Haber Üsküdar - Ümmü Gülsüm Dural ve İrem Gül

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen “Foto Muhabirliği: Türkiye ve Dünyada” başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Gazetecilik Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan’ın yaptığı etkinliğe Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölüm Başkanı Prof. Dr. Simber Atay konuk oldu.

Gazetecilik Bölümü'nün düzenlediği ve Prof. Dr. Simber Atay'ın konuşmacı olduğu “Foto Muhabirliği: Türkiye ve Dünyada” konulu etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğin moderatörlüğünü Gazetecilik Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan’ın üstlenirken, çok sayıda Üsküdar İletişimli öğrenci dinleyiciler arasında yer aldı.

Prof. Dr. Simber Atay tanıtıldı

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan, "Ege Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümü mezunu olan Prof. Dr. Simber Atay, aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Ensitüsi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü'nde 'Fotoğrafçılığın Başlangıç Dönemi ve Türkiye’de İlk Yılları' başlıklı yüksek lisans tezini yazdı. Prof. Dr. Alim Şerif Onaran ve Prof. Dr. Oğuz Adanır danışmanlığında, 'Türk Film Eleştirisinde Yaklaşım Biçimleri' başlıklı doktora tezini bitirdi. Prof. Dr. Simber Atay; Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya’da çeşitli burslarla araştırmalarda bulundu. Aynı zamanda Atay, ileri seviyede çok sayıda dil bilmektedir. Türkiye’nin ilk fotoğraf müzesinde de küratörlük yaptı" diyerek Prof. Dr. Simber Atay'ı dinleyenlere tanıttı. 

“Fotoğraf çok yönlü bir faaliyettir”

Foto muhabirliğin tarihsel serüvenini anlatan Prof. Dr. Simber Atay, “Her devir kendi bireylerini, aynı zamanda da kendi karakter ve tiplerini yaratıyor. Dolayısıyla biz şimdi bugün 19 Ocak 2022'den geriye doğru baktığımızda hepimizin bir perspektifi var. Bu çerçevede photojournalism (foto muhabirlik) denildiğinde de bu anlamda hem tarihsel bir süreçten hem de hepizin konuyla ilgili bir perspektife sahip olduğundan bahsedebiliriz. Bu sürekli değişen ve dönüşen bir perspektiftir. Şimdi bu geçmişe yönelik perspektifin, bu tarihselci arzunun tek teyit platformu fotoğraf tarihidir. Fotoğraf tarihi içerisinde de belgesel fotoğraf tarihi, fotoğraf sanatı tarihi, photojournalism tarihi gibi çeşit çeşit kategoriler vardır. Dolayısıyla bir fotoğraf çok kimlikli bir faaliyettir. Hem bir teknolojidir hem bir sanattır hem de çok çeşitli işlevleri vardır. Bu anlamda da bu çok kimliklik içerisinde de ayrı ayrı tarihsel kategoriler söz konusudur. Fakat tabi buradaki photojournalism tarihini bizim bu bağlamdaki düşüncemizin teyit platformu olarak kabul etmemiz lazım. O yüzden de hangi sektörde çalışırsak çalışalım mutlaka o işin tarihiyle çok yakından ilişkilerimizin olması gerekiyor” dedi.

“Saf fotoğraf muciti Erich Saloman”

Türkiye’deki ve Dünya’daki foto muhabir portrelerinden söz eden Prof. Dr. Simber Atay ilk olarak Erich Salomon'a değindi. Prof. Atay, “Sizlere ilk olarak Dr. Erich Saloman’dan bahsetmek istiyorum. 1886-1944 yılları arasında yaşayan Erich Saloman, tipik bir Weimar Cumhuriyeti vatandaşı. Weimar Cumhuriyeti sadece tarihsel bir dönem değil aynı zamanda yaratıcılık dönemidir. Korkunç bir enflasyon, korkunç bir anarşi, terör, siyasi karışıklıklar ve belirsizlikler nedeniyle siyasi ve ekonomik olarak kaotik bir dönem fakat pradoksal olarak da aynı şekilde son derede yaratıcı bir döneme işaret etmektedir. Öyle bir yaratıcılık ki bu; fizik biliminden edebiyata, müzikten fotoğrafa, felsefeden sanata kadar her dalda insanlar burada olağanüstü söylemler üretiyorlar. Bugün bulunduğumuz dönemdeki hikâyelerimizi özellikle de iletişim üzerine endeksli olan hikâyelerimizi mutlaka bir kere şu Weimer Cumhuriyeti’den geçerek değerlendirmemiz gerekiyor. Tarihin önemi buradan geliyor. Sadece ne olup bittiği değil aynı zamanda bizim entelektüel ve akademik duyarlılığımızın temellerinden bir tanesi de olduğu için" dedi. Dr. Erich Salomon’ın Birinci Dünya Savaşı’na da katıldığını söyleyen Prof. Dr. Simber Atay, onun fotoğraf muhabirliğine girişini ise şöyle anlattı: "Erich Saloman hukuk doktoru ancak çok çeşitli işlerle uğraşıyor. Birinci Dünya Savaşı Alman ordusunda harp esiri olarak yatıyor. Savaştan döndükten sonra hayatta kalma uğraşı verirken ve reklam sektörüyle uğraşırken fotoğrafçılıkla tanışıyor. Saf fotoğrafın mucididir. Dünyanın her yerinde fotoğraflar çekiyor. Bulunduğu ortamla birlikte oluyor. Ortamın haline giriyor. 20. yüzyılın önemli figürlerinden biridir. Fotoğraf tarihinin ve muhabirliğinin en kıymetli tanıklık sayfalarında yer edinmiştir” şeklinde konuştu. 

