"Mahalle kahvesi varsa mahalle tiyatrosu da olmalı!"
Teatro Kukla’nın kurucularından Anna Karayorgi ile kukla tiyatrosunu konuştuk
Haber Üsküdar - Yusuf Basat
Türkiye’nin sayılı kukla tiyatrosu sanatçılarından ve Teatro Kukla’nın kurucularından Anna Karayorgi ile kukla tiyatrosu, bağımsız tiyatrolar ve yaşadıkları sıkıntılar üzerine konuştuk.
Anna Karayorgi az sayıda sanatçının faaliyet gösterdiği kukla tiyatrosunun Türkiye’deki önemli temsilcilerinden biri. Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sahne Dekorları ve Kostüm Tasarımı eğitimi alırken bitirme tezi için başladığı kukla tiyatrosuna okuldan sonra da devam etmiş. Kukla tiyatrosunun kendisi için bir tutku haline geldiğini söyleyen Anna, “2018 yılında bağımsız olarak yapmaya başladık. Aklımda okula girdiğimde de bunu yapmak vardı, bitirdim yine bunu yapmayı istiyorum, fikrim hiç değişmedi. Zamanla büyümeyi hedefliyoruz. Ekonomik anlamda beni çökertmezse eğer, kukla tiyatrosunu uzun yıllar yapmaya devam edeceğim” diyor.
Bağımsız tiyatrolar zorlukları sanat tutkusuyla göğüslüyor
Üç kişilik küçük çaplı bir ekiple faaliyetlerini ev ortamında yürüttüklerini söyleyen Anna, bağımsız tiyatroların zor koşullar alında ayakta kalmaya çalıştığını ifade ediyor. Anna, “Provaları hep okulda aldık. Bir kere Bomonti Ada’da gösterimiz oldu, orada prova aldık. Genellikle hangi sahnede gösterimiz olacaksa orada prova alıyoruz. Bunun dışında özel tiyatrolara baktığımızda genelde kendi içlerine kapanık, dışarıdan kişileri pek kabul etmeyen yapılar oluyor, dolayısıyla herkes kendi ekibini kurup, kendi sanatını icra ediyor. Gerçeğe dönecek olursak, her yeri malzemelerle dolu bir oda... Yeri geliyor başucumda boyalarla birlikte uyumak zorunda kalıyorum. Elbette bu işi tutkuyla yaptığım için bu durum fazla rahatsızlık vermiyor. Tabii insan yine de bir düzene ve daha sabit bir yere ihtiyaç duyuyor” diye ekliyor.
"Nazım Hikmet'in sesini de duymak isterdim"
Seyircilerin genellikle olumlu eleştirilerde bulunduğunu belirten Anna, seyirciden gelen fikirleri de dikkate aldıklarını belirtiyor. Bir seyircinin ricasını hatırlayan Anna, “Açıkçası şimdiye kadar yaptığım şeye çok kötü diyen olmadı, eleştiri olarak baktığımızda şurayı şöyle yapsaydın diyenler oldu. Meselâ Bomonti Ada’da Nazım Hikmet’in 'Masalların Masalı' şiirinden yola çıkarak sergilediğimiz bir gösteriden sonra bir beyefendi geldi, 'Çok beğendim ama Nazım Hikmet’in de sesini duymak isterdim' dedi. Bu tür geliştirici fikir veya eleştiriler aslında bize fayda sağlıyor” diye konuşuyor.
"Kalıcı bir ktle oluşturmak istiyoruz"
Geniş kitlelere ulaşmak düşüncesinden önce yaptıkları işi anlayan kalıcı bir kitle edinmeyi hedeflediklerini belirten Anna, büyük kitlelerdense küçük ama ilgili bir seyirci grubunu tercih edeceğini söylüyor. Anna, “Bin kişilik bir salondan ziyade elli kişinin olduğu ufak bir yerde gösteri yapıyor olmak bana daha samimi ve daha sıcak geliyor. Şöyle bir örnek verebilirim, Harbiye’de gösteri yapmaktansa bir mahalle kahvesinde gösteri yapmak beni daha çok cezbetmiştir. Bu arada bir yandan da ileride uzaklara açılmak yerine kendi mahallemde kalıp sanatımı icra etmeyi de düşünüyorum. Mahalle kahvesi varsa eğer, mahalle tiyatrosu da olmalı. Bir gün mahalle tiyatrosu açmayı ciddi ciddi düşünüyorum.”