İletişim fakültelerinde kadın akademisyenler çoğunlukta
06.01.2020 15:50

İletişim fakültelerinde kadın akademisyenler çoğunlukta


Haber Üsküdar - Ömer Karaoğlu

Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) istatistiklerine göre, Türkiye’deki iletişim fakültelerindeki kadın akademisyenlerin sayısı erkek akademisyenlerden daha fazla. Dekanların yüzde 70’i ise erkek akademisyenlerden oluşuyor.

YÖK’ün web sayfasında yer alan istatistikler iletişim fakültelerine ilişkin dikkat çekici bilgiler içeriyor. Cinsiyet dağılımları açısından kadın akademisyenlerin çoğunlukta olduğu iletişim fakültelerinde, kadın dekan sayısı ise erkek dekanların üçte biri oranında. Bölüm bazında bakıldığında, kadın akademisyenler Görsel İletişim Tasarımı, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümlerinde çoğunluğu teşkil ediyor. Gazetecilik ile Radyo, Televizyon ve Sinema bölümlerinde ise erkek akademisyenler çoğunlukta. 

Kadın akademisyenlerin en çok Dr. Öğretim Üyesi (eski adıyla yardımcı doçent) kadrolarında bulunduğu görülüyor. Doçent ve Profesör kadrolarında da kadın akademisyenler erkekleri sayıca geçmiş durumda. Erkek akademisyenler öğretim görevlisi ile araştırma görevlisi kadrolarında çoğunluğu oluşturuyor.

İletişim fakültelerinde kadın akademisyenlerin fazlalılığı hakkında değerlendirmelerde bulunan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Özge Uğurlu, kadınların akademide kendilerine daha kolay yer bulabildiklerini söylüyor: “Sonuçta bilim yapıyoruz, bilimsel birtakım bilgilere dayandırmaya çalışıyoruz her şeyi, dolayısıyla akademisyen olmak, bilim icra etmek, okumak, araştırmak bunun da bir cinsiyeti yoktur diye düşünüyorum. Benim temelde şöyle bir argümanım var. Ben mesleklerin, alanların ya da yapılan bir işin cinsiyet temeline dayandırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kadının yaptığı her şeyi erkeğin, erkeğin yaptığı her şeyi de kadının yapabileceğini düşünüyorum” diyor.

İletişim fakültelerinde ve özellikle de halkla ilişkiler ve reklamcılık alanlarında kadın akademisyenlerin sayıca fazla olmalarını da değerlendiren Üsküdar Dr. Öğretim Üyesi Özge Uğurlu, “Tam olarak sebebini bilmek mümkün değil, ama bölüm olarak daha çok feminen bir bölüm gibi duruyoruz. Tabii ki de bu bizim istediğimiz bir durum değil. Bizim alanımız her cinsiyetten insanın çok rahatlıkla yapabileceği bir meslek ve alan. Dışarıdan bakış açısı da hep bu yönde, halkla ilişkiler sanki kadınlara yönelik bir işmiş, kadınların yapabileceği bir meslekmiş gibi gözüküyor ama öğrencilerimize baktığımızda çok iyi erkek öğrencilerimiz var, bu işi çok iyi yapan birçok erkek akademisyen de var. Halkla ilişkiler bölümüne karşı böyle bir bakış açısının olmasını kaygıyla izliyoruz. Yaygın bir kanı var, halkla ilişkilerci kadın olmak zorunda gibi, aslında bu bizim en çok karşısında durduğumuz meselelerden bir tanesi, halkla ilişkiler bir danışma birimi değildir, illa prezantabl olmak, iyi gözükmek, imaj biçmek değildir. Tabii ki de bunları da kapsayan bir meslek, ama çok daha felsefesi olan, disipliner bir alanız. Ben bu konunun tam olarak sebebini bilmemekle birlikte şu şekilde yorumluyorum, dışarıdan bakış açısı, alanı tanımayan, alanı tam olarak bilmeyen insanların bakış açısı ve yanlış bir bakış açısı olarak değerlendiriyorum. Sokaktaki insana sorduğunuzda, halkla ilişkiler nedir dediğinizde herkesin kafasında çok benzer şeyler oluşuyor, tanıtım yapar, iyi gözükmek zorundadır, şıkır şıkır olmak zorundadır, dolayısıyla bu imajlar da hep estetik bir kadın imajına insanları yönlendiriyor, ama aksine bir erkeğin de çok başarılı halkla ilişkilerci olabileceğini düşünüyorum” dedi.

İletişim dekanlarının yüzde 70’i erkek, 3’te biri vekil

Türkiye’de, henüz öğrenci almayan Karabük Üniversitesi Türker İnanoğlu İletişim Fakültesi de dahil olmak üzere 61 iletişim fakültesi bulunuyor. Bu sayıya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yer alan Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi, Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi, Lefke Avrupa Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Kırgızistan Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi de eklenince sayı 67’ye ulaşıyor. ÖSYM üzerinden öğrenci alan bu 66 iletişim fakültesinden 45’inde (%68) dekanlık görevi erkek akademisyenler, 21’inde (%22) de kadın akademisyenler tarafından yürütülüyor. Devlet üniversitelerindeki iletişim fakültelerinde erkek dekan oranı (%71) vakıf üniversiteleri iletişim fakültelerindeki erkek dekan oranından (%62) daha fazla.  

