Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen "8. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda Kriz İletişimi" sempozyumu başladı.
Haber Üsküdar - Merve Şişman ve Hazal Göksun
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen 8. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda Kriz İletişimi Sempozyumu, açılış konuşmaları ve davetli konuşmacıların yer aldığı oturum ile başladı.
Sempozyumun açılış konuşmalarını İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör ile Üsküdar Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka yaptı. Açılış konuşmalarının ardından, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sempozyum açılışında yaptığı konuşmada, kriz yönetiminin öneminden söz etti. Sempozyumun ilk davetli konuşmacısı olan Prof. Paul A. Argenti, Dr. Öğr. Üyesi Şaha Burcu Baygül Özpınar'ın moderatörlüğünde, "Crisis Communications in the Pandemic and Digital Age" başlıklı konuşma yaptı. Prof. Paul Argenti, Mart 2020'de Türkçe'ye çevrilerek yayımlanan makalesinden söz etti.
Kriz döneminde kriz iletişimi konusu ele alınıyor
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, “Sempozyum için burada olan herkesi selamlıyorum. Bu yıl 8.'sini düzenliyoruz. Bu yıl farklı başlıklarda farklı bir tema ile biraz da hem küresel düzlemde hem de Türkiye’nin genel konjonktürüne uygun olarak ana başlıklar atıyoruz. Hem iletişim dünyasındaki alanları dikkate alarak iletişim, akademik dünyasında ve iletişim sektöründe tartışılmakta olanları o yılki konuları, gündemi dikkate alıyoruz. 2020 yılından 2020 Mart ayından itibaren dünya çok ilginç bir kriz yaşamaktadır. Büyük bir salgın felaketiyle karşı kaşıya kaldı. Tabii ki sağlık felaketi yalnızca hastalık değil, dünyaya hem küresel anlamda etki yarattı. Türkiye yalnızca hastalık korkusu ile birlikte ölüm korkusuyla hayatın çok çeşitli alanlarında da etkili olduğu etkisini gösterdiği hayat başka türlü ilerlemeye başladı. Zaten son 10 yıldan beridir, hatta son 20 yıldan beri de dünya bir dijitalleşme sürecinin içerisinde. Teknolojik olarak ki biz İletişim Akademisi'nde bu süreci çok aktif biçimde tartışıyordu. Derslerimizde toplantılarımız da iletişim sektörünün, şimdi dijital teknolojilerin etkisini hemen her tarafta hissediliyordu. İletişimin bütün dokularında hissediliyordu. Ancak dünyanın bu salgın kriziyle karşı karşıya kalması ile birlikte dijital teknolojilerin hayata egemenliği, insan ve toplum yaşamının bütün dokulara nüfuz ettiğini çok canlı biçimde çok etkili biçimde hissetmeye başladı. Dolayısıyla da bu sene ki ana başlığımızın ‘Dijital Çağda Kriz İletişimi’ olarak belirledik” ifadelerine yer verdi.
“Pandemi hayatın her alanında etki ederek bir kriz ortamı oluşturdu”
Prof. Dr. Mehmet Zelka hayatın her alanına etki eden pandeminin oluşturduğu krize değinerek konuşmalarına başlıyor: “Üniversitemizin İletişim Fakültesi tarafından her yıl farklı bir temayla düzenlenen ‘Uluslararası İletişim Günleri’nin bu yıl belirlenmiş olan ana başlığı ‘Dijital Çağda Kriz İletişimi’ olmuştur. Hem iletişim alanındaki akademik çalışmaların seyri hem de küresel düzlemdeki ilgili gündem konuları dikkate alarak her yıl başka bir ana başlık altında düzenlenecek olan sempozyum, ilk yıllarda yalnızca davetli konuşmacıların katılımlarıyla düzenlendi. Son 3 yıldan beri de davetli konuşmacıların yanısıra bildiriler ile katılarak açılmıştır. 2020 yılının başlarından beri hızla yayılarak bütün dünyayı etkisi altına alan pandemi, başta iktisadi hayatına, sosyal hayatına, eğitim hayatına olmak üzere yaşanan her alanında etkili olarak bir kriz ortamı oluşturmuştur. Ortaya çıkan bu krizde, krizin gelişimi ve çözümüne yönelik bilgilerin toplumun bireyleri arasında olduğu gibi ulusal ve uluslararası düzeyde paylaşımında da iletişim önemli bir rol almıştır. Bu bakımdan sempozyumumuzun ana temasının ‘Dijital Çağda Kriz İletişimi’ olarak belirlenmiş olmasını anlamlı buluyorum. Günümüzde hayatın her alanda olduğu gibi bireysel ve sosyal alanda ve de eğitim alanında önemli fonksiyonlarıyla iletişim, bir