Uzmanlar çevrim içi çocuk istismarına dikkat çekiyor
Uzmanlar çevrim içi çocuk istismarına dikkat çekiyor
Haber Üsküdar - Dilber Dural ve Ece İnci
İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla artan blogger anneler, doğum fotoğrafçılığı, henüz doğmamış bir bebeğe sosyal medya hesaplarının açılması, çocukların erken yaşta sosyal medya kullanıcısı haline dönüşmeleri, siber zorbalığa ve siber tacize maruz kalmaları çevrim içi istismara yol açıyor. Uzmanlar çocukların sosyal medyadan uzak tutulmasında hemfikir.
Her şeyin teknoloji altyapılı olduğu dünyada yeni, dijital bir kuşak oluşuyor. İnternette yetişkinler kadar çocuklar da vakit geçiriyor. İnternet çocukların gelişimi için benzersiz fırsatlar sunmasıyla birlikte ciddi riskler de içeriyor. Çocukların dijital medya kullanımı siber taciz ve istismarı yaygın bir sorun haline getiriyor. Siber zorbalık, teknoloji çağı ile karşı karşıya kaldığımız özellikle Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya mecralarının kullanımıyla artış gösteren bir sorun olarak gündeme gelmeye devam ediyor. Çocukların yaşadığı siber zorbalık, akranlardan gelen e-postalar, sosyal medya uygulamaları üzerinden veya doğrudan cep telefonlarına gelen sözlü veya yazılı mesajlarla rahatsız edilmeleri, küçük düşürülmeleri veya aşağılanmaları şeklinde ortaya çıkıyor. Özellikle de sınırları aşan bir sorun olan çocuk istismarı, internet kullanımının yaygınlaşmasıyla sanal ortamda da işlenen bir suç haline geliyor. Bu durum suç literatüründe “çevrim içi çocuk istismarı” olarak yerini almaya başladı. Çocuğun internet yoluyla fotoğraflarının elde edilmesi ve bu fotoğrafların yayımlanması, çevrim içi iletişim araçları ile çocukla cinsel içerikli iletişim kurulması, çocuğun kamera karşısında cinsel içerikli davranışlarda bulunmaya ikna edilmesi gibi taciz ve istismar yöntemlerinden bazıları “çevrim içi çocuk istismarı"nı oluşturuyor. Çocukların internette vakit geçirmelerinin yol açabileceği sorunlar psikologlar tarafından sıklıkla dile getiriliyor.
Psikolog Begüm Hocaoğlu: "İnternet üzerinden yapılan istismar çocukların kimlik ve kişilik oluşumunu olumsuz yönde etkiliyor"
Günümüzde sosyal medyanın tehlikeli bir dünya haline dönüştüğünü, bu tehlikelerin başında ise çocukların kimlik ve kişilik oluşumununun olumsuz etkilenmesinin geldiğini, çocuğun kendini tanımaya ve anlamlandırmaya başladığı süreçte yapay bir dünyanın içinde kendini bulabildiğini söyleyen Hocaoğlu, bir diğer tehlikenin ise mahremiyet duygusunun gelişiminin engellenmesi ve bununla birlikte gelen yasal sorunlar olduğunu vurguladı. Sosyal medya kullanım yaşı ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Hocaoğlu, her çocuğun hazır bulunuşluğu ve gelişim sürecinin birbirinden farklı olduğunu ve en erken yaşın 13 olması gerektiğini ifade etti.
Çocuklara uygulanan siber zorbalığın başlıca sebebinin internete kolay erişim ve sosyal medyada kişilerin kendini gizleyebilme olanağının olmasına bağlayan Psikolog Begüm Hocaoğlu, çocukların kendini insanlara anlatma ve ifade etme isteğinin çocukları sosyal medyaya yönlendirdiğini, düşük öz saygı ve öz güveni gizlemek için sanal âlemin uygun bir mecra olmasınınım siber zorbalığa imkân verdiğini hatırlattı.
