Dr. Maureen Ellis, mitler ve semboller üzerine konuştu
Haber Üsküdar – Hazal Göksun, Sefa Mert Kahraman
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen 9. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda İletişim Çalışmaları Sempozyumu'nun ikinci gününde davetli konuşmacı oturumu gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Doç. Dr. Gül Esra Atalay’ın yaptığı oturuma Londra Üniversitesi Akademisi öğretim üyesi Dr. Maureen Ellis konuk oldu.
Uluslararası İletişim Günleri Sempozyumu kapsamında düzenlenen davetli konuşmacı oturumlarının ikincisinde, semiyoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan Dr. Maureen Ellis, "Metafor: Mistik Mit, Spiritüellik ve Bilim" başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Doç. Dr. Gül Esra Atalay moderatörlüğünde gerçekleştirilen oturum çevrimiçi olarak düzenlenirken, YouTube ve ÜÜTV'den de simultane çeviri olanağı ile canlı olarak yayımladı.
"Kolektif bilinç ve kolektif bilinç dışılık bizi tanrıya götürecektir"
Bilim ve enerji kavramlarından bahsederek konuşmasına başlayan Dr. Maureen Ellis, ‘‘Enerjiyi tanımlayan bazı semboller var. Uluslararası enerji ajansları enerjiyi; Einstein’ın E = mc²‘si üzerinden tanımlıyor. ‘Enerji nedir?’ Bunu tanımlayacağız. Bilim ve deneyimler, enerji ve empati kurmamızı etkileyecektir. Bilim sembolleri nasıl ele alır ve altındaki değerleri nasıl açığa çıkarır? Bugün mitlerimizi, ‘insanın tozdan var olduğunu gösteren unsurlar’ olarak tanımlayabiliriz. Üçüncü mit ‘bilim’dir. Sosyal bilimleri de ele alıyorum. Sosyal bilimlerde ebedi gerçekliğin yani spiritüelliğin önemini kavramaya başladılar. Bilinç ne demektir? Kolektif bilinç ve kolektif bilinç dışılık bizi tanrıya götürecektir’’ dedi.
"Her ne kadar biz bu evrenin ve yaratılışın ortak aracı olsak da ortak semboller kullanıyoruz"
Sunumunda semboller ve evrenin yaradılışına değinen Dr. Ellis şunları söyledi: ‘‘Nörobilimciler bizim ortak zenginliğimize, hayatın güzelliğine odaklanmaktadır. Zamanlama hepimiz için çok önemli. Değerlerimizi önceliyoruz. Nörobilimcilerin; hafıza, empati, nefes, hayal kurma, hayattan zevk almaya da odaklanmaları lazım. Fakat bugün insani gelişimde olan önemli olaylara bakalım. İyilik halinin, ruhani ve fiziki boyutuna değiniliyor. Psikoloji ve fizyoloji önemli bir alanda birleşiyor. İlaçları farklı bir biçimde ele alıyoruz. İnterdisipliner bir davranışla nörobilim olarak ele alındığını görüyoruz. Günümüzde beyin ve bağırsak bağlantısıyla ilgili konuşuluyor. Çevreyle ilgili olan davranışlarımızı şekillendiriyor. Hepimizin bildiği mitleri anlamak çok önemli. Her ne kadar biz bu evrenin ve yaratılışın ortak aracı olsak da ortak semboller kullanıyoruz. Kültürler arasında çok az fark bulunuyor. ‘Arketip’ çevremizde olan biten düşünce şekilleri anlamına geliyor. Hepimiz bir başarı savaşı içerisindeyiz. Hepimiz kendi savaşımızı veriyor ve başarılı olmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla artık para, semboller vs. değişmeye başladı. Dillerden daha fazla değişiyor. Dilin tutarlılığı içerisinde hareket etmek daha zor oluyor.’’
"Mitler, farklı bölgeler ve farklı kültürlere dönüşümüyle hayatta kalıyor"
Mitleri kültürel bağlamda ele alan Dr. Ellis, ‘‘Eski mitler; yaradılışı kavramaya çalışıyorlar. Dört temel element; su, toprak, ateş ve hava bir araya gelerek buluşları meydana getirdi. Mecazlar ve mitler beş temel spiritüel durumdan gerçekleşiyor ve mitlerin dahi farklı kültürlere ait olduğunu görüyoruz. Gerçeklik çok daha derinlerde yatıyor. Mitler, farklı bölgeler ve farklı kültürlere dönüşümüyle hayatta kalıyor. Karizması ve yediğimiz içecek ve yiyecekler değişmiyor. Tanrı; Yahudiler için, Allah; Müslümanlar için. Bilim açısından bakacak olursak, bilim hala daha bu gizemleri çözmeye çalışıyor. Bilimsel bir çekim; aşk ve arzulardan oluşuyor. Bu elektromanyetik alanın oluşmasına neden oluyor. Bilimde yine aynı bilgelik yatıyor. Günün sonunda hala gizemlerle uğraşıp bunları çözmeye çalışıyoruz’’ ifadelerini kullandı.
