Gazeteci Hakan Akgün: "Böylesi bir felakete daha önce tanıklık etmemiştim"
Röportaj: Ümmü Gülsüm Dural
Türkiye, yüzyılın felaketi olarak adlandırılan Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsıldı. İlki 7,7 ikincisi 7,6 büyüklüğündeki deprem 11 ilde büyük yıkım oluşturdu.Tüm kurum ve kuruluşların seferber olduğu depremde, kamuya doğru bilgiyi aktarmak için günlerce sahada çalışan Milliyet Gazetesi muhabiri Hakan Akgün ile deprem bölgesine dair röportaj yaptık.
Kendinizden bahseder misiniz?
1992 yılında Karadeniz Ereğli’de doğdum. Ege Üniversitesi’nde gazetecilik okurken başladığım yaklaşık 8 yıllık foto muhabirliği kariyerime bugün dia images foto muhabiri olarak devam ediyorum.
'Muhabir olmak istiyorum' dediğiniz hayatınızda bir nokta var mı?
Keskin bir an yok ama ilkokul yıllarımdan itibaren gazeteciliğe olan bir merakım vardı. Sabah okula giderken gazete alır, arkadaşlarımla gündemi konuşur, akşam haber bültenlerini izlerdim mutlaka. Gazetedeki köşe yazılarını kesip saklar, televizyonda gördüğüm muhabirlerin taklidini yapardım.
Muhabir olmak sizin için neyi ifade ediyor?
Kendi adıma, gündemi belirleyen konulara en yakından tanıklık ederken, insanların haber alma hakkına destek olmak, olarak görüyorum muhabirliği.
Depremde kaç ilde görev yaptığınız?
Malatya, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay’da görev yaptım.
Bu görev size geldiğinde gitmemeyi hiç düşündünüz mü?
Böyle bir düşüncenin aksine, depremden dakikalar sonra yöneticimden deprem bölgesine gitmeyi talep ettim ve muhabir arkadaşımla birlikte çok kısa sürede yola çıktık. Eğer o gece yola çıkmayıp İstanbul’da kalsaydım kendimi çok kötü hissederdim. Gazeteciliğe gerçekten gönül vermiş herkesin de böyle hissedeceğini düşünüyorum.
Yıkımı bize tarif edebilir misiniz?
Deprem bölgesinde ilk ulaştığım yer Malatya’ydı ve korkunç bir manzarayla karşılaşmıştım. Tarifi zor olsa da yıkımın boyutlarını çevremdekilere anlatabiliyordum. Günler sonra Hatay’ın merkezine, Antakya’ya gittiğimde ise artık tarifi imkansız bir yıkımla karşı karşıya kalmıştım. Yıkımı yalnızca “Antakya artık yok” olarak ifade ediyordum.
Yıkım tamamıyla çok etkileyici ve kötüydü. Şu kareyi hiç unutamam dediğiniz kare hangisiydi?
Enkazların başındayken, binlerce insanın öldüğü gerçeğiyle çok fazla yüzleşemiyordum. Yok olup gidenlerin, paramparça olanların yalnızca tuğla ve çimentodan ibaret bu yapılar olduğunu düşünüyordum anlamsız bir şekilde. Ta ki, depremde hayatını kaybedenlerin defnedildiği mezarlıklara gidene kadar. Onlarca cenaze zamanla yarışırcasına defnediliyordu. Birkaç gün öncesine kadar bizler gibi sevinçleri,üzüntüleri, hayalleri olan insanlar, mezar taşları dahi olmadan, tahtadan birer sayıya dönüşmüştü. Tam da böylesi bir anda, sayıların yazılı olduğu tahtaların üzerine konan güvercinler beni çok etkilemişti.
Yıkım süreci sonrası deprem bölgelerine tekrar gittiniz mi?
İlk günden itibaren 21 gün boyunca deprem bölgesinde görev yaptım. Daha sonra İstanbul’a döndüm. Birkaç günün ardından tekrardan deprem bölgesine geldim ve hâlâ bölgede görev yapmaktayım.
Daha önce afet muhabirliği yapmış mıydınız? Neydi?
Maden kazalarında, yangınlarda, depremlerde ve sel yaşanan bölgelerde görev yaptım.
Diğerlerinden bu felaketi ayıran neydi?
Bu deprem felaketi elbette daha önce görev yaptığım afetlerden farklıydı. Gazetecilik mesleğine yıllarını vermiş meslek büyüklerim gibi ben de çok fazla noktada, çok fazla sayıda insanın hayatını etkileyen böylesi bir felakete hiç tanıklık etmemiştim.