TRT Spor Spikeri Erdoğan Arıkan, Koronavirüsün spora yansımalarını değerlendirdi
TRT Spor Spikeri Erdoğan Arıkan, Koronavirüsün spora yansımalarını değerlendirdi
Haber Üsküdar – İzel Çelik
Üsküdar Üniversitesi Stratejik Araştırma ve Geliştirme Kulübü tarafından Instagram üzerinden düzenlenen online söyleşide, Koronavirüsün spora etkileri ele alındı. Moderatörlüğünü Stratejik Araştırma ve Geliştirme Kulübü’nden Alp Eren Kahraman’ın yaptığı söyleşide TRT Spor Spikeri ve Eğitmen Erdoğan Arıkan, Koronavirüsün spor dünyasında yarattığı etkiler ve pandemi sürecinde takımların durumları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“Bu kadar insan varken, spikerlik işi bana mı kaldı? dedim”
Moderatör Alp Eren Kahraman’ın “Herkesin mesleğe başlama hikayesi vardır. Peki sizin mesleğe başlama hikayeniz nasıl oldu?” sorusu üzerine konuşmasına başlayan Erdoğan Arıkan şu yanıtı verdi: “Çocukluğumda futbol oynardım ve radyodan maç dinlemeyi çok severdim. Spor spikerliği için de kafamda hep ‘adamlar hem en güzel yerden maç izliyorlar üstüne bir de para kazanıyorlar’ gibi bir imaj vardı. Büyüdükçe, okullara gittikçe hayat sizi bir yerlere götürüyor. Ben Kocaeli Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul’da boya pazarlama şirketinde çalışmaya başladım. Orada müşterilerle iletişim kurardım, tahsilat işleri yapar, sipariş alırdım. Öyle bir ticari hayatın içindeydim. Bir gün arkadaşlarımla otururken TRT’nin sınav duyurularını gördük. Arkadaşlarımdan biri ‘senin sesin fena değil, bu sınava girsene’ dedi. Ben de ‘bu kadar insan varken o iş bana mı kaldı? ben mi yapacağım?’ dedim ama kafama da takıldı. İstanbul’da çalıştığım şirket Taksim’de bulunan İstanbul Radyosu’na yakındı. Gittim, müracaatta bulundum ve sınavlara girmeye karar verdim. Ondan sonra Allah da yardım etti ve spikerlik maceram başlamış oldu. İlk tayin yerim Diyarbakır Radyosu oldu. Daha sonra Ankara’ya geldim. Hâlâ da Ankara’dayım ve spor spikerliği görevimi sürdürmekteyim.”
“Psikoloji bilgisi, iyi bir ses tonu ve beden dili olmadan iletişim olmaz”
İletişimi hayatımızın her anında kullandığımızı ifade eden ve spor spikerliği kavramının son yıllarda yanlış anlaşıldığını dile getiren Arıkan; “İletişimci herkestir. Bu dönemde herkesin iletişimci olması gerekmektedir. Çünkü iletişim dediğimiz şey hayatımızın her anında yaptığımız bir eylemdir. Annemizle, babamızla, kardeşimizle hatta kendimizle. Bu karantina sürecinde özellikle kendimizi ‘ne yapıyorum?’, ‘ne düşünüyorum?’, ‘hislerim, duygularım, doğrularım, yanlışlarım neler?’ gibi sorularla ölçüp, tartıyoruz. Kendimizi daha iyi anlama fırsatı yakaladık. Ben hayattaki herkesin iletişimci olması gerektiğini düşünüyorum. Ama profesyonel anlamda, iletişimi iş için yapacak kişiler açısından değerlendirirsek; aklıyla hareket eden, psikoloji ve diksiyon yönlerinden kendini geliştirmiş, bilgili kişiler olması gerektiğini söyleyebiliriz. Psikoloji bilgisi olmadan iyi bir iletişim olmaz. Aynı zamanda iyi bir ses tonu ve beden dili olmadan da iletişim olmaz. Bunların hepsini bir arada toplamak gerekir. Spor spikerliği son yıllarda yanlış anlaşılan bir kavram olmaya başladı. Gerçek anlamda spor spikeri; bir yarışmayı, bir olayı canlı anlatan kişidir ve asıl mesele de budur. Alt yapısı sağlam olmalıdır. Sporla iç içe olan ve sporla büyümüş kişiler büyük avantaja sahip oluyorlar .Örneğin, basketbol yarışmasını anlatırken, spiker eğer o alanda uzmansa, alt yapısı varsa, bu onun için büyük avantajdır. Bunları sonradan öğrenmek o kadar kolay değildir. Onun için sporla iç içe büyümüş, düzgün bir Türkçeye, iyi bir diksiyona ve bu işe uygun bir ses tonuna sahip olmanız gerekmektedir” dedi.
