Gazeteci Seda Türkoğlu: Acıdan doğan birlik ve beraberlik duygusu muazzamdı
Gazeteci Seda Türkoğlu ile deprem konulu bir röportaj yaptık.
Röportaj: Erva Kabayel
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından verilen Gazetecilikte Yeni Yaklaşımlar dersi için deprem bölgesine giden gazetecilerle röportajlar gerçekleştirdik. Ben de Hürriyet gazetesinden Seda Türkoğlu ile konuştum.
Merhaba, öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?
Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Ardından Galatasaray Üniversitesi’nde Fransızca Sosyoloji yüksek lisans programına kabul edildim. Ders dönemini bitirir bitirmez Akşam gazetesinde gazeteciliğe adım attım. Daha sonra Sözcü gazetesine geçtim. 6 yıldan fazla süredir de Hürriyet gazetesindeyim. 10 yılı aşkın süredir gazeteciyim. Uzun yıllar Dış Haberler Servisi’nde görev yaptım. Ocak 2023 itibariyle Özel Haberler Servisi’nde muhabirliğe geçtim.
Mesleğinizi seçerken en önemli etken ne oldu?
İlkokul yıllarımdan beri hayata dokunan, dinamik ve aktif bir meslek yapmak istiyordum. İletişim becerilerim güçlüydü. Sahada olmayı, insan hikayelerini dinlemeyi, okumayı ve yazmayı seviyordum. Dolayısıyla gazetecilik beni hep cezbediyordu. Lise yıllarında artan şekilde gazete ve haber kanallarını yakından takip ediyordum. Dönemin gazetecileri, yaptıkları haberler ve onların gücü bu mesleği seçmemde etkili oldu.
Deprem felaketinde muhabir olarak görev aldınız. Hangi illerde bulundunuz ve deprem bölgesinde ne kadar kaldınız?
Felaketin yedinci günü depremin merkez üssü Kahramanmaraş’a gittim. Burada bir hafta süreyle görev yaptım. Bu süreçte Hatay ve Kilis’te de bulundum. 15 gün sonra tekrar bir hafta süreyle Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Kilis’te görev yaptım.
Bazı illere yardımın geç gittiği söyleniyor, bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bölgedeki depremzedeler, ilk üç gün arama-kurtarma çalışmalarında aksaklık olduğunu, gıda-kıyafet gibi yardımların etkin biçimde dağıtılamadığını söylüyor. Çadır, konteyner, prefabrik ev gibi barınma ihtiyaçları ise bazı yerlerde sürüyor. Merkeze uzak köyler ve beldelerde durum daha da vahim. Afet yönetimi konusundaki yetersizlik ve hazırlıksızlık felaketin izlerini daha da derinleştirdi. Bölgedeki yaralar sarılırken, eşzamanlı olarak ulusal çapta ve acil bir biçimde afet yönetimi konusunda ciddi adımlar atılması gerekiyor.
Deprem bölgesinde sizi en çok etkileyen olay neydi?
Bu süreçte bölgedeki insanların yaşadığı acılar, kayıplar ve çaresizlik herkes gibi beni de derinden etkiledi. Başta bir insan olarak, daha sonra bir kadın ve gazeteci olarak insanların acılarına tanık olmak sarsıcıydı. Ancak acıların yanı sıra afet bölgesindeki dayanışma çok etkileyiciydi. Herkes ama herkes sorgusuz, sualsiz, teklifsiz, sessiz ve sonsuz bir biçimde birbirine yardım ediyordu. Arama-kurtarma ekipleri sağlıkçılara, sağlıkçılar depremzedelere, depremzedeler gazetecilere, gazeteciler çadırların kurulmasına, çadırı kuranlar yemek dağıtanlara... Acıdan doğan bu birlik ve beraberlik duygusu, vatandaşlarımızın gönüllü seferberliği muazzamdı. İnsanımızın güçlü ve vakur duruşu, yardımseverliği ve dayanışması bence dünyada eşine az rastlanan bir durum. O günlerde ‘Bu ülkeyi hiçbir şey yıkamaz’ diye içimden geçirdiğimi ve defalarca gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum. Yaşadığım bu güçlü duyguyu asla unutmayacağım.
Oradaki dayanışma ruhu, birlik ve beraberlik duygusu, ülkemize, dünyamıza olan inancımı artırdı. Ölümle-yaşamın, ümit ile ümitsizliğin yan yana durduğu o şehirler, hayatın ne kadar ince bir çizgide olduğunu, ancak onu değerli kılanın da bu olduğunu bir kez daha anlamamı sağladı. Enkaz altından günler sonra kurtarılan insanları ve hayvanları görmek, yaşamın kıymetini hatırlattı. Genel olarak yaşama ve insanlara karşı duyduğum bağ güçlendi. İyi-kötü, yaşamın her saniyesini önemsiyorum. Kendimi her konuda çok daha cesur ve güçlü hissediyorum.
Yeme-içme konusunda sıkıntı yaşamadım. Her şeyden fazla fazla, hatta israf olacak kadar çok vardı. En büyük ihtiyaç temiz lavabo bulmaktı. Temiz lavabo hem depremzedeler hem de bölgedeki görevliler için büyük sorundu. Depremzedelerin öncelikli ihtiyacı ise hiç kuşkusuz barınma. Geçici çözüm olarak devreye sokulan çadırlar, bölgedeki kış koşulları ve yoğun yağışlar, hatta sel baskınları nedeniyle artık bir çözüm teşkil etmiyor. Acilen her bir ailenin, içinde ayrı lavabo ve duşu olan, sıcak suyu olan geçici prefabrik konutlara yerleştirilmesi gerekiyor.
Çadır kentlere gittiniz mi, depremzedeler geceyi nasıl geçiriyor?
Çadır kentlerde hayat çok zor. Soğuk hava ve şiddetli yağışlar çadırdakileri olumsuz etkiliyor. Birçok çadırın sular altında kaldığını biliyoruz. Üstelik yaz mevsimi yaklaşıyor. Çadır ve konteyner, bölgedeki aşırı sıcaklar düşünüldüğünde sorun olabilir. Ortak duş ve tuvaletlere erişim de hayli güç. Yaşlılar, engelliler ve hastalar için bu durum bir kat daha zor.
Uzmanlara göre, bireysel olarak yapılacak ilk iş, yaşanılan evin sağlam olup olmadığını kontrol ettirmek. Sağlam olmayan evlerden de ivedilikle taşınmak. Ancak bu zorlu bir süreç. Birçok kişi bunu yapacak maddi imkana sahip değil. Bunun için ulusal düzeyde harekete geçilmesi, hatta seferberlik başlatılması gerekiyor. Öte yandan, deprem anında ve sonrasında neler yapılabileceğine dair AFAD’ın sitesine ya da güvenilir diğer kaynaklara bakılabilir. Vatandaşlar arama-kurtarma eğitimi alabilirler.
NOT: Fotoğraflar gazeteci Seda Türkoğlu'ndan temin edilmiştir.