7. Uluslararası İletişim Günleri
Haber Üsküdar - Melisa Duygun, Helen Sarıgül ve Melda Gerz
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen "7. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda İletişim Eğitimi" sempozyumu, açılış konuşmaları ve ana konuşmacıların yer aldığı 21 Ekim'de sabah oturumuyla başladı.
Sempozyumun açılış konuşmalarını İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör ile Üsküdar Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka yaptı. Açılış konuşmalarının ardından, Doç. Dr. Feride Zeynep Güder'in moderatörlüğünde davetli konuşmacılar Prof. Dr. Erik Knudsen, Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu ve Doç. Dr. Salvatore Scifo birer konuşma yaptı.
Prof. Dr. Nazife Güngör: "Dijital çağın evrimsel değil devrimsel olduğunu gördük"
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, pandemi sürecinde birden bire online eğitime geçmek zorunda kaldıklarını ifade etti ve "Online eğitime geçtiğimizde ise dijital çağın evrimsel değil devrimsel olduğunu gördük" dedi. Sempozyum teması olan dijital çağda iletişim eğitimi konusunu pandemi süreci öncesinde belirlediklerini söyleyen Güngör, konuşmasında şunları belirtti: "Salgın bir anda yayıldı ve hayatımızın içine dahil oldu. Kuşak farklılıklarını konuşuyorduk. Z kuşağından, onların tavır ve davranışlarından söz ediyorduk. Dijital teknolojilerin bireyi ve toplumu farklılaştırmasından bahsediyorduk. Toplum üzerinde, kültür üzerinde hayatın her alanında yarattığı etkiden bahsediyorduk, ancak bir anda hayatın içerisine öyle bir dalış yaptı ki, biz bütün hayat tarzımızı, eğitimden ev içi hayatına kadar dijital teknolojiye göre değiştirmeye başladık. İletişim eğitimi veren kurumlar olarak dijital çağın dokunuşlarını çok daha fazla hissediyoruz. Çünkü bizim vermekte olduğumuz iletişim eğitimi insan yetiştirmeyi amaçlıyor. Hedeflerimizin tam merkezinde aslında teknoloji yer alıyor. Öncelikle medya sektörüne insan yetiştiriyoruz ve medya sektörünün hızla evrilişine tanık oluyoruz." Bugün gelinen noktada artık sanal dünyanın hâkim olduğu bir medya sektörü ile karşı karşıya olduğumuzu vurgulayan Prof. Dr. Nazife Güngör, çalışma tarzı, mesleğin formatı, mesleğin yapılış biçimi değişince, sektörde çalışacakların yetiştirme tarzının da değişmesi gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Mehmet Zelka: "Çocuklarınızı yaşadığınız çağa göre değil yaşayacakları çağa göre yetiştirin"
Açılışta bir konuşma da Üsküdar Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka yaptı. Prof. Zelka, her zamankinden daha hızlı değişen dünyada dijital dönüşümün günümüzün en dikkat çekici konularından birini oluşturduğunu iifade etti. 90’lı yıllardan itibaren gerçekleştirilmeye çalışılan dijitalleşme için dünyada 2019 yılında yapılan harcamalar toplamının 1,25 trilyon dolar iken 2022 yılında 2,2 trilyona çıkmasının beklendiğini vurguladı. Prof. Dr. Mehmet Zelka konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu rakamlar dijitalleşmenin öneminin ciddi bir göstergesi olarak ifade edilebilir. Bununla birlikte yaşanmakta olan pandemi süreci dijitalleşmenin hayatımızda ne kadar geniş bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Bu sürecin başlangıcında biz üniversite olarak alt yapımızın fevkalade bir yapıya sahip olmasına rağmen 500 bin dolarlık ek bir yatırım yapma ihtiyacı hissettik. Dijital teknolojilerin hızla geliştiği ve günümüz teknolojisinin kısa süre içerisinde eski sayılmaya başlandığı bir dönemde eğitimin her alanında dönüşümü gerçekleştirmesi kaçınılmazdır. Bu dönüşümün ruhunu yakalamak, iletişim bilimleri açısından da oldukça önemlidir. Bu nedenle iletişim eğitiminde de gelecekteki gelişmeler dikkate alınmak süratiyle programların oluşturulması gerekir. Meşhur bir özdeyişte de ifade edildiği gibi, çocuklarınızı yaşadığınız çağa göre değil, yaşayacakları çağa göre yetiştirin. Bugün Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin yedincisini düzenlemekte olduğu Uluslararası İletişim Günleri'nin bu yılki ana başlığının Dijital Çağda İletişim Eğitimi olması da oldukça önemli ve manidar olmuştur."