toplumsal uyum mekanizması oluşturma, bireyler arası ilişkileri, düzenleme ve geleneklerin varlığını devam ettirme gücüne sahiptir. Şöyle ki, koronavirüs pandemi döneminde eğitim öğretmen yüz yüze verilememesi sebebiyle vicdan olarak gerçekleştirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Üniversitemiz bu süreçte eğitime hem yüz yüze hemde dijital olarak vermeyi düşünerek fi-jital sistemi geliştirmiş ve başarıyla uygulamıştır. Teknik altyapımızın oldukça güçlü olmasına rağmen yoğunluğunun herhangi bir aksaklık açmaması için 2020 yılında 500.000 dolarlık ilave yatırım yapılmış ve altyapımız daha da güçlendirilmiştir. Bu sayede Üniversitemiz krizin hemen başlarında eğitim öğretimi dijital olarak yüzde 97 oranında eğitim öğretimi aksatmadan verebilmiştir. Bu konuda üniversiteler arası değerlendirmelerde iyi uygulama örneklerinden biri olarak Üsküdar Üniversitemiz üniversiteler arası başarılı ilk yüzde 3 dilimin içinde yer almıştır. Ayrıca sadece eğitim öğretimde değil birçok ulusal ve uluslararası etkinliklerde dijital olarak gerçekleştirilmiştir. Bilimsel aktivelerde ciddi performans gösteren bunun sonucu olarakta bizi onurlandıracak sonuçlar alan İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör olmak üzere bütün akademisyenlerine, sempozyumda bildiri sunan bilim insanlarımıza emeği geçen bütün personelimize ve katılımcılarımıza teşekkür ederiz. Sempozyumun dijitalleşme, kriz iletişimi, sağlık iletişimi, kriz yönetimi ve sosyal medyanın yanı sıra halkla ilişkiler, sinema televizyon reklamcılık, habercilik gibi çok çeşitli temaları kapsayan alanlarda önemli katma değer sağlayacağı inancıyla başarılar dilerim” ifadelerine yer verdi.
“İletşim yoksa insan, insan olmaktan çıkıyor”
Kurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan iletişimin öneminden bahsederek, “Birçok konuda burda tekrar hocalarımıza ve tüm katılımcılara ve uluslararası katılımcılara teşekkür etmek istiyorum. Uluslararası katılımcılara da özellikle hoş geldiniz diliyorum yalnız şu özürümüzü beyan etmek istiyorum, onlara Türk lokumu ve Türk kebabı ikram edemiyoruz. İnşallah bir daha ki toplantı fiziksel olarak olurda o zaman türk mutfağınıda onlara ikram edebilirz . Benim diğer söylemek istediğim husus var burda, ‘bir iletişim neden önemli?’ ben psikiyatri uzmanı ve profesyoneli olarak kriz yönetiminden de birey açısından aile açısından ve toplum açısındanda krizleri tahmin edilebirlik yönünden mesleki olarak önemli bir duyarlılığımız var. Tahmin edilebilirlik çok önemli krizlerde o yönden problem ve patolojiyle uğraştığımız için krizleri, bir kriz geliyor bize onun öncüleri aslında çok önceden başlamıştır. İntihar krizi geliyor ailede boşanmayla alakalı bir kriz geliyor. Bir toplumda kültürel çatışma geliyor örneğin, İngiltere de İran terörünü bitirmekte liderlik yapan kimse şu an İngiltere’de ki lordlar kamerasındaki bir psikiyatrist. Ciddi bir liderlik yaptığı için oradaki o krizi çözmedeki desteklerinden dolayı lord unvanı verilmiş birisi. Bunun diğer bir boyutu var, insan ilişkisel bir varlık insan oğlu genetik olarak böyle yanlış yaşamaya göre kodlanmamış insanın biyolojik doğasına aykırı yalnız yaşamak. Yani bir insanı izole bıraktığınız zaman örnek bir çocuğu yalnız bıraktığınız zaman bunun litaratürde bir adı var. Vahşi çocuk vakaları mesela Ukrayna’lı oksenemya vakası var. Bunun annesi babası alkolik ormanın kenarında yaşıyorlar çocuk, 3 yaşında kayboluyor. Sonrasında kurt köpekler arasında yaşadığı ortaya çıkıyor. 10 yaşında ortaya çıkıyor. Bulunduğunda aynı köpek gibi havlıyor, köpek gibi yiyor, köpek gibi başını suya sokuyor. Aynı insanı değerler konuşmada daha hiçbir şey öğrenememiş. Ancak bu kişi 20 yaşında yürümeyi ve gerekli bilgileri öğrenebilmiştir. Bunu niye anlattığımı soracak olursak, insan iletişim varsa vardır. İletşim yoksa insan, insan olmaktan çıkıyor. Yaşadığı ortamın çocuğu oluyor. Bir çocuğun insan çocuğu olabilmesi için nörobilimin ön gördüğü gerçek bu sosyalliği yaşadığı toplumla yaşarken öğreniyor” sözlerini kullandı.