“Spor dünyası nereye doğru giderse, spor medyası da oraya gider”
Koronavirüsün spor camiasını nasıl etkileyeceği sorusuna cevap veren ve futbolcuların, hastalığın onlarda kalıcı hasar bırakmalarından endişe ettiklerini dile getiren Erdoğan Arıkan: “Koronavirüsün spor camiasına etkilerini henüz görmedik ama yakın zamanda etkisi görülecektir. Koronavirüsün spor camiasını nasıl etkileyeceği sorusuna aslında spor dünyası cevap verecektir. Çünkü spor dünyası nereye giderse, spor medyası da oraya doğru gidecektir. Yani takımlar kavga ediyorsa, medya da kavgacı bir medya olacaktır. Ama takımlar ‘daha güzel bir dünyada daha iyi maçlar yapalım, tribünlerdeki bu kavgalar artık bitsin’ diye düşünürlerse o zaman gazetelere, televizyonlara da bu yansıyacak ve medya olumlu bir tablo çizecektir. Ben yeni dönemde kulüplerin bu kadar çok kavga, gürültü içinde olmayacaklarını düşünüyorum ve yeni dönemin arkadaşlık, hoşgörü getirmesini diliyorum. Takımlar açısından değerlendirecek olursak, futbolcularda bir tedirginlik görüyorum. Her gün takımlardan kötü haberler geliyor. Erzurum Spor Kulübü’nün son bilgilendirmesi, Beşiktaş Spor Kulübü Başkanı’nın bu süreçte hastalanması gibi. Dolayısıyla bir tedirginlik hâkim ve bu tedirginlik devam ederse maçların başlamasının zor olduğunu düşünüyorum. Futbolcuların genel olarak endişelerinin, bir ölüm korkusundan ziyade hastalığın onlarda kalıcı hasar bırakmasından ve futbol hayatlarının etkilenmesinden dolayı olduğunu görüyorum. Onun için bu süreci biraz bekleyip görmemiz gerekecek. Türkiye Futbol Federasyonu tarihleri açıkladı ancak ne kadar uygulanabilir olduğunu göreceğiz” dedi.
“Bu süreçte takımlar alt yapılara daha çok önem vermeleri gerektiğini, kendi yetiştirdikleri futbolcularla yürümenin daha uygun olacağını görecektir”
Koronavirüsün futbol medyasının ekonomisini olumsuz etkilediğine değinen Arıkan, “Salgın, futbol medyasının ekonomisini de olumsuz etkiledi. Kulüpler birçok gelirlerinden oldu, yayıncı kuruluşlar maçları yayımlayamadığı için zor duruma düştü. Gelirlerini, reklamlarını kaybettiler. Bu anlamda büyük bir sıkıntı var ama bu beklenmedik olay hayatın gerçeği. Takımlar, yayın kuruluşları ve spor dünyası içindeki herkes bu gerçekle yaşamayı öğrenmeli. Bu durum takımlara atacakları adımlarda, yapacakları transferlerde yol göstermelidir. Artık yeni bir dönemin başladığını ve bu yeni dönemde ayakta durabilmek için de alt yapılara daha çok önem vermeleri gerektiğini, kendi yetiştirdikleri futbolcularla yürümenin daha uygun olacağını göreceklerini tahmin ediyorum” ifadelerini kullandı.