“Ölüm anı fotoğrafı trajik bir figürdür”

Foto muhabirlik tarihi içerisinde bir diğer önemli isim olan Robert Capa hakkında ise Atay, “Robert Capa Macar asıllı bir fotoğrafçıdır. İspanyol iç savaşı, Çin-Japon Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı, Filistin- İsrail Savaşı gibi 20. yüzyılı biçimlendiren savaşlarda rol almış biridir. Aynı şekilde asker üniforması giyerek bir asker gibi kahramanca ve disiplinli olarak bu savaşlara katılmıştır. Robert Capa; cesaret, şakacılık, optivizm gibi özelllikleri barındırıyor. Robert Capa’dan bize kalan, her foto muhabirde olması gerektiği gibi cesaretli ve faziletli olması. 5 Eylül 1936’da İspanyol iç savaşında "ölüm anı" diye adlandırılan bir fotoğraf çekiyor. Bu, bir cumhuriyet askerinin vurulduğu an. Tarihin en önemli ikonik fotoğraflarından biridir. Trajik bir figürdür” ifadelerini kullandı.

“Photojournalistler; kurbanların, ölülerin ve mağdurların sözcüsüdür” Margaret Bourke White’ı gelmiş geçmiş en iyi photojournalistlerin en olağanüstülerinden bir tanesi olarak tanımlayan Prof. Dr. Simber Atay, White’ın cephelerde, uçaklarda, gökdelenlerde çekilmiş fotoğraflarının olduğunu belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü: "Margaret Bourke White, Sovyetler Birliği'nde fotoğraf çekmenin çok zor olduğu bir dönemde davet edilen nadir fotoğrafçılardan bir tanesidir. Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi sırasında Gandhi’nin yanı başında onunla birlikte bu mücadeleyi belgeleyen kişilerdendir. 2. Dünya Savaşı’nda toplama kamplarında çektiği fotoğrafları da vardır. Photojournalistler; kurbanların, ölülerin ve mağdurların sözcüsüdür. Bu münasebetle adalet ve hukuk, bir şekilde fotojurnalistlerin şahsında temsil edilmektedir." 

“Foto muhabir hümanist olmalıdır”

Konuşmasında, ressam ve fotoğrafçı Fikret Otyam’ın Rönesans resimleri gibi idealize edilmiş fotoğraflarından bahseden Prof. Dr. Atay şunları söyledi: "Fikret Otyam, seçkin bir ressam, yazar ve entelektüel kişiliğe sahip biridir. Güney Doğu Anadolu’da çektiği fotoğraflar politikamızın biçimlenmesine katkı sağlamıştır. Fotoğraflarında Güney Doğu Anadolu insanının trajedisi ve hikayesi anlatılıyor fakat bir taraftan bu zor koşullar tanımlanırken diğer taraftan bunlar çok güzel fotoğraflar. Kahramanları; yaşlılığının, yoksulluğunun, hastalığının yanı sıra idealize edilmiş figürler. Bir foto muhabirde olması gereken bir özellik de hümanist olması. Hümanist bakış açısıyla eşitlik denilen kavramı yeniden tanımlamalı." 

“Simon Norfolk kendisine manzara fotoğrafçısı diyor ama o bir photojournalist”

Simon Norfolk’u 1963 doğumlu bir İngiliz fotoğrafçı olarak tanımlayan Prof. Dr. Simber Atay, photojournalistlerin olay cereyan ederken ya da biraz öncesinde olay yerine giden kişiler olduklarını vurguladı. Norfolk’un ise olaydan sonra giderek fotoğraf çektiğini ve kendisini manzara fotoğrafçısı olarak nitelendirdiğini ama onun da bir photojournalist olduğunu söyledi. Olay yerine hadise yaşandıktan sonra giden Norfolk için Atay, “Sadece savaş değil o savaşın etkilerini de tespit etme fırsatı buluyor. Savaş politikalarının ne tür problemlere ne tür yıkımlara ne tür sistem parçalanmalarına sebep olduğunu da saptayabiliyor” dedi.

