Sanaldaki ikinci hayatımız birinci hayatımız haline geldi
Uluslararası Sosyal Medya Derneğinin başkanı Said Ercan’la yaptığımız röportajımızda derneğin amaçları ve sosyal medya ile ilgili konuştuk
Haber Üsküdar - Begüm Gaye Apak
Üsküdar’da 2012 yılından beri faaliyetlerini sürdüren Uluslararası Sosyal Medya Derneği (USMED) gençlere ve sosyal medyayla ilgilenenlere hitap ediyor. Kullanıcıların sosyal medyayı nasıl verimli ve dengeli kullanacaklarını öğretirken, aynı zamanda eğitim ve yurtdışı imkanlarıyla avantaj sağlıyor. Uluslararası Sosyal Medya Derneği'nin başkanı Said Ercan’la yaptığımız röportajda derneğin amaçları ve Dijitalizm kitabının içeriğinin yanı sıra sosyal medyanın iyi taraflarından olan pazarlama gücü, kitleleri peşinden koşturan trendleri ve karanlık tarafı olan sosyal medya bağımlılığından bahsettik.
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Aslen Karadenizliyim. 6 yaşındayken Yalova’ya taşınmışız. Ben orada büyüdüm. Yalova’da süper lisede okudum. 2000 yılında üniversite için İstanbul’a geldim. 2004 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldum. 2005 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda uzman olarak çalışmaya başladım, daha sonrasında 2008 yılında özel sektöre geçtim. En son bir kurumun dijital pazarlama biriminden 3 sene önce ayrıldım. Kendi şirketimi kurdum ve Uluslararası Sosyal Medya Derneği'nin de kurucusuyum.
USMED kaç yılından beri aktif olarak faaliyet halinde?
USMED 6 Eylül 2012 yılında dernekler masasında resmi olarak kuruldu ve yaklaşık 7 senedir aktif olarak çalışmalarını sürdürüyor. Bizim araştırmalarımıza göre, dünyada kurulan ilk sosyal medya derneği. Bu dernek hiçbir sermayesi olmadan tamamıyla gençlerin emeğiyle, sosyal medyanın gücü ve sevgisiyle kuruldu. Şu an geldiğimiz noktada üyelerimizin milyonlarca takipçisi mevcut ve fenomen üyelerimiz var, sanatçılar var, öğrenciler var.
Bu derneğin kurulma amaçları nelerdir?
Bu derneği legal bir muhatap olabilmek için kurduk. Sosyal medyayla ilgili açıklamalar, yönlendirmeler ve bilinçlendirme çalışmaları yapalım istedik. Ama aynı zamanda mesleki bir dayanışma derneği olsun istedik. Sosyal medya uzmanlarına ev sahipliği yapan, sosyal medyayı iyi kullanmak isteyenlere ev sahipliği yapan bir kuruluş olalım diye yola çıktık ve bugüne kadar sosyal medya uzmanlarının çoğunu bünyemizde toplamayı başardık. Yeni bir meslek olduğu için birbirleriyle irtibata geçmek isteyen insanlara kolaylık sağlamak istedik. USMED bünyesinde bir network oluşturdu.
Derneğin toplam kaç üyesi var? Bunların kaçı yurtdışında?
Derneğimizin üye sayısı şu an toplam 1000’e yaklaştı. Bu 1000 üyenin yaklaşık 150-200 kişisi yurtdışında değişik işlerde çalışıyorlar. 40’a yakın ülkede temsilci arkadaşlarımız var. Ayrıca USMED Global English mevcut. Burada Türk olmayan USMED üyelerimiz var. USMED 6 dilde sosyal medya paylaşımları yapıyor. Almanca, Fransızca, İspanyolca, Çince, Korece bir de Arapça olarak sosyal medya dil desteği veriyoruz.
2019’da yayımlanan Dijitalizm kitabında nelerden bahsettiniz?
