Haber: Emine Bozkurt

Orta Doğu, sadece coğrafi bir bölge değil, aynı zamanda gazetecilik açısından dünyanın en zorlu ve tehlikeli yerlerinden biri. Bölgedeki her çatışma, gazetecilerin mesleklerini icra ederken hem fiziksel hem de psikolojik anlamda sınanmasına neden oluyor. Gazze'deki son savaş da bu gerçeğin bir örneğiydi. Ancak Gazze, Orta Doğu'daki tek örnek değil. Suriye iç savaşı ve Lübnan'daki diğer büyük çatışmalar da gazetecilerin hayatlarını riske atmalarına neden oldu. Basın özgürlüğünü yok sayan bu savaşlara sırasıyla göz atalım.

Olağan şüpheli: İsrail’in medya saldırıları ve gazetecilerin direnişi

7 Ekim 2023’te başlayan saldırılar, Gazze'deki gazetecileri sadece ölümle değil, aynı zamanda şiddetli bir medya sansürüyle de karşı karşıya bıraktı. Bu tarihten günümüze, 163 Filistinli gazeteci hayatını kaybetti, yaralananlar ise sayılamayacak kadar fazla. Birçok gazeteci, izlediği haberlere dair gördüğü vahşeti dünyaya duyururken kendi yaşamını riske attı. Gazetecilerin, “basın” yelekleri ve kaskları olmalarına rağmen, kasıtlı olarak hedef alındıkları biliniyor. İsrail ordusu, bu gazetecileri sadece öldürmekle kalmadı, aynı zamanda tutukladı, kaçırdı ve işkenceye maruz bıraktı. Birçok gazeteci, savaşı ve sivillere yönelik saldırıları kaydederken, İsrailli askerler tarafından tehdit edildi. Buna rağmen, Filistinli gazeteciler, dünyanın bu vahşeti görmesi için büyük bir çaba gösterdi.

Öne çıkan birkaç gazeteci, tüm dünyaya yaşadıkları trajediyi aktardı. Wael Dahdouh, Al Jazeera'nın Gazze Büro Şefi, 25 yıl boyunca bölgede görev yaptı. Ekim ayında Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlenen hava saldırısında karısı, oğulları ve torunu hayatını kaybetti. Wael, ailesiyle son kez vedalaşırken, basın yeleğini giymişti. Bir gün sonra, “katledilişinin” haberini yapmak için tekrar işe döndü. Ancak, Wael’in trajedisi yalnızca bir örnek.

Ailesinin katledilmesine tanıklık ederek yayın yaptı: Moamen Al-Sharafi'nin acısı

Moamen Al-Sharafi, Al Jazeera Arapça servisi muhabirlerinden biriydi. İsrail hava saldırısında, ailesinden 22 kişi hayatını kaybetti. Bunun üzerine, Al-Sharafi, ailesinin ölüm haberini canlı yayında verdi. Bu, gazeteciliğin ne kadar acı bir hal aldığının bir örneğiydi. Al-Sharafi’nin hikâyesi, Gazze’deki gazetecilerin yaşadığı dramı tüm dünyaya duyuran çarpıcı bir örnek oldu. İsrail, Gazze'deki iletişim altyapısını paramparça etti ve bu da gazetecilerin bilgiye ulaşmasını, görüntüleri dünyaya aktarmasını zorlaştırdı. Elektrik kesintileri, internet engellemeleri ve medya araçlarının hedef alınması, bu süreçte gazetecilerin karşılaştığı zorluklardan sadece bazılarıydı. Ancak, Gazze'deki gazetecilerin cesareti, dünyadaki pek çok gazetecilik örneğine ilham oldu.

Lübnan'da savaşın ortasında ölen gazeteciler

Lübnan, Orta Doğu'nun diğer çatışmalarından da nasibini almış bir başka bölgedir. Lübnan iç savaşından (1975-1990) sonra, ülke bir süre sükûnete kavuşmuş olsa da, çeşitli bölgesel çatışmalar ve iç gerilimler, burada da gazetecilere yönelik ciddi tehditler oluşturdu. Lübnan’daki gazeteciler, tıpkı Filistin ve Suriye’deki meslektaşları gibi, büyük bir cesaretle mesleklerini icra etmeye çalıştılar. Ancak bu mücadele hayatlarına mal oldu. CPJ'nin (Gazetecileri Koruma Komitesi) 22 Kasım 2024 tarihi itibarıyla yaptığı araştırmalar, savaşın başladığı tarihten bu yana Gazze, Batı Şeria, İsrail ve Lübnan'da öldürülen on binlerce kişi arasında en az 137 gazeteci ve medya çalışanının da bulunduğunu ortaya koydu. CPJ'nin 1992'de veri toplamaya başlamasından bu yana gazeteciler için en ölümcül dönem oldu.

Samir Kassir, Lübnanlı gazeteci ve yazar, 2005 yılında öldürülen en ünlü gazetecilerden biridir. Kassir, Lübnan’daki siyasi yozlaşmayı ve işgalci güçlerin etkisini eleştiren yazılarıyla tanınıyordu. 2005 yılında, Beyrut'ta bombalı bir suikaste uğrayarak hayatını kaybetti. Kassir’in ölümünün ardından birçok gazeteci, onun izinden giderek Lübnan’da özgür basın için mücadele etmeye devam etti. Ayrıca, Lübnan’daki Mazen Dana gibi savaş muhabirleri, ülkedeki çatışmaları objektif bir biçimde anlatmaya çalışırken hedef haline geldiler. Dana, 2022'deki çatışmalar sırasında öldürüldü. Lübnan'daki bu kayıplar, gazetecilerin Orta Doğu'daki savaşa dair doğruyu söyleme cesaretlerini göstermekle birlikte, aynı zamanda bölgedeki basın özgürlüğü mücadelesinin ne denli hayati olduğunu da hatırlatıyor. CPJ Program Direktörü Carlos Martinez de la Serna, “Her gazeteci öldürüldüğünde, yaralandığında, tutuklandığında veya sürgüne gitmeye zorlandığında, gerçeğin parçalarını kaybediyoruz. Bu kayıplardan sorumlu olanlar, biri uluslararası hukuk altında, diğeri ise tarihin acımasız bakışları önünde olmak üzere iki ayrı davayla karşı karşıya kalıyorlar’’ dedi.

