Haber Üsküdar

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, birkaç yıldır sosyal medya hesaplarında “Dünya Gazetecilik Günü” olarak kutlanan 21 Ekim’in “Bağımsız Gazetecilik Günü” olarak kutlanmasının daha doğru olacağını ifade etti. Prof. İrvan, Haber Üsküdar’ın sorularını cevaplandırdı.

Siz geçen yıl yazdığınız bir yazıda ve X paylaşımlarınızda 21 Ekim’in Bağımsız Gazetecilik Günü olarak kutlanmasının daha yerinde olacağını yazmıştınız. Gerekçeniz nedir?

Geçen yıl yayımlanan yazımda da belirttiğim gibi, 21 Ekim tarihi Osmanlı döneminde yayımlanan ilk özel ve bağımsız gazete olarak kabul edilen Tercüman-ı Ahval’in yayın hayatına başladığı tarih. Bu gazete 21 Ekim 1860 tarihinde yayımlanmaya başladı. Esasında 21 Ekim’i Dünya Gazeteciler Günü olarak adlandıranların ve kutlayanların gerekçesi de ilk özel ve bağımsız gazete olan Tercüman-ı Ahval'in yayın hayatına başlamasıdır. Sorun şu ki, Dünya Gazeteciler Günü olarak adlandırılan bu gün sadece Türkiye’de biliniyor ve kutlanıyor. Demek ki kutlanan günün dünya gazeteciliği ile bir ilgisi yok. Bu günü bizim dışımızda bilen ve kutlayan olmadığına göre Dünya Gazeteciler Günü diye adlandırmamız da doğru değil. Dahası, Tercüman-ı Ahval gazetesi basın tarihçileri tarafından özel ve bağımsız ilk Türkçe gazete olarak tanımlandığı için, Bağımsız Gazetecilik Günü denilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Gazetecilik meslek örgütlerinin bu önerimi dikkate alacaklarını umuyorum. Hatta Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 1960 yılında, Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayına başlamasının 100. yılı anısına özel pullar da bastırmış. 

 

Peki bağımsız gazetecilik denildiğinde ne anlamalıyız?

Bağımsız gazetecilik, resmî ya da özel kurumların baskısı ve etkisi altında kalmadan özgürce haber yapabilmeyi anlatan bir kavram. Buna medya sahipliği de dahil. Tercüman-ı Ahval bağımsız bir gazeteydi çünkü gazeteyi çıkaran Agâh Efendi ile Şinasi bu gazeteyi devletten yardım ya da destek almadan, kendi imkânlarıyla çıkarmışlardı. Bağımsız gazetecilik yapabilmek çok kolay değildir. Ancak yine de Türk basın tarihine göz gezdirirsek, çok sayıda gazetenin bizatihi gazeteciler tarafından kurulduğunu, bağımsız gazetecilik yapıldığını görebiliriz. Esasında 1980’li yıllara kadar Türkiye’de büyük oranda gazetecilerin gazeteleri vardı, sermaye medyaya egemen olmamıştı. Tabii ki sermaye sahipleri gazeteleri satın almaya veya yeni gazeteler çıkarmaya başladıklarında gazeteci bağımsızlığı da büyük ölçüde ortadan kalktı. Artık patronların çıkarlarını gözeten gazeteler ve bu gazetelerde çalışmak zorunda kalan gazeteciler var. Dünya çapında haklı bir üne sahip New York Times gazetesinin sahibi Arthur Sulzberger, Columbia Journalism Review isimli gazetecilik dergisinde yayımlanan “Gazeteciliğin Temel Değeri” başlıklı yazısında bu değerin bağımsızlık olduğunu vurguluyor: “Mesleğimiz, işimizi demokratik toplum için olmazsa olmaz kılan temel değeri, kamuoyunun güvenini ve özgür medyaya sağlanan özel korumaları neden hak ettiğimiz sorusunu yanıtlayan değeri terk ederse gazetecilik için değerli bir gelecek olmayacaktır. Bu değer bağımsız gazeteciliktir.” Yani diyor ki, bağımsız gazeteciliği terk edersek gazeteciliğin bir geleceği olmayacaktır. Gayet açık ve anlaşılır. Zaten gazeteciliğin günümüzde yaşadığı sorunların çoğu da bağımsız gazeteciliğin tehlikeye girmesi nedeniyledir.

Türkiye’de bağımsız gazetecilik kaldı mı? Anlatımınızdan sanki kalmamış gibi görünüyor.

Türkiye’de medyanın büyük bölümü bağımsız gazeteciliği bir değer olarak görmeyen medya patronlarının elinde maalesef. Öte yandan, internet medyası içinde bağımsız gazeteciliği kendisine ilke edinen haber siteleri olduğu gibi, kendisini bağımsız gazeteci olarak tanımlayan gazeteciler de var. Elbette bağımsız gazeteciliği destekleyecek adımların da atılması lazım. Nitekim 20 Eylül’de Medya Dayanışma Grubu tarafından açıklanan Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu’nda bağımsız gazeteciliğe önemli vurgular yapılıyor: “Eleştirel ve bağımsız gazetecilik, çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Talep ettiğimiz hak ve özgürlükler, topluma karşı görev ve sorumluluklarımızı yerine getirebilmek içindir.”

Son olarak, bağımsız gazeteciliği desteklemek için neler yapılmalı?

Açıkçası, Türkiye’de son yıllarda bağımsız gazeteciliğin teşvik edilmesi, desteklenmesi gerektiği konusunda özellikle gazetecilik örgütlerinden önemli talepler geliyor. Örneğin daha önceki soruya verdiğim cevapta olduğu gibi, Medya Dayanışma Grubu’nun açıkladığı “Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu” yapılması gerekenler konusunda önemli bir yol haritası öneriyor. Yine aynı şekilde, 2022 yılında İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen “Bağımsız Gazetecilik Çalıştayı”nda da çok değerli öneriler yapılmıştı. Örneğin, “Siyasal iktidarların ve medya sahiplerinin gazetecilerin bağımsızlık ve özgürlüğünü sınırlayan baskılarına karşı güçlü bir karşı duruş örgütlenmelidir. Bağımsız, özgür gazetecilik etkin ve sözde kalmayan yasal, anayasal güvence altına alınmalıdır. Siyasal partiler bunu programlarına almaya zorlanmalıdır” şeklinde öneriler yapılmıştı. Ben yapılması gerekenleri üç başlık altında toplayabilirim. Birincisi, medyanın sahiplik yapısını yeniden düzenlemek gerekir. Medya sahipleri başka sektörlerde iş yapmamalı, ihalelere girememeli. İkincisi, bağımsız ve özgür gazeteciliği güvence altına alacak, bağımsız gazetecilerin iş güvencesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapmak gerekir. Üçüncüsü de bağımsız gazeteciliği teşvik edecek politikalar geliştirmek gerekir. Örneğin Basın İlan Kurumu ilanları bağımsız gazeteciliği teşvik edecek biçimde dağıtılabilir. Bağımsız gazeteciliği destekleyecek fonlar oluşturulabilir. RTÜK gelirlerinin bir kısmı bağımsız yayıncılığı teşvik etmek için kullanılabilir.