"Bugün dünyayı siyah ve beyaz olarak gören insanlar hayattaki çeşitliliği kaçırıyorlar"
Semboller ve sembollerin anlamlarıyla ilgili örnekler vererek sunumuna devam eden Dr. Ellis, ‘‘Gelişmekte ve evrilmekte olan ortak anlayışa bakalım. Sanskritçe mitlerine bakacak olursak ‘bilim’ lafı geçiyor. Bütün mitler, kültür ve evrensel değerler ‘sanat’ olarak ele alınıyor. Ortak duyu Afrika’dan, Küçük Asya’ya doğru ilerliyor ve Anadolu’dan, Batıya giderek insanlığın bu hayattaki rolünü yorumlamasını beraberinde getiriyor. Bu dallanmaya baktığımızda dikkatli olmamız gerekiyor. Bakacak olursanız gökkuşağında bile değişik anlamlar var. İnsan beyni bize sembolik değerleri de gösteriyor. Gördüğünüz bir artı ya da çarmığa gerilme olarak ele alınabilir. Eski sembollere bakacak olursak üç tane ok var. Nasıl bir üçlemeden bahsediyor? Antropolog ve sosyologlar birçok ilkel simgeleri inceliyorlar. Bugün dünyayı siyah ve beyaz olarak gören insanlar hayattaki çeşitliliği kaçırıyorlar. Tıbbi şikayetlerle hayatlar daha da parçalanmış durumda. Bir kişinin bilincinde çok fazla seyahat etmesi ve iyiliğin mesajını mükemmel olmayana aktarmakla ilgili. Budistler, tüm bu mitleri kullanarak ‘İslami tanrı bizimledir’ sözünü kullanıyorlar. İnsanlığın dünyanın ruhaniliğiyle uğraştığını görüyoruz’’ diyerek sunumunda gördüğümüz Sanskritçe sembolleri irdeledi.
"Davranışlarımız ve dillerimiz hayatımızı şekillendiriyor"
Kafamızda pek çok sesle mücadele etmek zorunda olduğumuzu belirten Dr. Ellis, ‘‘Kafamızdaki sesler; abcd olmuyor, xyz de olabiliyor. Duyularımızın iyi yöne iletilmesini görüyoruz. Bu slayt kendi gücümüz dahilindeki ruhumuzun nasıl geliştiğini gösteriyor. Sol ruhu bu şekilde kısaltıyoruz. Karşılıklı sevgi ruhu. Tanrıyı sadece hesabımıza geldiği gibi görmeme meselesi. Ama yıllar içerisinde gelişmiş azami bir güç olduğunu görüyoruz. Günün sonunda bir oluş var. Bu oluş bir hareketlilik içerisinde gerçekleşiyor. Kaostan nizama doğru bir geçiş olduğunu görüyoruz. Mistik, negatifliği reddediyor. Bizim dünyamızda çevreyle bir enerji tesir edeceğimize ve dünya alanının nimetlerinden yararlanmaya evriliyor. Çevremizden yararlanma söz konusu ve evren bizim ona kötü davranmamıza rağmen bizi hayatta tutuyor. Gelişmeyi ve kalkınmayı nasıl tanımlarsanız tanımlayın odaklanmamız gereken noktada mecazlar bize sembollerle ulaşıyor. Sizin vücudunuz aslında tüm bu davranışları icra edeceğiniz bir enstrüman olarak görev alıyor. Bütün kelimeler birer işaret olarak ele alınıyor. Buraya bir eşittir işareti koyuyorsanız benim kullandığım değer sistemi budur demiş oluyorsunuz. Daha gerçekçi olarak etki tepki nedenselliğini ele almış oluyorsunuz. Davranışlarımız ve dillerimiz hayatımızı şekillendiriyor. Facebook kendine metaverse demeye başladı. Nietzsche ‘Tanrı öldü’ diyor. Ama tanrıyı biz mecazlarla tanımlamaya çalışıyoruz. Çevreyi iyi olarak görmeye çalışıyoruz’’ şeklinde konuştu.
"Günün sonunda gerçek zihinlerin birlikteliğini arzu ediyoruz"
Sembolleri günlük hayatla birleştiren Dr. Ellis, ‘‘Bir kuş gördüğümüzde saldırgan bir kuş olarak mı algılayacağız? Kültüre göre değişik değerlendirilebilir. Günün sonunda tüm bu semboller dinozorların değişik bir türü olarak ele alınabilir. Tüm bu semboller bize nehirleri de temsil ediyor. Günümüzde bu semboller yeteri kadar takdir edilmiyor. Artık jeopolitik kavramlar sonucunda tüm bu metalar çok da kusursuzlaştırılmıyor. Sembolleri nasıl okuyacağız? Mesela hayat gücümüzü korumamız çok önemli. Tanrıyla sınırlandırmamamız ve kişiselleştirmememiz önemli. Bilinçaltımız aslında nasıl evrildiğini gösteriyor” sözlerini kullandı. Sunumunun sonunda “Günün sonunda gerçek zihinlerin birlikteliğini arzu ediyoruz” diyerek kültürlerin ve mitlerin benzer sembollerle birlik olmasını umduğunu belirtti.