Açılış konuşmasının devamında “Pandemi ve Dijital Çağda Kriz İletişimi” sunumuyla Dartmouth Üniversitesi’nin değerli ismi Prof. Dr. Paul A. Argenti’yi dinledik.
Sunumun moderatörlüğünü yapan Dr. Öğr. Üyesi Şaha Burcu Baygül Özpınar, Prof. Dr. Argenti’den şu sözlerle bahsetti: ‘‘Pek çok üniversite ve şirkette hem öğretmenlik hem de danışmanlık görevini üstlenmiştir. Yönetim, kurumsal sorumluluk, kurumsal iletişim ve sağlık yönetimi alanlarında 1971 yılından beri çalışıyor. Japonya, Finlandiya, Kolombiya, Hollanda ve Singapur’un önde gelen üniversitelerinde öğretmenlik yapmış önemli bir kişi. 1981’den bu yana Tuck School’da öğretmenlik görevini yürütmekte. Özellikle liderlik ve stratejik etki alanında çalışmakta. Kurumsal iletişim de dahil pek çok alanda kitaplar yazmış. Aynı zamanda birçok makale ve blogları yayınlanmakta. Televizyonda yönetim, iletişim ve itibar konusunda konuşmalar yapmakta. Halka İlişkiler alanında yazdıklarıyla ödül almış değerli bir isimdir.’’
Prof. Dr. Paul A. Argentı: ‘‘Pandeminin bizlere ne gibi krizler yaratacağı hakkında bir makale yazmak istedim’’
Kriz iletişimi üzerinde yıllardır çalıştığını dile getirerek yazdığı makalelerinden bahsederek konuşmasına giriş yapan Prof. Dr. Paul A. Argenti; ‘‘İlk makalem kriz yönetimi hakkında ve yıllar önce yayınlanmıştı. En çok bilinen makalem ‘Harvard Business Review’ de 11 Eylül sonrasında yayınladığım makalem oldu. Bu makalenin adı sadece ‘Kriz İletişimi’ydi. Makalem bu alanda olayın anlaşılabilmesi için herkesin başvurduğu makalelerden biri haline geldi. Geçen sene hayatıma pandemi girdi. Bu pandeminin bizlere ne gibi krizler yaratacağı hakkında bir makale yazmak istedim. Pandemiyle nasıl başa çıkabileceğimiz ile ilgili makalem ABD’de her yerin kapandığı hafta yayınlanmış oldu. Bu makaleyi Türkiye ile bağdaştırmaya çalışacağım. Bununla birlikte 2021’e odaklanmaya çalışacağım. ABD’de biliyorsunuz nüfusun %50’si aşı olmuş durumda. Dolayısıyla aşılama konusunda fena gitmiyoruz. Bundan dolayı da sosyal mesafe dediğimiz şey artık yavaş yavaş tarihe karışmaya başlıyor’’ ifadelerini kullandı.