Prof. Dr. Erik Knudsen: "Film yapımcılığında en büyük zorluk, asıl sesi bulmaktır"
Semppzyumun ana konuşmacılarından Prof. Dr. Erik Knudsen, film yapımcısı, prodüktör ve araştırmacı olarak deneyimlerini aktardı. Knudsen konuşmasına şöyle başladı: "Dijital çağda bizlerin kişisel tavrı, kişisel sesi nasıl olabilir? Özellikle film yapımcılığında kendi kişisel tavrımızı nasıl bulacağız? Buradaki asıl soru şu, bütün araştırmalar, fonlamalar, uluslararası organizasyonlar düşünüldüğünde kendi yaratıcı ilgimizi, yaratıcı dürtümüzü nasıl kullanacağız ve bu karşılaştığımız küresel zorluklarla nasıl baş edeceğiz? Mesela Birleşmiş Milletler bu organizasyonlardan bir tanesi. Elbette burada kendi alanım olan film yapımcılığından bahsedebilirim. Burada en büyük zorluklardan bir tanesi ‘asıl ses’i bulmaktır." Film yapımında kişisel ifadenin bulunmasının hem ekonomik hem de sosyal etkilere bağlı olduğunu belirten Erik Knudsen, bu durumun bir yandan da kişisel gelişimi etkilediğini vurguladı. Prof. Dr. Erik Knudsen konuşmasını şöyle sürdürdü: "Analogdan dijitale geçtiğimiz için kendimi şanslı hissediyorum, çünkü bu durum kendi filmimi nasıl yaptığımı hem teorik hem eleştirel olarak bunu nasıl yansıtacağımı da etkiliyor. Film uygulamalarının ve pratiğinin kendisi de değişiyor. Aynı zamanda film yapımcılığındaki roller de değişiyor. Teknolojiden ileri gelen bu değişikliklerle birlikte tüm prodüksiyon süreci ve film yapımcılığı içerisindeki temel yazın da değişiyor.” Film yapımcılığında bağımsızlık ve bireyselliğin önemine de değinen Prof. Knudsen, “İnsan sosyal bir varlıktır ve hep ötekinden etkilenir, başkasının memnuniyeti için çalışır. Başkasının hoşuna gidebilecek ve onayını alacak işler yapmak ister. Bu nedenle insanları cesaretlendirmemiz lazım, kişisel hikayelerini anlatmaktan korkmaz hale getirmemiz lazım" dedi.
“Film yapımcılığı insanların iyileşmesi için rol oynayabilir"
İnsanın anlam arayışında film yapımcılığı ve öykü anlatıcılığının çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Erik Knudsen, "film yapımcılığı ve hikâye anlatıcılığı insanların iyileşmesi için çok büyük rol oynayabilir. İnsanların yaşamlarında olmak istedikleri yerlere ulaşabilmeleri için yardımcı olabilir. İnsanlar bir şeylere inanmak istiyor ve hikâye anlatıcılığındaki rol gerçekten çok kritik. En önemli noktalardan biri de özellikle zengin ve varlıklı dünyalarda gençler arasındaki anlam yoksunluğu. İnsanlar materyal anlamda her şeye sahip ama anlamsızlık ve mutsuzluk içinde ne yazık ki. İnanç eksikliği, zihinsel hastalık ve problemlerin artması, intihar teşebbüsleri; bunların tümü birbiriyle çok ilişkili. Film yapımcılığını ve hikâye anlatıcılığını kullanarak insanlara yaşamlarında bir anlam bulmaları için yardımcı olabiliriz” dedi.
Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu: "Hızla değişen bu dünyada vereceğimiz eğitimin ne olması gerektiğini düşünmek zorundayız"
Sempozyumun ana konuşmacılarından Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, dijital çağda iletişim eğitiminin geleceği hakkında düşünmek zorunda olduklarını ifade etti. Nalçaoğlu, "Otuz yıla aşkın iletişim eğitiminin içinde birisi olarak, bu kadar hızlı değişen bir dünyada, özellikle dijital transformasyon dünyasında diyeyim, vereceğimiz eğitimin ne olması gerektiğini çok düşünüyorum. Tabii ki otuz yılın şansıyla, geçmişe bakma fırsatımız oluyor. Nelerin yapıldığını nelerin yapılamadığını görme fırsatımız oluyor. Bütün bu perspektifin içerisinde, bugün iletişim eğitimcileri olarak yol ayrımında olduğumuzu açıkçası düşünüyorum, bu yol ayrımı şöyle bir şey, ya her şeyi olduğu gibi bırakacağız ya da stratejik bir karar alıp, vermeye devam ettiğimiz eğitim hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapacağız. Bu eğitime yeni bir yol vermek için çaba harcayacağız" dedi.
"Asıl yaptığımız şey, içerik üretmeyi öğretiyoruz öğrencilerimize"
Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: "İletişimciler olarak bir şeyleri anlama, analiz etme, eleştirme eğitimi veriyoruz. Bu, işin kavramsal, tarihsel boyutunu öğrencilere aktarmak diye açıklanabilir. Fakat asıl yaptığımız şey, içerik üretmeyi öğretiyoruz öğrencilerimize. Yani hikaye anlatmayı öğretiyoruz, iletişim yönetimi eğitimi veriyoruz. Bu hikayelerin nasıl yönetileceği konusunda da iletişim tasarımı eğitimi veriyoruz. Bu üç şeyin, teknoloji dünyası nereye giderse gitsin, değişmeyeceğinin kanaatindeyim ben." Konuşmasında dijitalleşme kavramını da tanımlayan Prof. Nalçaoğlu, "Dijitalleşme, hayatın temsilerinin giderek artan bir hızda, sürekli değil kesikli araçlarla hayatın her alanını geri döndürülemez ve yıkıcı şekilde yeniden yapılandırmasıdır" dedi.
"Bilimsel disiplinlerin bilgiyi üretme, saklama ve yaygınlaştırma biçimlerinin teknik olarak dönüştüğünü görüyoruz"
Konuşmasında sosyal bilimler alanındaki dönüşümlere de değinen Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu şunları söyledi: "Bilimin nihai amacı aynı kalsa da, bilimsel disiplinlerin bilgiyi üretme, saklama ve yaygınlaştırma biçimlerinin teknik olarak dönüştüğünü görüyoruz. Sosyal bilim alanlarına baktığımızda da daha ilginç, daha radikal, dönüşümle karşılaşıyoruz. Hayatın dijitalleşmesinin sosyal bilimin konusunu, insan ilişkilerini, aslında dijitale taşıması sonucunda doğrudan sosyal bilimlerin nesnesini ve konusunu değiştirmesi gibi bir sonuç doğurdu diyebiliriz. Bu sözünü ettiğim sosyal bilimlerin konusundaki dönüşümün en belirgin göstergesi, insanlara dair verilerin insanların isteğiyle değil, istemsiz olarak türemesi, biriktirilmesi ve paylaşılması demek. Bunun yanı sıra sosyal bilimlerin eş zamanlı olarak, doğa bilimleri gibi bilgiyi üretme, saklama ve yayma etkinliklerinin dönüştüğünü de görüyoruz. Kabaca toparlarsak, bu dönüşüm, içinde bulunduğumuz disiplinlerin konu bütünlüğü baskısından kurtulmasını sağlıyor diyebilirim. Aslında bu kurtulmanın en güzel kanıtı sık aralıklarla doğan disiplinler ve alt disiplinler olarak karşımıza çıkıyor. Buna bağlı olarak çok disiplinli araştırma sorularının gündeme geldiğini görüyoruz."