"Coşkun Aral cesareti temsil ediyor"

Türkiye'nin alandaki en önemli isimlerinden biri olan Coşkun Aral'ı tanıtan Atay şunları söyledi: "Ülkemizin foto muhabirlerinden bir diğeri ise Coşkun Aral. 1956 doğumlu olan Aral, dünyanın her yerinde fotoğraf çekmiş birisi. Çok önemli savaşlara ve olaylara tanık olmuş. Kendisiyle karşılaştığınızda sakin, hoş sohbet eden birisi. Onun da en önemli özelliği cesareti temsil etmesi. Onun sükûnetini, o konuşurken veya fotoğraflarına bakarken, faaliyetlerini izlerken hissedersiniz. Çok başarılı başyapıtları var.”

“Alexander Gardner, Amerikan iç savaşını belgelemiş takip etmiş olan bir fotoğrafçı”

Sunumunda Alexander Gardner’a da yer veren Prof. Dr. Simber Atay, “Alexander Gardner Amerikan iç savaşını belgelemiş ve takip etmiş olan bir fotoğrafçıdır. Eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Abraham Lincoln’un suikasta kurban gitmesinin ardından bir soruşturma başlatılmış ve Alexander Gardner da bu soruşturmada yargılananlar arasından bir genç adamın fotoğrafını çekmiştir. Bu fotoğraftaki genç trajik bir figürdür” dedi.

“Hakikati kimse kabul etmese de hafife indirgeseler de önemli olduğunu düşünüyorum”

Foto muhabirliğin günümüzdeki durumuna ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Prof. Dr. Simber Atay konuya ilişkin olarak şunları söyledi: “Post-fotoğraf dönemine geçtik. 2000’li yıllarda siber dünyada yaşamaya başladık. Fotoğrafta iki temel var: analog ve dijital. Fakat ne biri başladı ne öteki bitti. İkisi arasındaki diyalektik sürekli yaşanıyor. Artık dijital fotoğrafçılık güçlendiği için bu sefer analog fotoğraf teknikleri 20. yüzyıl hatta 19. yüzyılın çok eski teknikleri gündeme geldi. Dolayısıyla bunları uygulayan kişiler de var. Böylece bu diyalektik sürekli olarak her iki tarafın gelişmesine yol açtı. İçinde bulunduğumuz dönem hakikat sonrası zamandır. Nitekim tarihsel bilinç çok önemlidir. Foto muhabirlere hakikat sonrası çağda günceli takip etmenin yanında, gerçeği kitlelere iletmek anlamında özel bir işlev yüklediklerini zannediyorum. Bu işlev etik ve felsefidir. Hakikati kimse kabul etmese de hafife indirgeseler de önemli olduğunu düşünüyorum.”

Prof. Atay kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı

Dr. Eren Ekin Ercan’ın, “Manuel fotoğrafçılık zanaatkarlıktı aynı zamanda. Bugün dijitalleşmiş fotoğrafçılık, foto muhabirlik mirasına ne kadar sahip çıkıyor?" sorusuna Atay, "Robert Capa, Davit Seymor, Henri Cartier Bresson, Goerge Rodger Magnum fotoğraf ajansını kuruyorlar. Halen daha dünyanın bir numaralı ajansıdır. Magnum ajans fotoğrafçılarının söylemlerine göre kavramsal yönelimler var. Kavramsal fotoğraf kapsamına girecek projeler geliştiriyorlar. Tabiiki burada dönüşüm söz konusu. Hakikat sonrası çağda eskiden Hayat dergisi vardı. Kitleler bilgi ve görüş ediniyorlardı. Şimdi her şey internette sınırsız kaynakla bizlere sunuluyor. Foto muhabirliği sona ermedi ama devam ediyor. Kendine ait dil yetisi olan, kendine özgü işlevleri ve ortamı olan net bir kategoridir. Fakat eskisi gibi değil. Mecra değişmiş durumda artık” şeklinde yanıt verdi. Katılımcılardan gelen “Kevin Carter, Sudan’da bir çocuk ve akbabanın fotoğrafını çekmişti. Bu fotoğraftan sonra intihar etti. Foto muhabirlerin bu tür durumlar ile karşılaştıklarında sizce etik tavrı ne olmalı?" sorusunu ise Atay şöyle cevaplandırdı: “Tabii ki herkesin vicdanı var fakat sahadaki işlevimiz ne? Fotoğrafçının konumu tanıklık orada. Profesyonel olunması gerektiğini düşünüyorum. Foto muhabir etik olarak dünyadaki yerini bildiğin için orada zaten.”