Doç.Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan: Barış gazeteciliği, çatışma yerine barışçıl çözümleri destekleyen habercilik yapmaktır
Doç.Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ile barış gazeteciliğini konuştuk.
Röportaj: Demet Atan
İlk kez 1970’lerde Johan Galtung tarafından kullanılan 'barış gazeteciliği', çatışmalı durumlarda çatışmayı körüklemek yerine barış girişimlerini özendiren ve destekleyen, insan haklarını gözeten ve evrensel gazetecilik etiği ilkelerine önem veren gazetecilik anlayışı olarak tanımlanıyor. Bu gazetecilik anlayışı konusunda daha fazla bilgi almak için Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Barış gazeteciliği nedir, somut olarak nasıl tanılanabilir, bu gazetecilik anlayışı gazeteciye nasıl bir misyon yüklüyor?
Barış gazeteciliği; çatışmalı durumları haberleştirirken, toplumun şiddet içermeyen çözümlerin varlığı konusunda farkındalık kazanması ve barışçıl uygulamaların üzerinde düşünmesini önceleyen bir gazetecilik hareketidir. Çatışma yerine barışçıl çözümleri destekleyecek şekilde haber yaparken, karşıt tarafları dinlemeyi, çatışmanın bağlamını sunmayı ve aynı zamanda gizli gündemleri araştırmayı hedefler.
Gazeteciler kalemini her zaman barışın hizmetine adayabilir mi, adamalı mıdır?
Gazeteciler kamu yararı için çalışırlar. Kamunun bilme hakkını gözettikleri müddetçe çatışmayı beslemek yerine barışçıl çözümleri desteklemek, kamu yararı için çalışmanın bir parçası olarak yorumlanabilir.
Geleneksel gazeteciliğin değerlerinden en önemlisi kabul edilen gazeteciliğin tarafsızlığı barış gazeteciliğinin benimsemediği bir duruş mudur, cevabınız evet ise neden benimsemediği bir duruştur?
Barış gazeteciliği, karşıt tarafları dinleme ve aktarma gibi bir ilkeye sahip olduğu için bu noktada tarafsızlığı benimsemediğini söyleyemeyiz. Bir çatışmanın her iki tarafına da söz hakkı vermek, genel bir gazetecilik ilkesidir ancak barış gazeteciliğinde özellikle ön plana çıkar. Doğru yapıldığında, karşı tarafın sesini duymak, belirli bir anlayış getirebilir ve çatışmaların çözümüne fayda sağlayabilir. Ancak ‘eşit söz hakkı’ ilkesinin her zaman geçerli olup olmadığı da tartışmalı bir konudur. Örneğin açıkça nefret söyleminde bulunan bir kişiye veya gruba ya da açıkça çatışmayı teşvik eden ifadelere eşit söz hakkı verilmeli midir?
Medya barışı özendirmeli midir, eğer özendirmeliyse bunu nasıl sağlayabilir?
Medyanın barışı özendirmesi ve çatışmayı teşvik etmemesi son derece önemlidir. Bunun için haber dilinin savaşı desteklememesi, düşmanlığı güçlendirecek ifadeler içermemesi, karşılıklı anlayışı sağlamaya yönelik, çeşitliliğe ve çoğulculuğa önem veren, şiddet dışı çözümleri önceleyen, ifade özgürlüğünü destekleyen ve barışçıl uygulamalar konusunda kamuoyunu bilgilendiren bir politika benimsemesi faydalı olacaktır.
Türkiye’de medyada hâkim üslubu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki medya iklimi şu an oldukça kutuplaşmış durumda. Sansasyonelliğin ve çatışmayı besleyen içeriklerin oldukça yaygın olduğu; teyit edilmemiş, tık tuzağı içeriklerin ve yanlı haberlerin sıklıkla karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Hem geleneksel hem de yeni medyanın ekonomi-politiği, sıklıkla gazeteciliğin etik ilkelerinin ihlâl edilmesine sebebiyet veriyor.
