlardan bahsediyoruz. Hiçbir işe yaramıyorlar. Biz İş Güvenliği Derneği olarak 2018-2019 yıllarında il il dolaşarak ‘acil durum eylem planları sadece deprem, yangın, sabotaj için yapılmaz. Pandemi de acil durum planı içerisinde olmalıdır’ dedik ama kimse bizi dinlemedi ve dolayısıyla firmalar hazırlıksız yakalandı. İkinci olarak da iş sürekliliği hakkında kimsenin hazırlığı yok. Bütün yabancı büyük firmaların iş sürekliliği programları vardır ama hiçbir yerel ve Türk firmasının bu konuda bir hazırlığı yoktur. Peki biz nasıl devam edeceğiz? Biz de 27 Mayıs’ta okula döneceğiz. Başlayalım ama odamızda 5-6 kişi vakit geçiriyoruz. Odaları nasıl paylaşacağız? Ya da yemekhaneye nasıl gideceğiz? Bütün bunların düşünülüp planlanması lazım. Meselâ bir şirkette mobil elemanı olarak çalışıyordum ve orası diyordu ki ‘üç çalışandan ikisinin masası olmayacak. Ben sana telefonu, bilgisayarı ve yeterli internet paketini veriyorum. Git evinde çalış.’ Çünkü artık yan yanayız ama fiziksel iş birliğimiz ortadan kalmış durumda. Şu süreçte herkes evinden çalışıyor. Bazı işler vardır mutlaka gidilmesi gerekir, onları bir kenara koyalım ve şu soruyu soralım: ‘Herkesin gerçekten işe gitmesi gerekiyor mu?’ İşe gitmenin avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirmemiz gerekmektedir. Yeni dönemde eğer ben aynı işi evden de yapabiliyorsam bunun ayrı tutulması gerekir. ‘Trafikteki zamanı azaltarak evden çalışma yapabilir miyiz?’ sorusunun da üstünde çalışılması gerekiyor. Şu an meselâ bizler iki aydır online olarak ders veriyoruz. Yeni dönemde belki teoriyi online olarak anlatıp, uygulama kısmını okullarda verebiliriz. Bu tür alternatifler üretmeli ve yeniden tasarlamalıyız” diyerek doğru planlamanın önemini vurguladı.