“Çocuğa kendini güvende hissettiren bir ortam oluşturmak ilk stratejimiz”
Çocuk istismarını engellemek için çocuğa sınır koymanın çocuk psikolojisinde önemli bir yere sahip olduğuna dikkat çeken Hocaoğlu, ebeveynlerin sınır koyma konusunda kesin ve tutarlı davranmaları gerektiğinin üzerinde durdu. Hocaoğlu “Yaşamda bir şeyleri deneyimleyebilmek için sınırlara ihtiyacımız her zaman vardır. Bir yetişkin olarak bile sınırlar çerçevesinde yaşamımızı sürdürürüz ancak çocuğa konulan sınırların tarzı burada önem teşkil etmektedir. Doğru sınır koymak ebeveyn ve çocuk arasındaki güvenli iletişimi arttırırken; 'Hayır', 'Yasak' şeklinde kelimeler çocukla aramızda olan bağın da zarar görmesine sebebiyet verir. Bu durum çocukların çevrim içi ortamlarda yaşadıkları sorunları anne ve babaları ile paylaşmamaları sonucuna meydan verebilmektedir. Bu da siber zorbalıkla ilgili alınacak önlemleri engelleyebilmektedir. Bu çerçevede doğru sınırları koyarak çocuğa kendini güvende hissettiren bir ortam oluşturmak ilk stratejimiz olabilir” şeklinde konuştu.
Sınırlarını bilen bir çocuğun kendini çok iyi ifade edebileceğini söyleyen Hocaoğlu, internetin mutlaka denetim altında tutulması gerektiğini, aynı zamanda çocukları bu konuda bilgilendirmenin ebeveynin sorumluluğunda olduğunu söyledi. Çocuğa kişisel bilgilerin ve şifrenin kişiye ait olduğunun ve paylaşılmaması gerektiğinin mutlaka anlatılması ve çocuğun bu tarz bir durumla karşılaşırsa neler yapması konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Çocuk istismarına karşı korunmada ailelere büyük görev düştüğünü aktaran Hocaoğlu, “Çocukların bu konuda uygun somut ve anlaşılır bir dille bilgilendirilmesi çok önemli. Çünkü açıkçası ailelerin de bu konuda yeterince bilgiye sahip olduklarını düşünmüyorum. Bizim ülkemizde korkutucu konuların daha çok üstü kapatılıp konuşulmuyor. Durum böyle olunca da bu konuda bilgimiz sınırlı kalabiliyor. Aksine ailenin bilinçlenmesi ve bu tarz bir durum için çocuğu bilinçlendirmesi ciddi bir öneme sahip” dedi.
Pedagog Serap Buharalı: Hızlı teknoloji şu an çocukların içinde doğduğu çağa ait
İnternetin genellikle sanal oyunları ve Youtube gibi kanallarıyla çocukları cezbettiğini belirten Buharalı, çevrim içi oyunların, sosyal medyada like (beğeni) almanın beyindeki bir bölgeyi uyardığına dikkat çekti. Bu bölgenin ödül mekanizmasını çalıştıran bir bölge olduğunu söyleyen Buharalı, “Yani çikolata yediğimizde, aferin aldığımızda aktif olan, limbik sistemde bir bölge. Bu sebeple bağımlılık oluşturma durumu var. Bu sistemin sürekli çalışmasını ister hale geliyoruz. Bu bir zaman sonra, oyun oynamadan, level atlamadan, sosyal medyada stalklamadan duramamaya başlayan bir duruma dönmekte. Tabii bu yetişkinler için de geçerli ama çocuklarda kontrol mekanizması henüz yeteri kadar oluşmadığından bu bağımlılık riskiyle daha fazla karşı karşıyalar ve zihinlerine ruhlarına uygun olmayan birçok şeyle karşılaşmaya ve sanal travma geçirmeye de açıklar. Bu sebeple sosyal medya hesapları belli bir yaşa gelmeden açılmamalı. O hesapların şifreleri, kontrolleri anne baba tarafından denetlenmelidir” dedi.
Sosyal medyanın, internetin zorbalıktan dolandırıcılığa kadar birçok soruna sebebiyet verebileceğini söyleyen Buharalı, “Özel kişisel hesaplarımızın eğer dikkatli olunmazsa nasıl kötü niyetli kullanılabileceğiyle ilgili bir film var, ismi Disconnect (Sanal hHayatlar), belki distopik bir film ama yine de fikir vermesi açısından yetişkinlere izlemeleri için tavsiye ederim” dedi.
Öğretim Görevlisi Avukat Özge Evci Eralp: Çocuk pornografisi ile tüm dünya savaşıyor
Avukat Özge Evci Eralp, çevrim içi çocuk istismarında faillerin kimliğini gizlediklerini, kendilerini farklı biri ya da çocukla yaşıt gibi gösterdiklerini ve özellikle anonim yazışmaya imkân veren sosyal platformlarda olduklarını vurguladı.
