Doç. Dr. Kemal Avcı: Medyada tekelleşme basın özgürlüğüne gölge düşürür
Röportaj: Semanur Kahraman
Medyada tekelleşme, basit olarak medya sahipliğinin bir veya birkaç şirket elinde toplanması biçiminde tanımlanmaktadır. Bu konuda daha ayrıntılı bilgeler edinmek üzere Kastamonu Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Kemal Avcı ile konuştuk.
Medyada tekelleşme kavramından ve tekelleşmenin ortaya çıkış nedenlerinden bahseder misiniz?
Medyada tekelleşme sermaye yapılarının, teknolojik yapılarının ve çalışanlarının ele geçirilmesiyle gerçekleşmektedir. Sözgelimi; sermaye sahipleri için medya sektörü birkaç açıdan cazip olabilir ve sermaye sahipleri medyanın sermaye yapısına müdahale ederek medyayı ele geçirmek istemektedirler. Bu durumun başlıca sebepleri arasında ticari açıdan caziplik, prestij ve medyayı bir güç olarak kullanma isteği karşımıza çıkmaktadır.
Medyada tekelleşme şekilleri nelerdir?
Medyada tekelleşme, yatay ve dikey tekelleşme olarak ortaya çıkabilir. Yatay tekelleşme, birkaç medya alanında satın almalar yapılarak gerçekleşir. Dikey tekelleşme ise, yukarıdan aşağıya doğru, yayın kuruluşunun sahibi olmak ve aynı zamanda dağıtım kuruluşunun sahibi olmak şeklindedir. Özellikle yazılı basında dikey tekelleşme görülebilir. Şöyle ki; gazete sahipleri aynı zamanda dağıtım firması kurar ve rakip yayınların dağıtımını yüksek fiyatla veya hızlı dağıtmama ile tehdit edebilir.
Tekelleşmenin yarattığı sorunlar ve gazeteciler üzerindeki etkileri nelerdir?
Medyada tekelleşme aslında tek tip düşüncenin ana nedenidir. Bu durum basın özgürlüğüne gölge düşürür. Gazeteci alternatif medyalarda çalışma imkânı olmadığı durumda kendini özgür hissedemez. Yaptığı yayınlarda sermaye sahiplerinin emrinde olan yayıncılığı mecburen kabul edebilir. Bunun dünyada ve Türkiye’de çok fazla örnekleri vardır. Sözgelimi, dünyada birçok yayın kuruluşunu satın alan Murdoch ve Türkiye’de de Aydın Doğan gibi.
Türk basınında tekelleşme olgusundan bahseder misiniz?
Türkiye’de tekelleşme olgusuna baktığımız zaman özellikle Dinç Bilgin ve Aydın Doğan aileleri iki ayrı yayın grubunu satın alarak uzun süre yayıncılık sektöründe yatay ve dikey tekelleşmelere neden olmuşlardır. Bu tekelleşme çok yoğun olarak iki ayrı yayın grubunun basın dağıtım imkân ve teknolojilerini ellerinde bulundurarak alternatif yayıncılığın önünde engel oluşturmuşlardır. Büyük sermaye sahiplerinin medyayı satın almak gibi bir yöntemle tekelleşme yapmalarının zararları olduğu gibi yüksek teknoloji ve kaynak gerektiren uygulamaları medya sektörüne kazandırmaları açısından faydasının da olduğunu da savunanlar vardır. Sözgelimi, medya sahiplerinin kazançları ile karşılayamayacakları yüksek teknoloji gerektiren baskı ve kaliteli baskı tesisleri, matbaalar ve bölgesel baskıya geçilerek matbaa tesislerinin kurulması, hava yolu dağıtım ağını kurarak gazetelerin ücra yerlere daha çabuk ulaşmalarını sağlamışlardır.
Medyada tekelleşmeye karşı alınabilecek önlemler nelerdir?
Bu soruya cevap verebilmek için medyayı kim kontrol eder sorusunun cevabını bulmak gerekir. Peki medyayı kim kontrol eder? Birincisi, resmî ideolojiler yani devlet kontrol eder; Resmi düzenlemeler yaparak, yasalar yaparak, denetim kuruluşları oluşturarak medyayı denetlemek ve ele geçirmek ister. İkincisi, sermaye sahipleri kaynak sağlayarak, para ile satın alarak medyayı ele geçirir. Medya çalışanlarına iyi ücretler vererek onları ele geçirir. Üçüncüsü, reklam verenler medyayı reklam vererek veya vermeyerek tehdit ederler. Dördüncüsü, okurlar veya aboneler medyayı kontrol ederler. Bu nedenlerden dolayı özellikle yazılı basın tekelleşmeye maruz kalabilir. Ancak günümüz internet ve sosyal medya uygulamaları medyanın tekelleşmesinin önünde en büyük engel olarak çıkmıştır. Çünkü yeni medya uygulamaları çok fazla sermaye ve teknoloji gerektirmeden yapılabilmektedir ve sermaye sahiplerinin medya sektöründen beklentilerini kırmaktadır. Artık herkes yayıncılık yapabilir. Yayıncılık için büyük sermayelere fazla ihtiyaç duyulmamaktadır.