Sosyal medyanın çocuklar üzerindeki etkilerini konuştuk.
Haber Üsküdar - Ayşe Gülay Ödemiş ve Alp Eren Kahraman
Sosyal paylaşım ağları, internet siteleri, forumlar, sohbet odaları, anında mesajlaşma yazılımları, görüntülü sohbet uygulamaları derken internette iletişim seçenekleri giderek arttı. Bu ortamlar genelde faydalı görünse de çocuklar söz konusu olduğunda büyüklerin dikkatli olmasını gerektiren kimi sakıncalar da taşımıyor değil. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Feride Zeynep Güder ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Murat Kırık ile sosyal medyanın çocuklar üzerindeki etkilerini enine boyuna konuştuk.
Doç. Dr. Feride Zeynep Güder: "Daha simgesel düşünme becerisine sahip olmadan ekranda akan görüntüye muhatap oluyorlar"
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, çocuk ve dijital medya ilişkisi konusunda şunları söyledi: "Dünyaya gelir gelmez akıllı teknolojilerle tanışan yeni neslin dijital medya ile olan ilişkisine çocukların penceresinden bir bakalım. Dijital medya ile tanışan dediğimiz zaman hangi yaş grubundaki çocukları kast ediyoruz? İsterseniz iki döneme ayıralım. Okul öncesi ve ilkokul dönemi olarak. Okul öncesi çocukları araştırmalara pek dahil etmiyorlar ama orada da durum vahim. Bir kere bizim nesil okuma yazmayı en erken 5 yaşında öğrendi. Bunun anlamı şu, okuma yazma öğrenerek önce simgesel düşünme becerisini edinip bilişsel olarak ilerledik. Daha simgesel düşünme becerisine sahip olmadan ekranda akan görüntüye muhatap olmanın nasıl bir bilişsel sıkıntıya yol açacağını tahmin edemiyorum. Bu konuda pek iyimser değilim. Gelelim ilkokul dönemindeki çocuklara yani okuma yazmayı öğrenmiş olan çocuklara. Bu dönemdeki çocuklarda özellikle gerçeklik algısı üzerinden dijital medyanın ya da akıllı teknolojilerin dahil olduğu artırılmış gerçeklik veya yapay zekanın aktif edildiği oyunlarda kurgu ile gerçek arasındaki sınır bulanıklaşıyor sanki. Bu çocuklarda da zihinsel olarak, algısal olarak bizden farklı bir gidişatı gözlemlemekteyiz. Farklı derken bizim neslimizle bu nesillerin olaylara bakış açısını kast ediyorum. Bizim neslimize X nesli diyoruz, daha öncesi de var Baby Boomer dediğimiz bir nesil. Dijital göçmenlerle dijital yerliler yani dijital medyanın içine doğmuş olanlar arasında çok ciddi dünyayı algılama farklılığı oluşmakta. Çocuk zaten dünyayı kendi fantastik dünyası içinde algılamakta ve burası mümkünler dünyası, yani her şey mümkün. Uçan kahramanlar, zamanda yolculuk yapan kahramanlar veya insanlaşan robotlar gibi popüler kültürde izledikleri filmler ve oyunlar var. Sinema sektörü gerek animasyon gerek yarı animasyon ya da aksiyon filmlerde bilim kurgu diye adlandırabileceğiniz mümkünler evrenini pazarlamakta. Bu senaryolarda, görsellerde, görsel efektlerde sadece çocuklara değil yetişkinlere de masallar anlatılmakta."