Dijitalizm güzel bir enerji yakaladı. Bir ayda birinci baskısı bitmek üzere, Türkiye’nin birçok yerinden talepler geliyor. İnsanlar merak ediyorlar. Aslında şunu söyledik; İnsanlar kendilerine bir yol arıyor, dijitalleşemeyenler bir yerden başlamak istiyor. Dijitalleşenler de nasıl ilerleyeceklerini bilmek istiyorlar. Kitap herkese hitap ediyor. Kitapta 70 yaşındaki yaşlı bir insan da, 7 yaşındaki bir çocuk da bir şeyler bulabilir. 3 bölümden oluşuyor. Biri teknik tarafı, biri sosyal bilimlere bakan tarafı, diğeri ise sosyal medyanın bugünü ve geleceği, dünyadaki etkileşimleri. Güzel dönüşler alıyoruz. Hem iyi yönde hem de kötü yönde fırsatlardan bahsettik sosyal medyanın analizini çıkarttık.
Kitabı yazma süreciniz nasıl ilerledi? Ne kadar sürede tamamlandı?
Yaklaşık iki sene kitabın üzerinde çalıştım. Benimle yapılan röportajlar ve gündeme dair sorular oluyordu. Bunları hep biriktirdim. Meselâ bir röportaj yaptım daha sonra bunu bir makaleye çevirip kitabım için kullandım. Dünyadaki güncel rakamlar, Türkiye’deki oranlar, bunların hepsini güncelleyip, yaklaşık iki ayda toparladık ve ortaya güzel bir kitap çıktı.
Sosyal medyanın pazarlama konusundaki gücü nedir?
Dünyada taşlar yerinden oynarken pazarlamanın değişmemesi mümkün değildi. Sosyal medyada etkileşime girdiğimiz zaman, tekil olduğumuz için her bilgi bizi etkiliyor. Ticaretten de aynı şekilde etkileniyoruz. İnstagram’da gördüğümüz bir kıyafet ya da çok popüler olan bir kitap, bunları alma gereği hissediyoruz. Buna iletişimde suskunluk sarmalı da deniyor. Herkes ne yapıyorsa sen de ona uyum sağlamaya çalışıyorsun. Herkes aynı kitabı okuyor, İnstagram’da story atıyor. Sen yoksunluk hissetmemek için alıyorsun. Çünkü kimse yoksunluk hissi yaşamak istemiyor. Trend olma durumu ve nispetizm var. Bu trendlere bir süre sonra sen de uyuyorsun, çünkü uymadığın takdirde sana like (beğeni) gelmiyor. Meselâ selfie çılgınlığı da böyle. Bize sempatik geliyor oysa selfie fotoğraf tekniği açısında çok kötü bir teknik, önde kocaman bir kafa, arkada silik insanlar ama onun sempatikliği o kadar öne çıkıyor ki bunu düşünmüyorsun bile. Sosyal medya biraz böyle düşünmeden yaptığımız, yaşam becerisine dönüştü. Bir süre sonra rayına oturacaktır ama bizi ticaret olarak dönüştürüyor. Bir yandan da kolaylık sağlıyor. Çin’den 1 dolarlık bir şey alıyorsun ve senin kapına geliyor. Bunun adı kocaman bir küreselleşme, çok uluslu şirketlerin geldiği son nokta. Batı’da ‘Amazon’ Doğu’da ‘Ali Baba’. Dünya çok büyüdü ve artık global pazarlar oluştu. Mikro ulusal pazarlar bitti. Türkiye’de bulamadığın şeyleri, çok daha ucuza bulup tek tıkla alabiliyorsun. E-ticaret bunu sağladı.