Sosyal medyada çocukların mahremiyetinin ihlâl edildiğine dikkat çeken Eralp, "Anayasa’ya göre, herkes kişisel verilerinin korunması ve özel hayatın gizliliğini sağlama hakkına sahiptir. Bu hak sadece yetişkinlerin değil, çocukların da hakkıdır. Çocukların fotoğraflarını sosyal medyada kullanmak, onların kişisel verilerini ihlâl etmek anlamına gelebileceği gibi, çocuk pornografisi gibi kötü niyetli amaçlarla kullanılmaya da açık hale getirebiliyor. Aynı şekilde, çocukların güvenliği de tehlikeye atılmış olabiliyor” dedi. Çocukların büyüdüklerinde kendilerine ait paylaşılan içeriklerden rahatsızlık duyabileceklerini ve ileride, 18 yaşına geldiklerinde ebeveynlerine dava açan çocuklarla da karşılaşılmaya başlanacağının altını çizdi.
Bu konunun diğer boyutunun, çocukların farkında olmadan kişisel verilerinin kontrolsüzce başkalarına verilmesi olduğunu belirten Eralp, “Kullandığımız ücretsiz uygulamalar, siteler, oyunlar bizim kişisel verilerimizi alma ve satma karşılığında bize hizmet veriyor. Bu nedenle, çocuklara kişisel verilerini ne şekilde korumaları gerektiği ebeveynleri tarafından doğru şekilde anlatılmalı, hangi şartlar altında kişisel verilerini paylaşabilecekleri konusunda bilinçlendirmeliler. Bu konuda Kişisel Verileri Koruma Kurumu'nun internet sitesinde, çocuklar için hazırlanmış çok güzel rehberler ve videolar var” dedi.
“Çocuklar, farkında olmadan hukukun uygun görmediği bir sistemin parçası haline geliyorlar”
Çocuklara yönelik siber zorbalık ve siber tacizin çocuklar arasında çok yaygın olduğunu ve suçun hem failinin hem mağdurun çocuk olduğunu, çocuklara karşı işlenen suçlarda, “yetişkinler çocuklara işliyor” gibi yanlış bir inanışın olduğunu aktaran Eralp, “Çocuklar, işin nereye gideceğini kestiremeden birbirlerine suç da teşkil eden bazı eylemlerde bulunabiliyorlar. Daha sonra iş yargıya intikal ettiğinde çok pişman olup, “bilmiyordum” dediklerini görüyoruz. Bir kişiyi rahatsız etmek için ona sürekli mesaj atmak, rahatsız edici yorumlar yazmak dahi en basit şekilde “huzur ve sükûnu bozma” suçu kapsamına girebiliyor. Bunun yanında çocuklar arasında sosyal medyada hakaret, tehdit, şantaj gibi suçlarla da çok karşılaşıyoruz. Burada da konu yine eğitime geliyor. Diğer yandan işin psikolojik boyutu var, özellikle siber zorbalık uygulayan çocukların aileleri bu konu hakkında profesyonel destek almalı ve çocuğun neden bu eylemlere evirildiğini araştırmalılar” dedi.
Çocuğun üzerinden para kazanılması, çocukların fotoğraflarının videolarının sosyal medya üzerinden paylaşılıp çok fazla takipçi elde edilip markaların reklam tanıtımının yapılmasına dair açıklamada bulunan Eralp, “Bu gibi paylaşımların çoğundan vergi ödenmiyor ve kayıt dışı gelirler elde ediliyor. Vergi yaklaşımlarına göre, hediye gelen bir ürünün tanıtımını yapmak bile vergi ödenmesini gerektiriyor. Böylelikle, çocuklar, farkında olmadan hukukun uygun görmediği bir sistemin parçası haline geliyorlar. Diğer yandan, çocuklar, yer alacakları içeriklere kendileri karar vermediklerinden, yetişkin oldukları zaman ideolojilerine, görüşlerine, ticari çıkarlarına çok aykırı olan ürün-marka tanıtımlarında sadece ebeveynlerinin buradan kazanç sağlamak istemesi ile yer almış olabiliyorlar” şeklinde konuştu.
