Araştırmacı gazetecilik zorlu bir süreçten geçiyor
Araştırmacı gazeteciliğin serüveni.
Haber Üsküdar – Özge Aksu
Öfkeyi harekete geçirme, gizli olanı gün yüzüne çıkarma, toplumu hem bilgilendirme hem de harekete geçirme gibi pek çok amacı olan araştırmacı gazeteciliğin Türkiye’deki serüvenini araştırdık.
Akademik kaynaklar Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin ilk örneği olarak Uğur Mumcu ile Altan Öymen’in 1975 yılında ANKA haber ajansı için yaptıkları hayali ihracat yolsuzluğu haberlerini gösteriyor. Mumcu ve Öymen bu haberler nedeniyle dava edilince, bütün haberleri Mobilya Dosyası isimli kitapta yayımlıyorlar ve mahkemeye kanıt olarak bu kitabı sunuyorlar.
Uğur Mumcu Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin en önemli ismi olarak kabul ediliyor. 1980'li yıllarda Cumhuriyet gazetesinde yaptığı önemli haberlerle kamuoyunda büyük yankı yaratıyor. Araştırmacı gazetecilik ürünü haberlerinden oluşan kitapları peş peşe yayımlıyor. 1981 yılında Silah Kaçakçılığı ve Terör, 1982 yılında Ağca Dosyası, 1984 yılında Papa, Mafya, Ağca, 1987 yılında ise büyük gürültü koparan Rabıta isimli kitabını yayımlıyor.
1990’lı yıllarda özel televizyonlar araştırmacı televizyon gazeteciliğine kapı aralıyor. Bu yıllarda özellikle Uğur Dündar ve Haluk Şahin’in birlikte hazırladıkları Arena programı adından sıkça söz ettiriyor.
İlk araştırmacı gazetecilik ödülü Enis Berberoğlu’nun
Türkiye’de araştırmacı gazetecilik ödülleri 1998 yılından itibaren verilmeye başlandı. Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından verilmeye başlanan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’nü ilk alan gazeteci Hürriyet gazetesinden Enis Berberoğlu oldu. Berberoğlu, “Susurluk, 20 Yıllık Domino Oyunu” isimli araştırmacı gazetecilik ürünü kitabıyla bu ödülü aldı.
Ödülü 1999 yılında Yalçın Bayer, 2001 yılında Adnan Keskin, 2002 yılında Faruk Bildirici, 2003 yılında Işık Kansu, 2005 yılında Ertuğrul Mavioğlu, 2006 yılında Nedim Şener, 2007 yılında Emine Kaplan, 2008 yılında Bahadır Selim Dilek, 2009 yılında Aykut Küçükkaya, 2010 yılında Fırat Kozok, 2011 yılında Soner Arıkanoğlu, 2012 yılında Ferit Demir, 2013 yılında Hasan Akbaş, 2014 yılında Uğur Koç, 2015 yılında İlker Akgüngör, 2016 yılında Pelin Ünker, 2017 yılında Çiğdem Toker, 2018 yılında Alican Uludağ, 2019 yılında Seyhan Avşar, 2020 yılında Murat Ağırel kazandı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de 1999 yılından itibaren “araştırma” kategorisinde başarı ödülü vermeye başladı. Son yıllarda bu ödülü kazanan gazeteciler şöyle sıralanıyor: Zehra Özdilek (2020), Leyla Kılıç (2019), İlker Akgüngör (2018), Gülistan Alagöz (2017), Gizem Coşkunarda (2016), Selahattin Sevi (2015).
Dava edilmeyen araştırmacı gazeteci olur mu?
Araştırmacı gazeteci kimliği ile tanınan gazeteciler son yıllarda yaptıkları haberler nedeniyle sık sık mahkemelerde yaptıkları haberleri savunmak durumunda kalıyorlar. Türkiye’den Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’na üye tek gazeteci olan Pelin Ünker, Cumhuriyet gazetesindeyken yaptığı sızıntı belgeler olan Cennet Belgeleri’ne dayalı haberler yapması nedeniyle “iftira ve hakaret” suçlamasıyla dava edildi. Ünker bu davada zaman aşımı gerekçe gösterilerek beraat etti. Pelin Ünker’e karşı açılan bir başka tazminat davası ise mahkeme tarafından reddedildi.
Araştırmacı gazeteci Çiğdem Toker, 2017 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Tasarruf istiyorsanız metro ihalelerine bakın” başlıklı yazısı nedeniyle dava edildi. Bu dava, davayı açan şirketin avukatı duruşmalara katılmayınca düşürüldü. Çiğdem Toker’e bir başka dava ise yine 2017 yılında yayımlanan “Rusya’ya domatesler de Bayburt’tan” başlıklı yazısı nedeniyle açıldı. Bu dava da 2020 yılında reddedildi.
Sade Vatandaş: “İçinde bulunduğumuz durum bizi oto-sansür yapmaya itiyor”
Mehmet Güzel Koyuncu’ya ilk olarak Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin neden gelişemediğini sorduk. Bize, “Araştırmacı gazetecilik iki sebepten gelişmiyor. İlki, araştırmacı gazeteciliğin konuları itibarıyla iktidar tarafından cezalandırılması yani basının baskı altına alınması, diğeri ise araştırmacı gazetecilik faaliyetlerinin ekonomik olarak finanse edilememesi diye düşünüyorum” dedi.
İşiniz gereği bu kadar açık sözlü ve cesur olmak sizi korkutuyor mu diye sorduk. “Beni korkutmuyor, zaten istediğimiz kadar cesur olamıyoruz çünkü yaptığımız iş yargı gücü kullanılarak sürekli cezalandırılıyor. Bu dediğiniz sıfatlar gazetecilere ait gözükse de gerçek anlamda böyle olamıyoruz. İçinde bulunduğumuz durum bizi oto-sansür yapmaya itiyor. Bu duruma son vermenin yine açık sözlü ve cesur olmaktan geçtiğine inanıyorum. Biz gazeteciler cezalandırıldıkça mesleğimize daha büyük bir aşkla sarılmaya devam ediyoruz.”
Geçtiğimiz günlerde gözaltına alınmıştınız, ardından ev hapsi verildi. Yaşadığınız bu olaylar mesleğinize bakışınızı değiştirdi mi diye sorduk. Mehmet Güzel Koyuncu, “Yaşadığımız olaylar bakış açımı değiştirmedi ancak sokakta karşılaştığımız bazı insanlar değişime olan inancımı azaltıyor. Eğitimsiz toplumların, sesi güçlü çıkan liderlere itaat etmesi sadece bizim toplumumuzda değil, dünya üzerinde de yaşamış bütün toplumlarda vardır ve hep olacaktır. Bizim asıl mücadelemiz bu olmalı, eğitilmiş bir toplum yaratmak. Benim üzerime düşen görev sokağın sesini iktidara duyurup farkındalığı artırmak, bugünlerin yaşayan hafızalarını oluşturmak denebilir. Bu nedenle mesleğimden asla vazgeçmem, bu sorunların düzelmesi için yeni yöntem ve yollar yaratmamız gerekebilir.”