Röportaj: Melike Yıldız

Türkiye, tarihinin en yakıcı doğal afetlerinden birini yaşadı. Dünyada benzeri olmayan Kahramanmaraş’taki depremler çevre şehirleri derinden sarstı, tüm ülkede kapanması zor yaralar açtı. Depremin enkazı adeta tüm ülkenin üzerine çöktü. İlk andan itibaren bölgede olan gazeteciler, yaşananları anbean aktardı. Arama kurtarma ekipleri, sağlıkçılar ve gönüllüler depremzedelere yardım ederken, bölgede çalışan gazeteciler de adeta depremzedelerin sesi oldu, yaşanan dramı tüm dünyaya duyurdular. Ben de deprem bölgesinde günlerce çalışan Kanal D'nin deneyimli kameramanı Hakan Kahraman ile konuştum.

Depremin ilk günü Kahramanmaraş’tan neredeyse hiç görüntü gelmedi, Maraşlı pek çok vatandaşımız bu konudan mustarip oldu. Profesyonel medya çalışanlarının ve sizlerin Maraş’a ulaşma sürecinden bahseder misiniz?

Depremin ilk saatlerinde aslında depremin bu denli büyük olduğu anlaşılamamıştı. Depremin etkilediği alan çok büyüktü. Bölgede iklim şartlarının kötü olması ve iletişim alt yapısının büyük çoğunluğunun çökmüş olması bölgeden sağlıklı bilgi akışını engelledi. Bu durum aynı zamanda biz gazetecilerin de bölgeye ulaşımını zorlaştırdı. GSM operatörlerinin sağlıklı çalışmaması görüntü ve haberlerin hem haber merkezlerine hem de seyirciye ulaşımını geciktirdi.

Depremin ilk anları itibariyle bölgede olan gazeteciler olarak kendi kişisel ihtiyaçlarınızı nasıl karşılayabildiniz? Durum bu kadar vahim iken oradaki görevli personelin kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmesi beklenir elbette ama insansınız ve temel ihtiyaçlar da söz konusu, bu bağlamda bizimle neler paylaşabilirsiniz?

Deprem bölgesine ilk giden gazeteciler birkaç gün yeme, içme ya da barınma gibi tüm kişisel ihtiyaçlarını büyük zorluklarla karşıladılar. Örneğin yiyecek bulamadıkları günler oldu ya da araçlarında birkaç saat dinlenip 24 saat kesintisiz çalıştılar. İlk günlerde temiz su bulmak, tuvalet ihtiyacını karşılayabilmek bile lüks ihtiyaçlar arasındaydı.

Sosyal medya üzerinden yapılan yağma ve etnik-siyasi içerikli paylaşımları takip etme şansınız olmamış olabilir ama bu paylaşımların bölgedeki asayişe negatif ya da pozitif yönlü bir etkisi oldu mu sizce?

Sosyal medyanın doğru kullanımı deprem bölgesindeki birçok insanın ihtiyaçlarının karşılanmasında olumlu bir etken. Ancak hiç kuşkusuz yanlış kullanımlar da bölge insanının demoralize olmasında büyük rol oynadı.

Bölgedeki gazetecilerin, geleneksel medya organlarının gerçeği tam olarak yansıtmadığına dair bir inanış vardı, kayda geçmesi adına bu konuda gazeteci kimliğinizle bizi aydınlatır mısınız? Gerçekleri yansıtmamak, çarpıtmak gibi bir durum söz konusu olabilir mi?

Aslında birçok şey ekranlara yansıyor. Ama herkes kendince doğru olanın ya da doğru olduğuna inandığının çok daha fazla yansıtılmasını istiyor. Basının elbette ki eksiklikleri olmuştur. Zira deprem bölgesinin çok geniş olması gazetecilerin de her olaya yetişebilmelerini engelledi ve orada çalışmak inanın ki hiç kolay değildi. Bir gazeteci olarak böylesi büyük bir toplumsal felakette hem basın mensuplarının hem de kamuoyunun daha sağduyulu olması gerektiğini düşünüyorum.

Arama kurtarma çalışmalarının sonlarına doğru sosyal medyada Adıyaman’da bir idari eksiklik olduğu, şehrin ıssız kaldığı söylemleri oluştu. Eğer diğer deprem bölgelerine de gittiyseniz kıyaslama şansınız olur mu, bu konuda aydınlatabilir misiniz?

Daha önce Gölcük, Van ve Elazığ depremlerinde çalışmış bir gazeteci olarak söyleyebilirim ki yaşadığımız bu felaket daha önce gördüklerimizden çok daha farklı bir tablo çıkardı karşımıza. 11 ilde yaşayan yaklaşık 13 milyon kişi etkilendi ve iki milyona yakın ev hasar aldı. Bu rakamlar gerçekten çok büyük ve bugüne kadar ülkemizde yaşanan diğer depremlerle karşılaştırılamaz. Dünyada da bu denli büyük bir felaket yaşandı mı inanın bilmiyorum. Ülke olarak acımız çok büyük. Yaraların bir an önce sarılması dileğimle.