Gazeteci Evrim Kepenek: “Kim mağdursa onun yanında kalem oynatmalıyız”
07.04.2025 09:54

Gazeteci Evrim Kepenek: “Kim mağdursa onun yanında kalem oynatmalıyız”


Röportaj: Elif ALTIN

Gazeteci Evrim Kepenek, barış gazeteciliğinin yalnızca savaş karşıtı bir tutumdan ibaret olmadığını, her haberin toplumsal uzlaşıyı güçlendirmeye hizmet etmesi gerektiğini söyledi. Kepenek, “Gazeteci savaşçı değil, habercidir. Kim mağdursa onun yanında kalem oynatmalıyız” diyor.

Çatışmaların barışçıl çözümüne katkı sağlamayı amaçlayan, toplumsal olarak sorumlu gazeteciliğin özel bir türü olan “barış gazeteciliği”nden son yıllarda sıkça söz edilmeye başlandı. Peki, barış gazeteciliği tam olarak nedir, geleneksel gazetecilikten farkı ne? Medya çatışmalı süreçlerde nasıl bir rol üstlenmeli? Bu soruları gazeteci Evrim Kepenek’le konuştuk.

Barış gazeteciliğini nasıl tanımlıyorsunuz? Geleneksel gazetecilikten farkı nedir?

Barış gazeteciliği, haberin kurgusunu, dilini ve görsellerini, çatışmayı, ayrımcılığı ve nefreti körüklemek yerine barışı destekleyecek şekilde oluşturmak demektir. Sadece savaş karşıtı haber yapmak değil, her haberde “Bu haber barışa nasıl hizmet edebilir?” sorusunu sormak gerekir. Barış gazeteciliği, yalnızca büyük politika haberleriyle sınırlı değil. Gündelik hayattan en küçük haberin bile nasıl sunulduğu bu yaklaşımı belirler. Örneğin, bir mahalledeki Roman topluluğu hakkında haber yapıyorsak, onları ötekileştiren ve kalıplaşmış yargılarla sunan bir dil mi kullanacağız, yoksa kendi hikâyelerini, kendi seslerinden anlatmalarına alan mı açacağız? Buradaki tercih, barış gazeteciliğini ortaya koyar.

Barış gazeteciliği, geleneksel gazetecilikten iki temel noktada ayrılır. Birincisi, olayları yalnızca taraflar arasındaki gerilim veya çatışma üzerinden değil, çözüm odaklı ve toplumsal uzlaşıyı teşvik edecek bir perspektifle ele alır. İkincisi, dili ve görselleri bilinçli bir şekilde seçerek, ayrımcılığı ve kutuplaşmayı yeniden üretmek yerine, daha kapsayıcı ve adil bir anlatı kurmayı hedefler. Haberi neden-sonuç bağlamına oturtur; geleneksel gazetecilikte o anki gelişme aktarılır.

Ayrıca tarafsızlık diye bir şey yoktur. Onun yerine, hakkaniyet vardır. Barış gazetecisiyim diyen bir kişi tarafsız olmak zorunda değil fakat mutlaka hakkaniyetli olmak zorundadır, hak odaklı olmak zorundadır.

Medya çatışmaları genelde sansasyonel dille veriyor. Bu anlayış barış gazeteciliğine evrilebilir mi?

Eğer amacınız tık ve sansasyon yaratmaksa hayır, evrilemez. Barış amacı ile çelişen bir durum çünkü. Politika değişirse, bu haber dili değişirse belki o zaman daha ümitli olunabilir. Gazeteci bir savaşçı değil, habercidir; topluma bilgi vermekle yükümlüdür, toplum adına cephede savaşan kişi değildir. Yani, özellikle çatışmalı dönemlerde sadece devletin açıklamalarına değil, halkın tanıklıklarına da kulak vermek gerekir.

TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde barış gazeteciliğine ayrı bir başlık ayrılmış durumda. Sizce medya bu anlayışı benimsedi mi?

Şimdi genel medyaya bakarsak, hepsi çok barış meraklısı oldu bir anda. Elbette ironi yapıyorum. İktidarın odağı, duruşu, pozisyonu değişince medyanın da değişti maalesef. Türkiye yaygın medyasının barış gazeteciliğini sahiplendiğini asla düşünmüyorum, sadece duruma göre ayar yaptıklarını düşünüyorum. Söylemler, çatışmalar sertleştikçe o ayar düğmesi biraz daha kısılır ya da açılır. Maalesef bu anlamda pek umutlu değilim.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde TBMM’de parti grup toplantısında Öcalan’a yönelik yaptığı çağrıyla başlayan süreçte mesafe alınabilmesi için gazetecilik anlayışının da değişmesi gerekmiyor mu? Medya bu süreçte nasıl bir habercilik yapmalı?

Devlet Bahçeli’nin bu noktaya nasıl geldiği tarihsel süreç içinde ele alınmalı. Onun politik duruşu ve söylemlerinin zaman içindeki değişimi detaylı bir şekilde incelenmeli. Kürt meselesinin yalnızca PKK üzerinden değil, bir halkın gerçekliği üzerinden ele alındığı haberler yapılmalı. Kürt kimliği, kültürü ve tarihine dair bilgilendirici içeriklere yer verilmeli. Çatışmalı süreçten her iki tarafın da zarar gördüğünü ortaya koyan haberler yapılmalı. Sadece bir tarafın değil, asker anneleri, barış anneleri, çocuğu cezaevinde ya da dağda olan ailelerin de sesi duyulmalı. İnsan hakları ihlallerini görünür kılan haberler hazırlanmalı.

Çatışmaların çözümüne yönelik daha önceki barış süreçlerinden dersler çıkaran analizler yapılmalı. Başarısızlık nedenleri, yapılan hatalar ve geleceğe yönelik çözüm önerileri tartışılmalı. Medyanın kullandığı dil ötekileştirici değil, çözüm odaklı olmalı.

Farklı kesimlerin bir araya gelerek çözüm üretmesine katkı sağlayan diyalog odaklı haberlere yer verilmeli. Siyasi aktörler, akademisyenler, aktivistler ve mağdur yakınları ile yapılan söyleşilerle mesele derinlemesine ele alınmalı.