7. Uluslararası İletişim Günleri
Haber Üsküdar - Begüm Yılmaz ve Neslihan Urhan
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından 7. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda İletişim Eğitimi sempozyumunun 12. oturumunda dijital çağda ilişkilerin geleceği konuşuldu. Oturum başkanlığını Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nazan Aydın'ın üstlendiği oturumda Burak İyidir, Öğr. Gör. İdil Arasan Doğan ve Prof. Dr. Nazan Aydın birer bildiri sundu.
Burak İyidir: "Dijital çağ insanı yalnızlaştırıyor"
Klinik Psikolog Burak İyidir, dijital çağda yalnızlık konusunu ele alan bir konuşma yaptı. İyidir, "Dijital çağ yaklaşık yirmi yıldır hayatımızı ciddi anlamda değiştiriyor. Bunun en büyük etkenlerinden olan dijitalleşme aslında internetin devreye girmesiyle büyük bir hız aldı ve evrimleşme her geçen gün daha hızlı bir şekilde devam ediyor. Dijitalleşme dediğimizde aklımıza birçok çağrışım gelebilir ama bunu en çok tanımlayan kelime bilgi olabilir, ‘bilgi çağı’ diyebiliriz. Bilgiye hızlı erişip hızlı paylaşım yapabiliyoruz ve kullandığımız birçok alet artık dijitalleşiyor. Evimizde kullandığımız süpürgeyi örnek verebiliriz, yapay zekası sayesinde evimizin kordinatlarını öğrenip ona göre evimizi temizliyor. Dijitalleşme aslında hayatımızın her alanında etki gösteriyor" dedi.
Burak İyidir konuşmasını şöyle sürdürdü: "İnsanların sosyal ağlarda ürettikleri, araçtan çok bir amaç haline geldi, like almak önemli hale geldi. Takipçi sayınızın fazla olması gerçek hayattaki ilişkilerimizin sayısının fazla olmasının önüne geçiyor. Bu şekilde devam eden bir toplum otomatikman kendini yalnızlaşmaya itiyor. Bu durum araştırmalarla teyid edilmiştir.’’
Öğretim görevlisi İdil Arasan Doğan: "İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle beraber iletişimin şekli değişmeye başladı"
Öğretim görevlisi İdil Arasan Doğan, dijitalleşen dünyada bir iletişim aracı olarak mesajlaşma üzerine Doç. Dr. F. Gökben Hızlı Sayar ve Dr. Öğr. Üyesi Oğuz Omay ile birlikte yaptıkları çalışmayı paylaştı. Doğan, "İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle beraber iletişimin şekli değişmeye başladı ve artık yüz yüze olmayan iletişim çok etkin olarak kullanılmakta. Özellikle mesajlaşmanın ana akım bir iletişim şekli olarak kabul edildiğinin farkındayız. Beraberinde akıllı telefon kullanımının artmasıyla sosyal bağlantılarla ilişkiler daha da sürdürülebilir hale geldi. Akıllı telefonlarımıza indirdiğimiz uygulamalar sayesinde belki de çok uzun zamandır görmediğimiz insanlara ulaşabildik, sosyal ağlar ve mesajlaşma sayesinde bu paylaşımlar bize iyi gelmeye başladı" dedi.
"Mesajı destek mekanizması olarak görüyoruz"
İdil Arasan Doğan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bireyler çoğu zaman yüz yüze ifade edemediklerini kısa mesaj yoluyla birbirlerine ifade ediyorlar. Bu genellikle alacakları tepkiden, yanlış anlaşılma kaygısından kaynaklanıyor. Mesajlaşmayı, ilişkiler bağlamında değerlendirildiğimizde, duygusal ihtiyaçların giderilmesi ile ilgili bir çaba içerisindeyiz, o yüzden mesajın içeriği ve üslubu çok önem arz ediyor. Örneğin yapılan araştırmalara göre genç yetişkin bireyler birçok nedenden dolayı arkadaşları ve aileleriyle mesajlaşmayı, kendilerini daha rahat ifade edebilme ve eleştirilerden bir nebze kaçınma sebebiyle tercih ediliyor."
Prof. Dr. Nazan Aydın: "Yalnızlığın pek çok tanımı var"
Prof. Dr. Nazan Aydın, sunumuna yalnızlığı tanımlayak başladı. Aydın, "Yalnızlık dediğimiz zaman pek çok tanımı olan bir kavram çıkıyor karşımıza. Aslında yalnızlıkla ilgili tanımları toparlayan ilk çalışmalar özellikle 1980’li yıllarda yalnızlık ölçeğini geliştiren bir grubun makalesinde şöyle geçiyor, 'konuşacak kimsem yok, ya da etrafımdakilere ulaşamıyorum ve onlarla iletişim kuramıyorum, insanlar etrafımda ama benimle değil'. Yalnızlık daha çok bu üç başlık altında tanımlanıyor. Çalışmalar üzerinden gidersek, 2018 yılında Lancet’te ve aynı yıl Ekonomist dergisinde yayımlanan makaleler çok ciddi verileri oraya koyuyor ve aslında yalnızlığın bir salgın gibi olduğunu ve gittikçe arttığını gösteriyor. Her on iki kişiden biri ciddi bir şekilde yalnızlıktan etkilendiğini ifade ediyor. Özellikle gerçek yaşamdaki sosyal ağların ortalama büyüklüğünün son iki üç yıldır azaldığını gösteriyor. Burada sosyal ağlar dediğimizde bizim aklımıza sosyal medyadaki ağlar geliyor ama bunun özellikle altını çizerek söylüyorum. Gerçek yaşamdaki sosyal ağlar, işte arkadaşlık, akrabalık, aile bağları gibi daha çok eskiden bizim çevremizde olan ağlar gittikçe azalıyor. Amerika’daki yetişkinlerin yüzde 22’si ve İngiltere’deki yetişkinlerin yüzde 25’i kendilerini yalnız hissettiklerini bildiriyor. Çok ilginç tabii ve bu olayın eğitimle, cinsiyetle, etnik kökenle de bir ilgisi yok. Hiçbir fark gözetmeksizin yalnızlığın herkesin başına geldiğini bilmek gerekiyor'' dedi.