Sosyal medya bağımlılığı hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bu bağımlılık bizim hiç sevmediğimiz ve üzüldüğümüz bir nokta. Türkiye’de bağımlılık yüzde 45’lere ulaşmış durumda. Dünya tarihinde hiçbir bağımlılık bu kadar yüksek olmadı. Amerikan pediatri derneğinin yaptığı açıklamada bağımlılığı şöyle tanımlıyor: günlük hayatını sürdüremez hale gelmek. Bakıyoruz gençlerimiz bağımlılıktan dolayı hakikaten günlük hayatlarını sürdüremez hale geliyorlar. Bunların en büyük faciası, uyku problemi. Uyku gittikçe ilerliyor. Hele ki adrenalin gerektiren bir oyun oynadığı zaman uykuya geçme süresi 45 dakika daha uzuyor yani yatıyor ama vücut uyumuyor çünkü adrenalin salgıladı. Uyku verdiğini geri alırmış. Ben konferanslarımda söylüyorum uykudan çaldığınız vakitleri nasıl vereceksiniz? Ya hasta bir şekilde yatarak vereceksiniz ya hapishaneye girerek ya yolda bayılıp vereceksiniz ya da sinirli stresli bir şekilde vereceksiniz. Uyku verdiğini alıyor. Modern bilim neden uyuduğumuzu bile çözebilmiş değil. Ama geldiğimiz noktada psikologlar birçok sağlık sorununun altında bağımlılıktan kaynaklı uykusuzluğun olduğunu söylüyorlar. Bu bağımlılık artık her yerde. Tuvalette de telefon bağımlılığı var, otobüste de var, bir cenazeye gittiğimizde de var, bir düğüne gittiğimizde de var. Bizim aslında ‘second life’ dediğimiz sanalda geçirdiğimiz ikinci hayatımız, birinci hayatımız haline geldi. Gerçekte gördüğümüz karkas bir beden, et bir beyin. Ama sanalda aslında oradayız bütün zekâmızla ordayız, bütün güzelliğimizle ordayız. Gerçek hayatta güzelliğimizi sadece sanala attığımızda önemsiyoruz. Oysa bizim gerçek hayatta da bakımlı olmamız gerekiyor, gerçek hayatta da zeki olmamız gerekiyor. Herkes profilinde markalaşmak istiyor, bunu gerçek hayata da endesklememiz gerekiyor ama gerçek hayatta sıkılıyoruz artık. Gerçek hayatta muhatabımıza ne kadar şirin gözükmemiz gerektiğini ıskalıyoruz. Ama sanalda çok iyi iletişim kurmak zorundayız, çok güzel cümleler kurmak zorundayız. Belki hiç göremeyeceğimiz insanlara şirin gözükmeye çalıyoruz ama hemen yanı başımızdaki insanları kaçırıyoruz. Derslerimizi, hocalarımızı, gözlerimizi, uykumuzu, sporumuzu kaçırıyoruz. Hepsini sanalda daha iyi olmak adına gerçekleştiriyoruz. Storylerdeki Snapchat’deki paylaşımlarımız 24 saat sonra kayboluyor. Bu bize acelecilik verdi ve geçmişi, geleceği unutturdu. İlişkileri tüketiyoruz, gülümsemelerimizi tüketiyoruz. Hayatta bize sunulan fırsatları tepiyoruz. Hayatı tüketip her şeyi sanala veriyoruz. Bir gün sanalın gerçek olmadığını anladığımızda çok üzüleceğiz. Ben açıkçası teknolojinin çok hızlı gittiğini ve ruhumuzun geride kaldığını düşünüyorum. Bütün insanlar ruhlarını tekrar giydiklerinde bir düzelme olacak ama bu çok vakit alacak. Bu süre zarfında biz bağımlılığa bağlı birçok intihar vakası, boşanma vakası, biten ilişkiler, sönen hayatlar, başarısızlıklar göreceğiz. Bunları göre göre de öğreneceğiz. Dünyada insandan çok, parayı ve tüketimi önceleyen bir zihniyet var. Teknolojide üç şey vardır. Birincisi teknolojiye yön verenler, ikincisi teknolojiyi üretenler ve üçüncüsü teknolojiyi tüketenler. Bireysel olarak bir şey üretiyor muyuz? Yoksa sadece kopyala yapıştır yapıp atıyor muyuz? Ben Türkiye’nin hızlı bir şekilde üreten ve en sonda da teknolojiye yön veren bir ülke olmasını istiyorum. Bunun için de sosyal medya bağımlısı olmayan bireylere ihtiyacımız var.