Konuşmasında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim fakültesi bünyesinde kurdukları alt-lab hakkında da bilgi veren Halil Nalçaoğlu, alt-lab'ın fikir, proje, ürün dizilesine göre çalışan, farklı disiplinlerden gelen kullanıcılarına fiziki mekan, teknolojik alt yapı sunan bir mekan olduğunu söyledi. Nalçaoğlu, "Şu an faaliyetini sürdürüyor. Amacı mühendisi de, işletmecisini de bir fikir ve proje etrafında bir araya getirmek ve konuşturmak, gerçekten de bunun önem farz ettiğini düşünüyorum. Hepimizi bir araya getiriyor, aynı masa, aynı proje etrafında bir masaya oturduğunuz zaman aslında ortak vizyonda buluşabildiğinizi de görüyorsunuz. Laboratuvarımız çok genç ve yükselen teknolojileri kullanan, kullanmayı öğreten bir alan" dedi.
Doç Dr. Salvatore Scifo: "Pandemi sayesinde insanların neler yaşadığını daha çabuk öğrenme imkanına sahip olduk"
Sempozyumun bir diğer ana konuşmacısı olan, İngitere'nin Bournemouth Üniversitesi’nden Doç. Dr. Salvatore Scifo da medya ve iletişim eğitimindeki dönüşümlerden söz etti. Scifo şunları söyledi: “Pandemi sayesinde insanların neler yaşadığını videolar, çevrim içi mesajlar, karikatürlerle daha çabuk öğrenme imkânına sahip olduk. Bu sayede de müfredat değişti ve zenginleşti. Ayrıca bu sayede insanların iletişim ağları gelişti, daha farklı uzmanlara, konuşmacılara küresel bir ağ üzerinden ulaşabildiler. Ekran üzerinden yapılan bu eğitimler, zihniyet değişikliği sağladı. Sınıf, kampüs mantığını unutarak öğrenme tasarımının ortak paylaşımı önem kazandı. Dinamik uygulamalarla ve karşılıklı paylaşımlarla eğitimde yeni bir sistem tasarımı gerçekleşti.
"Pandemi sonrası üniversite kavramı ortaya çıktı"
Bu süreçte "pandemi sonrası üniversite" kavramının ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Salvatore Scifo, dijital ortamda eşitsizliklerin ve yetersizliklerin o kadar da güçlü olmadıklarının ortaya çıktığını vurguladı. Scifo, Ayrıştırma, Demokratikleştir ve Çeşitlendir (Decolonize, Democratize-Diversify) şeklindeki eğitim amaçlarının meydana getirdiği 3D pedogojisi ile Birleşmiş Milletler'in Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin küresel bilgi ağlarını ve açık bilgi depolarını üniversitelerde ve dışında da tekrardan tasarlama imkânı bulunduğunu ve öğrenme ortamlarını çeşitlendirme fırsatları doğduğunu söyledi.
Konuşmasında Türkiye’nin çok güzel bir ülke olduğuna da değinen Scifo, Sait Faik Abasıyanık’ın İngilizceye çevrilmiş A Useless Man (Lüzumsuz Adam) adlı kitabının harika bir eser olduğunu söyleyip, okumayanlara tavsiye etti.