"Yetişkinler izlediklerinin kurgu mu gerçek mi olduğunu biliyorlar"
Konuşmasında yetişkinlerin izledikleri programların kurgu mu gerçek mi olduğunu ayırt edebildiklerini belirten Feride Zeynep Güder, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çocuklar için buradaki avantaj, bu verilen kurgulardaki gerçeklik algısı onların hayal dünyasını zenginleştirmekte. Ayrıca farklı farklı dünya tasarımları, farklı farklı toplumsal oluşumlar için çocukların ufkunu açmakta. Bunlardan bir örnek vereyim, meselâ MCU stüdyoları, bağımsız konu ve karakterlerle yaptıkları bilim kurgu filmlerinin içine bir anlam ve senaryo bütünlüğü sağlayan son bir dizi eklediler. Ben şimdi bununla ilgili bir yazı yazmaktayım. Burada vurgulamak istediğim konu tamamen çocukların gerçeklik algısının bu tür dizi ve filmlerle nasıl fantastik bir evrene doğru evrildiğini belirtmek. Çocukların dünya tasarımlarında bu tür filmleri ve bu türde eserleri izlemeleri yeni dünya tasarımları oluştururken değerli bir veri. Yani bu açıdan bakıldığında yeni dünya tasarımlarında zihin açıcı eserlerle yeni medyanın ya da sinema sektörünün çocuklar üzerine aslında olumlu etkisinin var olduğunu söyleyebiliriz. Ancak temkinli davranmamız gereken konu şu: Çocukların referans çerçevesi günümüz koşullarında ve günümüzde disiplin toplumunun gözetim kültürünün biyo-iktidar politikalarının cirit attığı bir atmosferde yani böyle bir ideolojik yapıda çocukların dünyayı algılamasında medya olumsuzlukları normalmiş gibi algılatıp yanlış bir bilinç zemini döşeyebilir. Yani direnmeyi bilmeyen, nasıl savaşacağını bilmeyen taptaze bir zihni bulanık fikirlerle gözetim mekanizmasının mekanikleşmiş bir öznesi haline getirmesi maalesef mümkün. Propaganda kendini en çok zihinlerde önce tutum ve algıyla gösterir, bu hepimizin bildiği bir gerçek. Maruz kaldıkları medya onların bilinçaltını derinden etkilemekte. Eski dünyanın yani dijital medya olmadan önceki dünyanın paradigmalarında baskın olan olumlu idealler, değerler ve etik kaygılar bu nesillerde anlamını yitiyor. Meselâ bu çocuklarda empati duygusunun ya da inisiyatif alma becerisinin çok zayıf olduğunu hatta ilkellik seviyesine düştüğünü söyleyebilirim. Tabii bunlar benim şahsi görüşüm. Olumsuzluk baskın çıkıyor. Gelelim dijital medyadan eğitim alma zorunluluğuna. Pandemi döneminde tecrübe ettiğimiz ekran üzerindenbilgi almaya ve öğrenmeye çalışan, zorlanan çocukların öğrenme psikolojisi üzerinde tartışılacak çok fazla konu var. Meselâ öğrenmedeki yalnızlık duygusu. Hepimiz biliyoruz ki öğrenciler sadece öğretmenlerinden öğrenmez, akranlarından da öğrenir. Çocukların akran iletişimi yani sınıf içindeki akranları yaşıtlarıyla sosyalleşmesi, iletişim kurması zihinsel ve sosyal gelişimi için çok değerli bir konudur. Bu asla göz ardı edilmemelidir. Sınıf içi iletişimin dijital ortamda öğrencilerin birbirleriyle teneffüsteki sosyalleşmelerinden ayrıca rekabetin, arkadaşını örnek almanın ve çeşitli sosyal normları öğrenmesinin ne kadar zor olduğunu görmekteyiz. Yani sıradan bir sınıfta geçirilecek çevresel öğrenme dijital ortamda kaybedilen bir değer. Dijital medyada eğitim gören öğrencilerin meselâ Zoom üzerinden profil fotoğraflarını kontrol etmeleri yeni bir tür eğlence mekanizmaları. Ya da hocanın verdiği teneffüs zamanında ne kadar eğlendiklerini görünce onlar adına üzülüyorum. Yeğenlerimin derslerini dinliyordum meselâ, bir hoca onlara şu anki çocukların terminolojisiyle “Hadi şimdi boş yapın” dedi. O boş yapma denilen şeyin ne kadar masumane bir şarj zamanı olduğunu gördüm. O kadar komik çığlıklar bağırmalar birbirlerine laf atmalar bunun adı boş yapmakmış. Bu boş yapma kelimesi ne kadar acı bir kelime aslında en doğal haklarını boş olarak görüyorlar. Çocuk oyunu oynarken öğrenir. Oyun oynarken medya bilgi transferi yapmak durumundaysa, en temel insana ait çocukça duygularında 'boş yapmak' tanımlanması bizim iletişimci olarak üstüne düşünmemiz gereken bir durum. Bu konuda daha sonra birlikte çalışma yapma umuduyla bu söyleşiden dolayı teşekkür ediyorum. Çocuk ve medya dijitalleşen dünyada akademik anlamda önemli bir çalışma sahası. Gelecek nesillerin doğru düzgün şekillenmesi, bilinçli bir medya kullanıcısı olmaları için medya okuryazarlığının küçük yaşlardan itibaren çocuklara ve ebeveynlere verilmesi gerekiyor. Dersinizin hocası Doç. Dr. Gül Esra Atalay da sosyoloji birikimi ve bu konuda yaptığı çalışmalarla bu alana el attığı için şanslısınız. Yapacağınız çalışmaları merakla beklemekteyiz."
