Metropolde yaşamamak için birçok sebep var
Gündelik hayat ve kent sosyolojisi üzerine çalışmakta olan Dr. Öğr. Üyesi Cem Tutar ile kent ve birey üzerine konuştuk
Haber Üsküdar - Esra AYDIN
Kültürel çalışmalar alanı içerisinde gündelik hayat ve kent sosyolojisi temelli medya okumaları üzerine çalışmalar yapan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakütesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Cem Tutar ile kent ve birey üzerine konuştuk.
Kentin tarihçesine baktığımızda iletişim, inanç, ticaret, toplanma merkezi olduğunu, şu anda içinde yaşadığımız kentin ise kapitalist, neoliberal politikaların etkisiyle şekillendiğini ifade eden Tutar, bu politikaların da etkisiyle “post modern kent teorileriyle kentsel alanın görsel bir alan haline gelmesi sonucunda gösteri kenti ve tasarım kenti ögeleri ortaya çıkmaya başlıyor” dedi. Görsel kent algısının sonucunda kentin ticari meta halinde dolaşıma sokulduğunu belirten Tutar, insan ilişkilerini etkileyen kentleşmenin toplum içinde yabancılaşmaya neden olduğunu ve tüketim kültürünün bu yabancılaşma duygusunu arttırdığını ifade ederek, kişisel benlik algısının da bu toplumsal dinamikler çerçevesinde fragmantal bir şekilde ortaya çıktığını belirtti.
Deney fareleri gibi uyum sağlıyoruz
Hızlı bir şekilde değişen ve gelişen kent içindeki bireyin adaptasyon sürecini değerlendiren Tutar, deney farelerinin düzeneğe konulduklarında oraya uyum sağladıklarını söyleyerek insanın da temel duygularından bir tanesinin uyum sağlama olduğunu ifade etti. Tutar, “homeostasis denilen şey; yani çevre ile uyum sağlayan, kan basıncını ayarlayan, vücut ısısını vs. biz böyle bir canlıyız sosyal bir organizmayız sonuçta. Bu sadece fiziksel koşullara uyumla sınırlı değil, bunun dışında psikolojik olaylara da adapte oluyoruz. Ve işin en tehlikeli yanı bence adapte olma hali, çünkü adapte oldukça kapitalizmin ritmi içerisinde yaşamaya başlıyorsun, onun değerlerini içselleştiriyorsun ve kendine öyle bir yaşam inşa ediyorsun” diye vurguladı. Birçok insanın bu şekilde bir ömür boyu bu hengâmenin içinde kendilerini konumlandırdıklarını ve bu hayatın akışı içinde yaşamaya başladıklarının farkında olmadıklarını belirtti.
Kimliğin asal bileşenlerinden kurtulup başka bir benlik giymek
Kentte ve kırsal alanda yaşayan bireyler arasındaki farkları değerlendiren Tutar, kırsal alanda geleneksel bir yapı olduğunu ve bu yapıda bireylerin birbirlerini tanıma olanağının olmasının bireyde sorumluluk duygusunu arttırdığı, her hareketi arzu edildiği gibi yapamama durumlarının ortaya çıktığını söyledi. Geleneksel yapı içerisinde her istenilenin yapılamamasının id, ego ve süper ego dengesine bağlı olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Tutar, “Kent içinde, özellikle dijitalleşmiş düzende bozulmuş bir yapı var. Tüm bunlara uymadan yaşanabileceği yanılgısı var” dedi. Tutar, geleneksel toplumda “Anne, baba, akraba, ailenin namı, şerefi, şöhreti bütün bunları düşünerek, özellikle o bölgenin yerlisiysen ona göre davranmak gerekiyor. Ama kentin heterojen yapısı içinde bunları düşünmeye gerek kalmıyor. Kentteki insan kendini daha rahat hissediyor çünkü sorumluluktan ve kimliğinin asal bileşenlerinden kurtuluyor, böylelikle başka bir benlik giyebilir hale geliyor” diye açıkladı.
Kapitalizmin sirayet etmediği bir yer yok
İzmir Dikili’de büyüdüğünü belirten Tutar, eskiden sahil kasabasında çok az yazlık ev olduğunu, ancak zamanla bu yapının bozulmaya başladığını belirterek kapitalizmin sirayet etmediği bir yer olmadığını ifade etti. “Kırsal alanda yaşayan bir çocuk bisiklete biner, koşar, oynar, akşamüstü gidip dondurmasını alır, böyle bir çocukluk günümüzde romantik hatta pastoral, fakat kentin tarafına baktığında kent bunları sağlayamıyor, tabii ki doğadan, yeşilden uzak kapalı ortamda kalıyor insan, ama bu durum gelir ve bilinç seviyesindeki ailelerde değişiklik gösteriyor” şeklinde ifade etti. Buna karşılık kent ortamında çocuk için çok güzel kültür sanat etkinlikleri varken, kırsal alanda bu tür etkinliklerin sınırlı olduğunu, çocukken yaşadığı yere yılda bir iki defa sinema geldiğini, bu durumu yaşayan çocuklar için bu tür yoksunluklar olabileceğini söyledi.
Kapitalist bir meta evreninde mi yaşamak istiyoruz?
"Betonlaşma, özel hayatın yok olması, çarpık kentleşme gibi unsurlara baktığımızda metropolde yaşamamak için birçok sebep var" diyen Tutar, şehirde yaşama zorunluluğunun en büyük nedenlerinden bir tanesinin iş imkânı olduğunu, kırsaldan şehre göç eden insanların çoğunun bu sebepten göç ettiğini, bugün iş olanakları dışında şehirde yaşamak isteyenlerin daha çok sosyalleşmek isteyen ve ekonomik kaygıları olmayan genç nüfustaki insanlar olduğunu belirtti. Aynı zamanda Tutar, “kapitalist bir meta evrenin de mi yoksa kendi kendine yetme üzerine kurulu bir evrende mi, kendimize bu soruları sorarak nerede mutlu olabileceğimize göre yaşamalıyız” diyerek sözlerini tamamladı.