Suriye iç savaşındaki cesur gazeteciler

Suriye İç Savaşı 2011 yılında patlak verdi ve savaş başladığından itibaren gazeteciler bu acımasız çatışmanın ortasında mesleklerini yapmak için yaşamlarını riske attılar. Doha Medya Özgürlüğü Merkezi (DCMF), Suriye iç savaşında hayatını kaybeden 110 profesyonel veya vatandaş gazeteciyi belgeledi. Bu sayıya, hükümet yanlısı medya kuruluşlarında çalışan Suriyeli gazeteciler ve muhalif güçler için çalışan vatandaş gazeteciler de dahil. Ayrıca, Suriye'deki savaşın bir diğer acı gerçeği, kaybolan gazetecilerin sayısının da bir hayli fazla olmasıdır. Suriye Gazeteciler Derneği (SJA), ayaklanmadan bu yana, 153 gazetecinin ölümünü belgeledi ve bu gazeteciler arasında 2013 Mart ayında öldürülen 15 gazeteci de bulunuyor. Bu sayılar, savaşın yalnızca sivillere değil, gazetecilere de ne kadar ağır bir bedel ödettiğini gösteriyor. Suriye’deki gazeteciler, mesleklerini yapmak için, her an hayatlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldılar. Birleşmiş Milletler, iç savaşta ölen kişi sayısının 350 bini geçtiğini tahmin ediyor. Bu sayı, gazeteciler için de anlamlı bir tehlikeyi işaret ediyordu. Ne yazık ki, savaşın en acımasız yüzlerinden biri de gazetecilerin mesleklerini yerine getirebilmeleri için verdikleri hayati mücadeledir.

Suriye iç savaşında gazeteciler, her an ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalmanın yanı sıra, birçoğu da kayboldu. Bunlar, savaşın ortasında kaybolan veya esir alınan gazeteciler. Suriye’deki savaş, gazetecilerin sadece öldürülmesini değil, aynı zamanda kaybolmalarını ve esir alınmalarını da beraberinde getirdi. Birleşmiş Milletler, kaybolan gazetecilerin sayısını net bir şekilde tespit edememiş olsa da, kayıp gazeteciler savaşın bir başka kara lekesi olarak tarihe geçti.

Yemen’de basın özgürlüğü: Kaybolan hayatlar

Yemen, Orta Doğu'daki diğer çatışmalar kadar acımasız bir savaşla karşı karşıya kaldı. 2015'te Husi milisleri ile Suudi Arabistan güçleri arasında başlayan çatışma sırasında, gazeteciler yine hayatlarını kaybetti. 1992'den beri Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) tarafından doğrulanan 22 gazeteci ve 3 medya çalışanı bu savaşta öldürüldü. Suudi Arabistan’ın Husi üslerini hedef alan bombalamaları ve Husi milislerinin düzenlediği saldırılar, gazetecilerin öldürülmesine neden oldu. Yemen'deki şiddet, gazetecilerin yaşadıkları ihlallerin sayısını da artırdı. 2014'te Husi isyancılar Yemen'in başkenti Sana'yı ele geçirdi ve bu dönemde gazeteciler en fazla tehdit edilen kesimlerden oldu. Yemen’de Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), 2018'de 12 gazetecinin öldürüldüğünü ve 200 gazetecinin çeşitli ihlallere uğradığını rapor etti. Bu ihlaller arasında öldürme, tutuklama, işkence ve baskılar yer alıyordu. Yemen, gazetecilerin özgürce haber yapmalarını engelleyen bir başka acımasız örnek olarak tarihe geçti.

Gazetecilerin verdikleri mücadeleyi alkışlıyoruz

Gazze, Lübnan, Suriye ve Yemen’deki gazeteciler, savaşın tam ortasında, sadece kendi yaşamlarını değil, tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bir trajediyi de kaydederek büyük bir direniş gösteriyorlar. Orta Doğu'nun tamamında, zorlu savaş koşulları altında görevini yerine getiren gazeteciler var. Irak, Mısır, Bahreyn, Tunus ve diğer bölge ülkelerinde de gazeteciler, korkusuzca ve büyük bir özveriyle gerçekleri dünyaya aktarmaya çalışıyor. Özellikle, Irak’ta öldürülen gazeteciler, Mısır’daki darbe sonrası tutuklanan basın mensupları ve Bahreyn'deki protestolar sırasında kaybolan gazeteciler, Orta Doğu'nun basın özgürlüğü mücadelesinin simgeleri haline geldiler. Bu gazeteciler, tüm dünyaya savaşın ve zulmün yüzünü göstermek için, kişisel güvenliklerini hiçe sayarak görevlerini yerine getirmeye devam ediyorlar. Gazetecilik, dünyanın dört bir yanındaki insanlara adaletin, gerçeğin ve özgürlüğün sesi olma mücadelesidir. Orta Doğu’daki gazeteciler, bu mücadeleyi en ön saflarda verirken, cesaretleri ve fedakarlıklarıyla bizlere ilham olmaya devam ediyorlar. Her birini saygıyla anıyor, verdikleri mücadeleyi ve gösterdikleri direnci alkışlıyoruz.