Eralp, Türk Ceza Kanunu'nda müstehcenlik suçu içinde çocuk pornografisinin düzenlendiğini ve bu konunun tüm dünyada takip edildiğini, internet trafiğinde çocuk pornografisi içeriklerini yakalayan ve ilgili ülkelerin emniyet birimlerine bildiren resmi kuruluşların var olduğunu belirtti. Çocuk pornografisi içeriği bulundurduğu anlaşılan kişilerin evlerine baskın düzenlenerek cihazlarında arama, el koyma yapılabildiğini söyleyen Eralp, internette çocuklar ile ilgili paylaşılan görsellerin, bu gibi içeriklere malzeme edilebildiğini sözlerine ekledi. "Tazminat talep etmek gibi yasal hakları mevcut"
Günümüzde çocukların sosyal medya hesapları kullanmaları, fotoğraf ve video ile fazla sayıda beğeni toplamaları durumunda ailelerin mutlaka teknolojiyi iyi tanıması gerektiğinin altını çizen Eralp, “Ben anlamam, ben sevmem.” gibi yaklaşımlardan çok, çocuklarının kullandıkları uygulamaları kendilerinin de kullanarak buradaki tehlikeleri belirlemeleri gerektiğini belirtti. Ailelerin çocuklarını somut örnekler vererek uyarmaları gerektiğini aksi halde çocukların “Annem babam bu işten anlamıyor zaten” diyerek uyarıları göz ardı edebileceklerini vurguladı.
Çocuğun ilerleyen yaşlarda kişilik haklarının bir parçası olan özel hayatın gizliliğinin yani mahremiyetinin ihlal edildiğini iddia ederek anne babasına tazminat talep edebileceğini söyleyen Eralp, şu örneği verdi. “İtalya’da, 2018 Ocak ayında yaşanan hukuki olaya göre 16 yaşındaki bir çocuk, rızası olmaksızın fotoğraflarını sosyal medyada paylaşan annesine karşı açtığı davayı kazanmıştı. Benzer bir örneği Fransa’da da gördük. Çocuklar, her ne kadar velayet hakkı anne babada olsa da, onların bir malı ya da üzerinden gelir sağlayacağı objeler değil” dedi. Çocukların da anne babalarının bu gibi eylemlerini durdurmak, içerikleri kaldırmak, tazminat talep etmek gibi yasal haklarının mevcut olduğunu da ifade etti.
"Dijital vatandaşlık dersi olmalı"
Eralp çocukların fotoğraflarını gizli veya açık hesaptan paylaşırken, çocukların olduğu fotoğraflara yer bildirimi yapmamak, okulunun ismini, gittiği yerlerin konumunu belli eden görüntüler paylaşmamak gerektiğini belirtti. Çocuklara ilişkin kişisel verileri de içeren karne, takdir belgesi gibi belgelerin de kesinlikle paylaşılmaması gerektiğine dikkat çeken Eralp, çocuk haklarının duyulması ve duyurulması için hem ebeveynlerin hem de çocukların bilinçlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Eralp, “Bunun için, dijital vatandaşlık, bilinçli internet projeleri okullarda yaygınlaştırılmalı, hatta okullara ders olarak eklenmelidir. Eskiden ortaokulda vatandaşlık dersi vardı, şimdi de dijital vatandaşlık dersi olmalı ve çocuklar dijital ortamın etiği, doğru kullanımı ve tehlikeleri ile ilgili de bilinçlendirilmeli” dedi.
Avukat Taha Yasin Caner: "Çocuklara karşı siber zorbalığın varlığı halinde, bu zorbalığı teşkil eden her hareketi cinsel taciz ve cinsel istismar suçlarının bir vasıtası olarak kabul ediyoruz"
Bir yetişkinin, çocuğunun istismara uğradığını anladığı anda Alo 183'e, Alo 155 polis hattına, Alo 156 jandarma hattına, en yakın polis merkezine veya Cumhuriyet Savcılığına bildirimde bulunulması gerektiğini kaydeden Caner, aksi halde Türk Ceza Kanunu 278.maddesine göre işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırıldığını, kamu görevlisi (TCK m.279) veya sağlık mensubunun (TCK m.280) bu suçu işlemesi halinde daha ağır bir ceza öngörüldüğünü ifade etti.