2016 yılında yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında fakültelerdeki tüm dekanlar istifa ettirilmiş ve ardından bütün dekanlar vekil olarak atanmıştı. Aradan geçen 3 yıla rağmen iletişim fakültelerindeki vekil dekan sorununun hâlâ devam ettiği de gözleniyor. Mevcut durumda 66 iletişim fakültesinden 22’si (%37) vekil dekanlar tarafından yönetiliyor. 

İletişim fakülteleri dekanlarının özgeçmişleri incelendiğinde ise 26 fakültenin dekanının iletişim alanında herhangi bir eğitim almadığı görülüyor. Alan dışından dekanı bulunan iletişim fakültelerinin genelde devlet üniversitelerinde (21 fakülte) ve Anadolu’da yeni açılan fakülteler olduğu görülüyor.

Prof. Dr. Nazife Güngör: “Doğru olan, iletişim alanında eğitim görmüş kişilerin dekan olmasıdır”

İletişim fakültelerinde başka alanlardan akademisyenlerin dekan olmaları konusunu değerlendiren Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, “Bu konuyu Türkiye’nin akademik camiasıyla çok fazla bağlantı kurmadan yorumlamak gerekiyor. Bu durum genelde üniversitelerin iç dinamikleriyle ilgili. Tabii ki doğru olan ve ideal olan, iletişim fakültelerinde iletişim alanında eğitim görmüş, o alanda yetişmiş, bütün akademik çalışmalarını iletişim alanında yapmış olanların yönetim görevlerine gelmesidir. Sadece dekanlıkta değil, dekan yardımcılığı, bölüm başkanlığı gibi bütün yönetim görevlerini o alanda yetişmiş olanların yapması gerekir, çünkü bu işin müfredatı var, eğitim öğretimin planlanması var. Eğer bir yönetici alanı çok iyi bilmiyorsa, çekirdekten yetişmemişse eğitim öğretim planlamasını çok doğru yapamayabilir. Bu nedenlerden ötürü, alanlarında yetişmiş olanların eğitim öğretim planlamasında, koordinasyonda, yönetimde görev almaları gerekir. Bu ideale ulaşmak lazım, demek ki birtakım aksamalar var. Bu aksamalar üniversitelerin iç dinamiklerinden kaynaklanıyor, bir an önce bu süreçlerin çözülmesi lazım. Bu bir sorundur, bir aksaklıktır. Bu sorunları üniversitelerin çözmesi lazım” dedi.

İletişim fakültelerinde erkek dekan sayısının daha fazla olması konusunu da değerlendiren Prof. Dr. Nazife Güngör, “Bu oranlar her şeyi ifade etmiyor. Türkiye koşullarına baktığımızda aslında fena bir oran değil. Akademik camiada aslında yönetimde olmak veya olmamak aslında çok da önemli değil. Bence bir akademisyen için önemli olan akademik çalışmalar yapmaktır. Fakülteleri kimin yönettiği değil, fakültelerde kimin bilim ürettiği önemlidir. Bilim üretenlerin çoğunluğu kadınsa bence Türkiye’nin akademik camiası önemli bir noktaya gelmiş demektir. Çünkü akademik camiada asıl olan akademisyenliktir, yöneticilik değildir, bunun için de bilimsel anlamda erkek ve kadın akademisyenlerin çalışmaları araştırılmalıdır” dedi.

Dr. Özge Uğurlu: “Kadınların erkekleri yönetebilme becerisine sahip olmadıklarına dair önyargı var”

İletişim fakültelerinde genelde erkek akademisyenlerin dekan olduklarına ilişkin değerlendirme yapan Dr. Öğr. Üyesi Özge Uğurlu, “Bu konu Türkiye’de kadına bakış açısıyla alakalı bir konu. Yaşadığımız kültür, geleneksel bir kültür ve bu kültür içerisinde kadınların erkekleri yönetebilme becerisine sahip olmadıklarına dair bir önyargı var. Ben geçmişte örgüt psikolojisi ve örgütsel davranış gibi alanlarda çalıştım, kurumların içerisine girdiğimizde, kadınlar çok daha duygusal, doğru karar veremeyen, duygularına yenik düşebilen ya da stratejik kararlarda yer bulamayacaklarmış gibi algılanıyor, bu da hatalı ve yanlış bir bakış açısı. Kadınlar, özellikle de önemli kararlar alınacağı zaman geri planda olması gereken bir cinsiyetmiş gibi algılanıyor. Bunun elbette ki bir yansıması da kurumlarda oluyor. Kurumlar da elbette ki bu kültürün bir parçası, ben buna dayandırıyorum. Aileden başlayıp kız çocuğuna onu yapma, bunu yapamazsın, böyle kararlar veremezsin, bu saatte sokağa çıkamazsın gibi birtakım dayatmalarla çocuğun kendini geliştirmesi ve stratejik noktalarda olması engelleniyor. Her zaman kız çocuğuna verilen bebek ya da evde yemek pişirmesi için gereken tabak çanak gibi şeyler, bunlar kadını evin içerisine iten unsurlar” şeklinde konuştu.