Gazeteci Arif Murat Kayacan, İsrail-Filistin savaşına tanıklık ediyor
Filistin’de bulunan Anadolu Ajansı video muhabiri Arif Murat Kayacan, bizlere bölge hakkında açıklamalarda bulundu.
Haber Üsküdar - Ümmü Gülsüm DURAL
Anadolu Ajansı video muhabiri Arif Murat Kayacan, 7 Ekim tarihinden bu yana devam eden İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ve gazeteci olarak yaşadıkları hakkında Haber Üsküdar’a açıklamalarda bulundu.
"Görev bana geldiğinde en ufak bir tereddütüm olmadı"
Aktif çatışmaların sürdüğü tehlikeli bir bölgede görev yapan video muhabiri Arif Murat Kayacan, Filistin’e gitmeye nasıl karar verdiğini sorduğumuzda, “Mesleki heyecanım ve başarma hırsım hala çok diri ve taze. Geçtiğimiz yıllarda yaşamış olduğumuz Suriye, Kobani gibi sıcak bölgelerde de bulundum ve oradaki olayları da yakından takip ettim. Dünya basının ve Türkiye gündeminin nabzının attığı yerlerde bulunmayı istiyorum ve olayların en sıcak anını görüntülemeye çalışıyorum. O yüzden görev geldiğinde düşünmeden kabul edip hazırlıklarımı yapıyorum. İsrail-Filistin savaşının görevlendirmesi geldiğinde süreç biraz hızlı gelişti. 16 Aralık günü haber ajansında iken, ‘hazırlan yarın Kudüs’e gidiyorsun’ denildi. Ben de görevi kabul edip hemen ekipmanları hazırladım. Filistin, hepimizin olduğu gibi benim de içimde bir yara. Burada yaşanan İsrail zulmünü hep dışarıdan bir göz olarak takip ediyorduk. Bu sefer olayın içine girip yeni bir bakış açısıyla olayları görebilecek, gözlem yapabilecek ve tüm dünyaya yaşananları servis etme imkânım olacaktı. O yüzden bir yanım heyecanlandı diğer yanımda da inanılmaz bir gerginlik vardı. Neler yaşayacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu ve kafamda sürekli senaryolar kuruyordum. Fakat görev bana geldiğinde en ufak bir tereddüttüm olmadı” dedi.
Sıcak bölgede yaşadıklarını ve hissettiklerini sorduğumda Kayacan, “Dünya bir soykırıma şahitlik ediyor. Doğru video ve görüntüleri paylaşan gazeteciler zor koşullarda gerçek haber için mücadele ediyorlar. Filistin benim için maneviyatı çok yüksek bir yer, özellikle Kudüs şehri. Burada anlık olarak duygu karmaşası yaşayabiliyorum. Mescid-i Aksa’yı gördüğümde içimi inanılmaz bir heyecan ve mutluluk kapladı. Eski Kudüs yani surla çevrili olan alanda gezdiğimde oradaki Osmanlı eserlerini görüyorum ve ecdadımın bırakmış olduğu eserlerin ruhunu hissetmek muazzam bir mutluluk veriyor. Buradaki Filistin halkı Türk olduğumuzu öğrendiğinde çok mutlu oluyor ve misafirperver davranıyorlar. Hatta bir dükkâna girdiğimde Filistinli esnaf, Türk olduğumu öğrenince çok mutlu oldu ve en güzel eşyaları çıkartıp göstermeye başladı. Osmanlıdan kalma sikkelerini sakladığı yerden çıkartıp bize gösterdi. Hala daha Osmanlı paralarını sakladığını söyledi. Filistinlileri ne kadar yok saymak isteseler de Filistin halkı var olacak. Buna inanıyorum” dedi.
"İsrail ordusu Gazze’ye girişleri tamamen kapatmış durumda"
Ateş hattı içindeki durumu anlatan muhabir Kayacan, “Ateş hattında durum bambaşka bir boyutta. Türk ve hele de gazeteciysen zaten baskı ve yıldırmalar havaalanında pasaport kontrolüyle başlıyor. İsrail ordusu Gazze’ye girişleri tamamen kapatmış durumda. Gazze şeridine asker ve ambulans ekipleri dışında giriş yok. Ambulanslar da kendi yaralanan askerleri için. Sınır hattında Gazze şeridini görebildiğin çok az noktalar var. Bu noktaların çoğu İsrail askerleriyle çevrili durumda. Yayınların yapıldığı noktalar Gazze şehrini görebildiğin uzak noktalar. Sürekli askeri uçakların tepende gezdiği, aralıksız Obüs atışlarının olduğu, sürekli olarak dumanlar yükselen bir şehir Gazze...”