‘Kriz döneminde yapabileceğiniz en önemli şey krizin ilk etabında fırsatlara odaklanabilmek olacaktır’
Kriz ve krizin fırsatlarını değerlendirebilme konusunda bilgiler veren Prof. Dr. Argenti; ’’Krizle ilgili pek çok akademik çalışma yaptım, şirketle çalıştım. Hep şu cümleyle krizi anlatmaya başlarım, krizdeki fırsatlardan bahsederim; ABD başkanı Çince’de krizin iki harfle yazıldığını bunlardan birinin tehlike diğerinin de fırsat manasını taşıdığını dile getirmekte. Dolayısıyla kriz döneminde aslında yapabileceğiniz en önemli şey krizin ilk etabında fırsatlara odaklanabilmek olacaktır. Bu alanda çalışan bir kişi olarak şöyle bir hissim var; pandemilerde dahil olmak üzere krizlerin büyük bir çoğunluğu önlenebilir şeylerdir. Krizde fırsatları nasıl değerlendireceğiz? İlk etapta kendini adapte edebilen kurumlar, örgütsel yapımlar kurmamız gerekir. Genelde şu kavramlardan bahsedilir; ilk etapta tehlikenin farkına varabilmek. Daha sonrasında bu tehlikelerin önünü alabilmek için öncelikleri belirleyebilmek çok önemli. İkinci olarak diyelim ki kötü bir şey oldu. Acaba buna tepki verebileceğimiz, bunu etkin bir şekilde ele alabileceğimiz bir kapasite bizde var mı? Maalesef kurumların birçoğu kriz yönetimi konusunda yetersiz kalıyorlar. Pandemide biz bunu çok net bir şekilde gördük. O kadar fazla hastane krizle başa çıkamadı ki, bazı hastanelerde kişisel koruyucu ekipmanların olmadığını bile gördük. Dolayısıyla ilk etapta problemin önüne geçebilmek gerekir. Eğer geçemiyorsak karşılaştığımızda nasıl tepki vereceğimiz noktasında hazırlıklı olmak çok önemli. Diyelim ki bu tehlikelerin üstünden geldik. Krizi yönetebildik. Burada ne öğrendik? Ona bakmamız gerekiyor. Şimdi covid krizi devam ediyor. Biz bu krizden ne öğrendik? Bu öğrendiğimizle daha iyi yönetici haline gelebilir miyiz? Sürekli tehlikelerle karşılaşacağız. Önünü alabilecek miyiz? Alabilirsek neler öğreneceğiz, anlayacağız? Diyelim ki önünü alamadık. Krizi nasıl yönetiyoruz? Kriz yönetiminden örgütsel olarak ne öğreniyoruz ki bir sonraki krize hazırlıklı olalım’’ sözlerini kullandı.
‘Ufak bölgesel krizlerin küresel kriz haline gelebileceğini unutmayalım’
‘Kriz iletişiminin temelleri nelerdir? Neler yapmalıyız? Neler yapmamalıyız? İletişim Stratejimiz var mı?’ gibi krizi önlemek için değerlendirilmesi gereken konulardan bahsederek konuşmasına devam eden Prof. Dr. Argenti; ‘‘Kriz yönetiminde ilk olarak anlamamız gereken şey şu; Nasıl bir itibar riskiyle karşı karşıyayız ki buna bağlı bir iletişim stratejisi geliştirebilelim. Kurumumuz şöyle bir yöntem kullanacak ve ilk etapta iki soru soracak; ‘Krizde ne yapmamamız lazım?’ veya ‘Krizde ne yapmamız lazım?’ bunu yaparken de bir iletişim stratejimiz var mı? Güçlü küresel markaların büyük ihtimalle sivil toplum kuruluşlarının hedefi haline geleceğini unutmayalım. Ama STK’larla da önemli hususlar arasında iş birliğine girebilirsek krizlerde bir adım öne geçebiliriz. Makalemde de dile getirdiğim gibi; ABD’de CDS de dediğimiz eczane zincirleri var. Tütün satmayı bıraktılar. Ciddi bir maliyete tekabül etti fakat kendilerini sağlık şirketi olarak piyasada kendilerine yer edinmeye çalıştılar. Ufak bölgesel krizlerin küresel kriz haline gelebileceğini unutmayalım. Küresel çaplı krizlere odaklanmamız gerekecektir. Mesele sadece iletişim meselesi değil eyleme de geçmemiz gerekiyor. Yeniden güven tesis etmek için. Sözlerle değil eylemlerle yapabilirsiniz. Çünkü eyleme geçmeden dile getirilen sözlerin bir manası olmayacaktır. Fırtına kapıya dayandığında doğru iletişim stratejisi geliştirmek gerekiyor’’ ifadelerini kullandı.