“Biz bitti demeden bitmez”
Alp Eren Kahraman’ın “Unutamadığınız maç hangisi?” sorusunu cevaplayan Erdoğan Arıkan şunları söyledi: “2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçıdır. 2-0 yenik durumdaydık ve maçı 3-2 kazanmıştık. Son saniyelerde Volkan Demirel’in kırmızı kart gördüğü, Tuncay’ın kaleye geçmek zorunda kaldığı, oyuncu değişikliği hakkımız bittiği için büyük sıkıntılar yaşadığımız bir maçtı. Ama o maçın şöyle bir özelliği ve güzelliği vardı; 75. dakikaya kadar biz 2-0 yenik durumdaydık ve Çek Cumhuriyeti artık Türkiye’yi gruptan çıkmış olarak görüyordu. Ama Türkiye bize, ‘biz bitti demeden bitmez’ sloganının doğruluğunu göstermiş oldu ve biz o maçı 3-2 kazandık. Eğer mücadele edersek ve olayın üstüne doğru gidersek bir şeyleri değiştirebileceğimizi gösterdi. Bu yüzden benim için özel bir maçtı.”
“Düşlerine layık ol”
Son olarak spor alanında ilerlemek ve kendini bu yönde geliştirmek isteyen öğrencilere tavsiyeler veren Arıkan, “Önce kendilerinin ne olduğunu öğrenmelerini ve anlamalarını tavsiye ederim. ‘Ben en iyi hangi işi yapabilirim?’ sorusunu kendilerine sormaları gerekmektedir. Bu sunuculuk olabilir, muhabirlik olabilir, kameramanlık olabilir. Ama bu saydıklarım neyi gerektiriyorsa onu yapmalılar. Örneğin, sunucu olmak istiyorsunuz. Sunucu olmak için ne gerektiriyor? İyi bir diksiyon. O zaman iyi bir diksiyona sahip olabilmek için diksiyon hocasından ders almak ya da internetteki çeşitli kaynaklardan yararlanmak gibi ne gerekiyorsa onu yapmanız gerekmektedir. Ben genç arkadaşlarımda şunu görüyorum; kazanmak istiyorlar ancak o iş için ne gerekliyse onu yerine getirmiyorlar. Octavio Paz’ın çok sevdiğim bir sözü var: ‘Düşlerine layık ol!’ Biz hayal ediyoruz ama ‘o hayal için uygun muyuz?, değil miyiz?, neler yapabiliriz?’ sorularını çok düşünmüyoruz. Çünkü bunu düşündüğümüz an eksikliklerimizi görüp, o eksiklikleri tamamlamak için mücadele etmemiz gerektiğini göreceğiz. Spikerlik gerçekten üst düzey bir çalışmayı gerektiriyor. Emek verip, fedakârlık yapmanız gerekiyor. Yoksa öbür türlü 84 milyona diyelim ki ‘önünden yazı gelecek sen onu prompterden oku.’ İyi-kötü bunu herkes okur. Mesele, orada yazılanları bizi izleyen insanları ekrandan koparmadan, en güzel, en doğru vurgularla izleyiciye aktarabilmektir. Spikerlikle ilgili dört temel evrensel kural vardır. Bunlar; harflerin, kelimelerin ağızdan iyi çıkması, hızımızın iyi olması, bize ait olan en doğru ses tınısını ortaya çıkarabilmek için canlı olmak ve bol bol nefes almaktadır. Bunların hepsi de gerçek anlamda çalışmayı gerekmektedir” dedi.