Bulundukları illerde baro çocuk hakları komisyonuna, insan hakları komisyonuna veya kadın hakları komisyonlarına başvurup destek talep edebileceklerini de sözlerine ekleyen Avukat Taha Yasin Caner, “Marmara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi Çocuk Koruma Birimleri gibi üniversitelere bağlı Çocuk Koruma merkezleri var. Bu merkezlerden tedavi ve rehabilitasyona ilişkin destek alınabilmektedir. Ancak Türkiye genelinde bu ve benzeri merkezlere ciddi sayıda ihtiyaç duyulmaktadır. ÇAÇAV (www.cacav.net) Çocuklara Yönelik Ticari Cinsel Sömürüyle Mücadele Ağı (www.ctcs-mucadele.net) üyeleri ile iletişime geçip yapılabilecekler konusunda danışmanlık alabilirler” dedi. Çocuğun siber zorbalığa maruz kalması neticesinde ortaya çıkan istismar halinde sosyal medya üzerinden istismara konu olan olaya ilişkin ekran ve video kayıtlarının alınması gerektiğine dikkat çeken Caner, kolluk kuvvetine veya savcılık makamına yapılan şikâyet ile birlikte bir kopyası muhafaza edilmek kaydıyla teslim edilmesi gerektiğini söyledi.
“Çocuğun sanık ile karşı karşıya gelmesine engel olunmalı”
Çocuğun ifadesinin nasıl alınacağına dair açıklamada bulunan Caner, “Çocuğun ifadesinin Çocuk İzlem Merkezi'nde (ÇİM) alınması esastır. Bu süreçte çocuğun veya ailesinin bir avukatı yoksa çocuğa baroların CMK merkezlerinden re’sen bir avukat meslektaşımız atanmaktadır. Bu atamadan kaynaklı olarak mağdur taraftan hiçbir surette ücret alınmamaktadır. Bu hizmet Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından finanse edilmektedir. Cinsel istismar mağduru çocuğa ÇİM sürecinde psikolojik destek alması konusunda yönlendirme yapılmamışsa, çocuk hakkında sağlık tedbiri alınması bakımından çocuk savcılığına, çocuk polisine veya çocuk mahkemesine ihbarda bulunulabilir. ÇİM olmayan illerde yukarıda belirtilen süreç İl Emniyet Müdürlükleri nezdinde bulunan Çocuk Şube Müdürlükleri’nde yapılmalı. Çocuğun beyanı mutlaka yasa gereği sesli ve görüntülü kayda alınmalıdır.”
Çocuğun psikolojik olarak korunmasının sorumluluğunun soruşturma aşamasında polis ve savcılıkta olduğunu belirten Caner, “Bu aşamada çocuğun ruh sağlığının bozulması veya etkilenmesi halinde Çocuk Koruma Kanunu 5. maddesi gereğince Çocuk Mahkemesinden Sağlık Tedbiri kararı aldırılmalıdır.” dedi.
ÇİM bünyesinde çalışan meslek elemanlarının ÇİM olmayan yerlerde Çocuk Şube Müdürlükleri, Çocuk Büroları da bu tedbirin verilmesini sağlayabileceğini, istismara uğrayan çocuğun varsayımsal olarak psikolojisinin bozulacağının bilinmesi gerektiğinin altını çizen Caner, çocuğun psikolojik olarak bir terapi sürecine yönlendirilmesi ve ailesinin de bu sırada fazla hassaslaşmış hissetmesi halinde ayrıca yardım alması gerekli olduğunu vurguladı. Çocuk Şube Müdürlüğünde mağdur çocukla yapılacak görüşmelerin sosyal çalışmacı tarafından gerçekleştirildiğini ve sosyal inceleme raporu hazırlandığını belirtti.
Mahkeme sürecinde yapılması gerekenleri ve çocuğun korumasından yükümlü olan kişiler bu süreci nasıl takip etmesi gerektiğine değinen Caner, “Mahkeme sürecinde çocuğun sanık ile karşı karşıya gelmesine engel olunmalı gerekirse heyetten özel olarak bu hususa dikkat edilmesi istenilmelidir. Çocuğun bir sosyal hizmet uzmanı veya psikolog ile görüşme yaptıktan sonra ifadesine geçilmeli, görüşme yapmadan ifadesi alınmasına müsaade edilmemelidir. Yargı sürecinde çocuğun korunması için en başta ifadelerinin birden çok kez alınmasının önüne geçilmelidir” dedi.