‘Problemi çözerken uzun vadeli bir çözüm üretin’
Krize hazırlanabilmemizin önemini vurgulayan Prof. Dr. Paul A. Argenti, örnekle beraber iletişim stratejisini kullanarak krize nasıl hazırlanılması gerektiğini şu sözlerle anlattı; ‘‘İlk etapta kurumunuzun riskini ölçmeniz gerekiyor. Bunu ölçerken neler yapmamız ve neler yapmamamız gerektiğini görmeliyiz. Potansiyel krizdeki iletişim hedeflerinizi belirlemeniz lazım. Hangi kanaldan bu mesajı ileteceğiz? Daha merkezi şekilde krizi ele almanız ve bir taslak plan hazırlamanız gerekir. Bir planı oluşturduk ona körü körüne bağlı olacağız demek değil. Ama maraton koşucularının nasıl bir stratejisi varsa krizde de böyle bir plan yapmamız lazım. Bir kriz esnasında şirketlerin ne yapması lazım? Medya ilişkilerini yönetebilmesi ve bir stratejilerinin olması gerekir. Markayı güçlendirmek için birtakım taktiklerinin olması gerekir. Kriz iletişimindeki hedefleriniz aynı olacaktır. İtibari sermayenizi güçlendirmeniz gerekecektir. Bir krizde tehditlerden çok fırsatları görüyorsanız bu krizden nasıl kar ile çıkabileceğinizi düşünmeniz gerecektir. Ve problemi çözerken uzun vadeli bir çözüm üretin. Krizde nasıl iletişim kuracağız? Birincisi problemi anlayın, problem ne ve hangi problemi çözmeye çalışacağız? Yanlış problemi çözmeye istatistikte ‘Tip 2 Hatası’ deniliyor. Mesela Volkswagen krizini hatırlarsınız emisyon standartlarıyla alakalı olanı. Yani verilerle tahribata uğratmaktan ziyade esas problemleri Volkswagen markasına duyulan güvenin yerle yeksan olmasından kaynaklanıyordu. Einstein; Herhangi bir şeydeki en önemli şeyin problemin tanımlanması olduğunu dile getiriyor. Problemi tanımladıktan sonra gerekli bilgileri toplayabilirim ve iletişimi merkezileştirmek de çok önemli. Ve etkilenen birimlerle doğrudan iletişim kurmak çok önemli.’’
‘Kriz bir kez daha doğaya karşı aciz olduğumuzu, doğaya karşı tevazu içerisinde bulunmamız gerektiğini gösterdi’
Prof. Dr. Süleyman İrvan’dan gelen ‘Pandemi süreci bizleri yıprattı, bir an önce bitmesini istiyoruz. Pandemi sonrasında ne olacağına ilişkin bir öngörümüz yok. Peki bu pandemi sürecinden bizim almamız gereken en önemli ders nedir?’ sorusunu yanıtlayan Prof. Dr. Paul A. Argenti, ‘‘Almamız gereken birinci ders biraz daha mütevazı davranabilmek yani çevremize, doğaya ve dünyaya karşı biraz daha tevazu içerisinde olabilmek. Zaten 21.yy’ın başlarından itibaren bakarsak elimizdeki imkanlara göre pandemi hayatımızda hiç karşılaşmadığımız bir şeyle bizleri karşı karşıya bıraktı. Veba Çağı kitabına bakacak olursak vebalar ve farklı sağlık krizleriyle karşı karşıya kaldık. Ama bu kriz bir kez daha doğaya karşı aciz olduğumuzu, doğaya karşı tevazu içerisinde bulunmamız gerektiğini gösterdi. Gerçekten hayattan zevk almaya çalışırken kiminle hayatımı geçirmek istiyorum, nerede vaktimi harcamak istiyorum sorularını bir kez daha bize sorgulatmış oldu. Kendi ve ülkemizin geleceğini bir kez daha düşünmemize yol açtı. Sorumluluk almanın ne kadar önemli olduğunu göstermiş oldu. Diğeri ise kimse maske takmaktan hoşlanmıyor ama maske taktıkça hasta olmuyoruz, nezle ve grip gibi durumlarla da karşılaşmıyoruz. Bu andan itibaren ne zaman uçağa binsem ben maskemi takacağım. Daha sık el yıkacağız. Aldığım en büyük dersler bunlar. Teşekkürler’’ sözlerini kullanarak süreçte öğrendiğimiz davranışlardan bahsetti.