Editoryal bağımsızlık olmadan barış gazeteciliği mümkün müdür?
Muhabir bir dereceye kadar barışı önceleyebilirse de barış gazeteciliğinin tam anlamıyla gerçekleşmesi için editoryal politikaların buna izin vermesi gerekir. Aksi takdirde gazeteci ya sansürle karşılaşabilir ya da kurumun yayın politikası gereği neyin yayımlanıp neyin yayımlanmayacağına yönelik bilgisi sebebiyle kendine oto-sansür uygulayabilir. Medya kuruluşlarının ekonomik yapısı nedeniyle de gazetecilerin üzerinde daha çok ‘satacak’ haber yapma baskısı oluşabilir ve bu durum da barış gazeteciliğine engel oluşturabilir.
Barış gazeteciliği bakış açısıyla medya haber toplama, yazma ve yayına koyma konusunda nasıl bir editoryal yol izlemelidir?
Barış gazeteciliği; haber yaparken çatışmaların bağlamlarını yeterli derecede aktarmayı, teyit edilmemiş haberleri yaymamayı, şiddeti özendirmeyen bir haber dili kullanmayı, barışçıl çözümleri ön plana çıkarmayı, objektifliği gözetmeyi, çatışmanın tüm taraflarını dinlemeyi, çatışmalı konuları sansasyonelleştirmekten uzak durmayı, çatışmanın kökenini barışı öncelemek için incelemeyi gerektirir. Editoryal politikalar, gazetecilerin bu anlamdaki sorumluluklarının farkında olmalıdır.
Alternatif / yeni medyanın daha demokratik, özgürlükçü bir alan oluşturması ana akım medyanın üzerinde barış gazeteciliği yapmaya yönelik bir baskı oluşturuyor mu?
Alternatif medya, kamuoyuna yeterli derecede sesini duyurabilirse farkındalık yaratabilir. Ancak böyle bir baskının oluşması için sadece alternatif medyanın varlığı yeterli değildir. Ana akım medyanın kendini dönüştürmesi için geniş bir kamuoyu baskısı gerekir. Günümüz ana akım medyası büyük çoğunlukla ticari kuruluşlardan oluşur. Dolayısıyla okuyucunun / izleyicinin çoğunluğu bu konuda bir baskı oluşturur ve barışı önceleyen medya kuruluşlarını tercih ederse o zaman ana akım medya kendini dönüştürmek durumunda kalabilir. Ancak çatışmayı besleyen sansasyonel içerikler kâr getirmeye devam ettikçe, medya üzerinde yeterli baskı oluşmayacaktır.
Barış gazeteciliğinin önündeki engeller nelerdir, var olan engellerin aşılmasında olası çözüm önerileri nelerdir?
Barış gazeteciliğinin önündeki en büyük engellerden biri medyanın ekonomi-politiğidir. Medya, elbette sorumluluklarının farkında olmalıdır. Ancak medya pek çok durumda gözlemlendiği gibi böyle bir sorumluluk ile yola çıkmıyorsa ve çatışmayı besleyen sansasyonel içerikler ticari olarak kâr getirmeye devam ediyorsa, kamuoyunun bu konuda baskısına ihtiyaç duyulur. Bunun için farkındalığın artmasını sağlayacak alternatif medya kuruluşları ve medya okuryazarlığı çalışmaları gibi çeşitli uygulamalar geliştirilebilir.
Türkiye’de barış gazeteciliği lâyıkıyla yapılabiliyor mu, eğer gerçekleştirilemiyorsa neden yapılamıyor?
Türkiye’de ana akım medyanın bu konuda çok başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Daha önce bahsettiğim barış gazeteciliğinin önündeki tüm engeller, Türkiye özelinde de geçerlidir. Medyaya bu konudaki sorumluluklarını hatırlatmamız ve barışı destekleyen bir haber dili geliştirmesi konusunda baskı oluşturmamız gerekiyor.