"İsrail ordusu, ne Gazze’ye gazetecilerin girmesine izin veriyor ne de Gazze’den bir kişinin çıkmasına"
İsrail’in, dünyanın haber almasını engellemek istediğini ve basının Filistin’de yaşananları aktarmakta zorluk yaşadığını söyleyen Arif Kayacan, “Savaş başlayalı 100 günü geçti fakat İsrail ordusu, ne Gazze’ye gazetecilerin girmesine izin verdi ne de Gazze’den bir kişinin çıkmasına izin verdi. Baktığımızda, İsrail’in tüm dünyadan saklamak istediği şeyler olduğunu anlayabiliyoruz. Her ne kadar İsrail yaptığı bu insanlık dışı saldırıları gizlemeye çalışsa da biz Anadolu Ajansı ekibi olarak çok önemli video ve fotoğraflarla bu savaşın gerçeklerini tüm dünyaya başarılı bir şekilde servis etmeye devam ediyoruz. Tüm dünyaya Anadolu Ajansı olarak biz duyurduk İsrail’in Gazze’de fosfor bombası kullandığını, Gazze’deki enkazlardan çocukların nasıl çıkarıldığını, Gazze’deki açlık sıkıntısının ne derece ileri seviyede olduğunu yine biz Anadolu Ajansı ekipleri tüm dünyaya gösterdik. Anadolu Ajansı kanıt isminde bir kitap yayımladı. Bu kitap İsrail’in Gazze’de işlemiş olduğu suçları ortaya koyan temel delil niteliğinde bir kitap. İsrail ordusunun Gazze’ye çok ciddi saldırıları var ve zaten bunu hepimiz biliyoruz. Filistin halkının hastaneleri, ambulansları, okulları, yardım kuruluşları ve binaları vuruldu. İnsanlara siz güneye gidin orada güvenli olacaksınız dediler ve güneye giderken insanları araçlarında öldürdüler. Gönderdikleri bölgeyi vurmaya başladılar. Bunların tam olarak görünmemesi için biz gazetecileri Gazze’den içeri almıyorlar. Ben sıcak bölgede İsrail tarafında ekip arkadaşım foto muhabiri Mustafa ile hareket ediyorum. İyi görüntü yakalamak için bölgede iyi gözlem yapmalı, biraz da risk almalıyız. Askeri kampların oralarda çekim yaparken neyi nasıl çekmemiz gerektiğini çok iyi düşünmek zorundayız. Gazze şeridine yaklaştıkça risk oranımız artıyor fakat Gazze’den daha net yakın görüntü alma imkânımız da oluyor. Sürekli olarak yeni noktalar bulmaya çalışıyoruz. Askerlerden de saklanarak görüntü kovalamak zorunda kalıyoruz. Çoğu zaman bir noktaya gidip oradan 1-2 dakikalık görüntü alıp hemen ayrılmak durumunda kalıyoruz. Bu durumlarda inanılmaz gergin ve baskı altındayız. Kalp atışlarımın yükseldiğini hissedebiliyorum. İsrail ordusu size hiçbir gerekçe göstermeden gözaltına alabilir. Bu gerçek, bölgede hiçbir zaman aklınızdan çıkmıyor. İsrail vatandaşları da size pek iyi gözle bakmıyor zaten” ifadelerini kullandı.
“Sırf Türk vatandaşıyım diye üç gün üst üste Mescid-i Aksa’ya alınmadım”
Şahit olduğu şiddet ve yıldırma politikalarını anlatan Arif Kayacan, “Cuma günleri, Mescid-i Aksa’da cuma namazı kılmak isteyen Müslümanlara yapılan kısıtlamalar, engellemeler ve gençlerin Mescid-i Aksa’ya alınmaması bizzat şahit olduğum olaylar. Sadece Mescid-i Aksa’da namaz kılmak isteyen insanların üzerlerine kimyasal su sıkılması, biber gazlarıyla orantısız güç kullanımı, basın mensuplarına bile TOMA namlusu çevirip gözdağı vermeye çalışan bir taraftan bahsediyoruz. Sırf Türk vatandaşıyım diye üç gün üst üste Mescid-i Aksa’ya alınmadım. Gerekçeleri yok. Açıklamaları yok. Sordukları tek soru nerelisin. Türküm dediğimde geri dön ve hızla buradan uzaklaş deniliyor” dedi.
"Ne kadar sansür uygulamaya çalışsalar da ben elimden geleni yapıp, Filistin gerçeklerini yansıtmaya devam edeceğim"
Son olarak Kayacan, “Psikolojik olarak da bölge gerçekten çok zor. Her şeyden önce empati yapmamaya çalışıyorum, bu pek mümkün olmuyor. Çünkü karşı tarafta siviller, masum insanlar, günahsız bebekler ve çocuklar ölüyor. Fakat ne olursa olsun burada işimi yapmam gerektiğinin de bilincindeyim. Bu mesleği ben seçtim. Her koşulda her şekilde dört elle mesleğimin gereklerini yerine getirmek zorundayım. Ne kadar sansür uygulamaya çalışsalar da ben elimden geleni yapıp, gerçekleri yansıtmaya devam edeceğim” ifadelerini kullandı.