Doç. Dr. Ali Murat Kırık: "Çocuklar sosyal medya bağımlısı haline geldi"
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Murat Kırık, sosyal medya ortamında çocukları bekleyen tehlikeler konusunda şunları söyledi: "Özellikle akıllı telefonların, tabletlerin ve ileri teknolojinin günlük rutinimizde edindiği yer büyüdükçe, internet ve sosyal medya araçlarının kullanımı her yaştan kitleler için erişilebilir hale geldi. Yapılan araştırmalar, sosyal medya kullanımının artışının, insanları sanal ortamlarda ilişki kurmaya ve gerçeklikten uzak yapılandırılmış kimlikler oluşturmaya yönlendirdiğini ortaya koymaktadır. Özellikle çocuklar sosyal medya bağımlısı haline geldi. Dijital bağımlılık, oyun bağımlılığı çocuklarımızı, gençlerimizi bekleyen en büyük tehdit durumuna geldi. Doğru yönlendirme şart. Ebeveynlerin çocukların tablet, telefon ve bilgisayar kullanmalarına bir kısıtlama koyması şart. Bunu yapmasa çocukları, akranlarından geri kalacak ve ilerideki yıllarda sanal ortamın cazibesine katılıp oradaki gördüklerini gerçekmiş gibi kabul eden bir durum bekliyor. Tabii bu durumun çocuğun algısında kuşkusuz etkisi olacağını düşünüyorum. Çocuklar sosyal medya ortamında gördüğü her şeyi algılıyor. Gerçekmiş gibi bilinç altına işleniyor. Bu durum çocuğun topluma karışmasında ilerideki sosyal hayatını etkiliyor. Hatta bazı çocuklarda sanal bağımlılığın çocuğun algısını kapatmasıyla, çocuk ailesiyle bağını da tamamen kopartıyor. Çocuklarda psikolojik rahatsızlıklar ve zekâ geriliği görülebiliyor, bu durum karşısında ebeveynlere çocuklarını bağımlılıktan koruyacak önlemler almalarını öneriyorum. Cinsel istismar, çocuk istismarı, siber zorbalık özelikle bu dönemde çocukları bekleyen tehlikeler arasında yer alıyor .Yine çocukların verilerinin alınması, içeriklerinin çalınması ve tehdit şantaj yoluyla onlardan para sızdırılması, içerik sızdırması, kendilerini oyun arkadaşı olarak gösteren istismarcıların onlara yaklaşmaları ve sanal ortamda aslında sadece dijital oyun bağımlılığı değil, aynı zamanda çocuğun geleceğini ve psikolojisini tehdit eden birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Çocukları yönlendirirken kısıtlamak yerine doğru yönlendirmek gerekiyor."
"Benim çocuğuma bir şey olmaz demeyin"
Doç. Dr. Ali Murat Kırık, ailelerin çocuklarını bağımlılıktan korumaları için neler yapmaları gerekiyor şeklideki sorumuz üzerine şunlaı söyledi: "Her şeyden önce ebeveynlerin kendilerine şunu söylemesi gerekiyor, benim çocuğuma bir şey olmaz dememeliyiz. Aslında her dönemde bu tip sorunlar olacak, herkes risk altında. O yüzden ailelerin, benim çocuğuma bir şey olmaz tutumundan uzak durmaları gerektiği birinci etmen. İkincisi, daha sorun başlamadan önce önlem almamız gerekiyor. Genelde 12 yaş ve altındaki çocuklar için birtakım önlemler almamız gerekiyor." Peki bu önlemler nelerdir şeklindeki sorumuz üzerine şunları ifade etti: "Birincisi, internet fitresinin konması, ikincisi geriye dönük verilerin kontrol edilmesi, üçüncüsü özellikle ergenlik çağındaki çocuklarla ebeveynlerin birlikte internete girmeleri ve karşılaştıkları zararlı sayfaların kapatılması gerektiğini ve girilmemesi gerektiğini beraber görmeleri lazım. Bir diğer önlem ise, anne ve babalar çocuklarına iyi örnek olmalılar. En önemli etken ise ebeveynlerin çocuklarla birlikte mümkün olduğu kadar sosyal olmaları lazım. Telefon, bilgisayar, televizyon gibi aletlerden arındırılmış bölgeye gidip, çocuklarla baş başa kalabilecekleri bir ortama gitmeleri ve birlikte zaman geçirmeleri lazım. Doğa yürüyüşü gibi ortak aktivitelerde bulunmalılar. Bu keyifli röportaj için size teşekkür ediyorum.