Kameraman Mehmet Onur: Deprem bölgesindeki binaların arasından geçme hissinin tarifi yok
Kameraman Mehmet Onur ile deprem bölgesi deneyimlerini konuştuk.
Röportaj: Güljin Kaya
Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli ve 11 ili etkileyen iki büyük depremin ardından yardım kuruluşları, dernekler, gönüllüler, madenciler felaketi haberi aldıkları andan itibaren bölgeye adeta akın etti. Bu ekiplerden biri de hiç şüphesiz basın çalışanları; foto muhabirleri, kameramanlar, muhabirler. Bu foto muhabirlerinden biri de Mehmet Onur. Deprem haberini aldığı ilk andan beri aralıksız çalışan biri, bölgeye gittiklerinde neler yaşadılar? Neler hissettiler? Bölgede gözlemledikleri herhangi bir eksiklik oldu mu? Psikolojik destekler yeterli miydi? CNN Türk kameramanı Mehmet Onur pek çok sorumuzu cevapladı.
Depremde yıkılan binaların arasından geçmek insana ne hissettiriyor, kendinizi tehlikede hissediyor muydunuz?
Deprem bölgesindeki binaların arasından geçme hissinin tarifi yok. Biz sahaya indiğimizde şok içerisindeydik. Ne olduğunu anlayamadık. Yola çıktığımızda bu kadar yıkım beklemiyorduk. Birkaç bina yıkılmıştır diye beklerken çok farklı bir ortamın içinde bulduk kendimizi. Ondan hiçbir şey hissedemedik. Orada işin heyecanı ortaya çıktı ve oradaki tek çabamız görüntüleri almak oldu. Bunu yaparken de enkaz alanında yıkılmaya yüz tutmuş tehlikeli binalar vardı. Ancak onların yanından geçerken yıkılır mı diye hiç düşünmedim. Tamamen olaya odaklandığım için can güvenliğimi düşünmedim. Farklı bir duygu içine kapılıyorsun. Bu duygu da ne bir korku, ne bir his gerçekten insan can güvenliğini düşünemiyor.
Yanınızda neler götürdünüz, şunu da alsaydım dediğiniz bir şey oldu mu?
Deprem bölgesindeki insanlar en çok neye ihtiyaç duyuyorlar?
Deprem bölgesinde ihtiyaçlar ilk günden son güne kadar değişiklik gösterdi. Evleri hasar görüp evlerinden sağ çıkanların ilk yemek ihtiyaçları giderildi. Sonrasında da çadır ihtiyaçları oldu. Çadır ihtiyacı giderildikten sonra bu defa da konteyner isteği geldi. Bulundukları bölge bu mevsimler de fazla yağış alan bir bölge. Bulundukları arazi koşulları açısından da çadırların içine su giriyor ve rutubete sebebiyet veriyor. Onun için de en çok konteynerlere ihtiyaç var. Bölgeye konteyner gelmiş ama yeterli sayıda gelmemiş. Konteynerler öncelikli olarak felakette yakınlarını kaybedenlere, yaşlı, engeli ve çocukları olan ailelere veriliyor. Hâlâ çadırda kalan insanlar var. Konteyner ve çadır kentlerde sosyal marketler kurulmuş. İnsanlar ihtiyaçları çerçevesinde oradaki puanlama sistemine göre kimsenin hakkını yemeden oradaki marketlerden aldığı ürünlerle ihtiyaçlarını giderebiliyorlar.
İnsanlar hijyen ihtiyaçlarını nasıl gideriyorlar?
Ekstradan ihtiyaç paketleri dağıtılıyor, o da ne kadar yeterlidir tartışılır. Çünkü bazı kalabalık aileler yetersiz olduğunu dile getiriyorlar ve fazla talep ediyorlar. Haftada iki üç defa dağıtıldığını görmedim. Sosyal marketlere yakın bulunan insanlar biraz daha şanslı. Çünkü oraya yakın olanlar sosyal marketlere gidip doğrudan hijyen paketlerini alabiliyorlar ama uzak olanlara Kızılay, TSK yardımıyla götürüyor. Gözlemlediğim kadarıyla ihtiyaçların giderilmesi için gereken çaba gösteriliyor.
Deprem bölgesinde TOKİ binalarının yıkılmadığı söylendi söylenenler doğru mu?
Deprem bölgesinde yıkılan TOKİ evlerini hiç görmedik ama ağır hasarlıları gördük. Biz işin uzmanı olan birçok hoca ve profesörle konuştuk, ‘Bir bina deprem sırasında yıkılmıyorsa, içinde can kaybı yoksa o bina görevini yerine getirmiştir’ diyor. TOKİ binalarında da ağır hasarlar olmasına rağmen hiç can kaybı olmadı. Çökmemelerin en büyük sebeplerinden biri de binaları kayaların üzerinde inşa etmeleridir. Buda TOKİ binalarının daha dayanıklı olmasına neden oluyor.
Yardımların çokluğundan şikâyet ediliyordu, söylendiği kadar çok yardım var mıydı? Yardımlar her bölgeye ulaştı mı?
Deprem bölgesine gelen yardımların çokluğundan şikayet etmelerinin sebebi, ilk başlarda çok bilinçsizce yardımlar geldi. O nedenden bölgelere ulaşmak çok fazla zorlaştı. Yardım tırları bilinçsizce yola çıkmıştı, adamlar nereye gideceklerini, hangi bölgeye ne bırakacaklarını hiçbir şekilde bilmiyorlardı. Bundan dolayı da bazı bölgeler çok fazla yardım alırken bazı bölgeler hiçbir yardım alamadı. İnsanlara yardım ulaştırmada ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bu yüzden de ilk günlerde çok fazla şikâyet geldi. Üç dört gün sonra devlet gelen tüm yardımların AFAD’a teslim edilmesini istedi. AFAD gelen tüm yardımları organize olmuş bir şekilde dağıtmaya başladı. Bu defa halkın ihtiyaçları rahat bir şekilde giderildi ama şu son zamanlarda bu yardımlar fazlasıyla azaldı. Şu an ihtiyaçlar devlet tarafından giderilmeye çalışılıyor.
Geç ulaşılan köyler olduğu söyleniyor. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Biz de İstanbul’da olduğumuzda bu tepkilerin haklı olduğunu düşünüyorduk ama bölgeye gidince olayın çok farklı olduğunu gördük. 11 ili vuran büyük bir deprem var. Vurduğu her yerde de çok ciddi zararlar vermiş. Devletin bir iki günde yetişmesi mümkün değildi. Onu ancak sahada fark edebiliyorsunuz. Ben ilk baştaki süreci Hatay'da geçirdim. Biz basın mensupları kendi aramızda da, halkla da konuştuk. Benim izlenimlerime göre Hatay'ın enkazını kaldırabilmek için İstanbul'un iş makinelerinin yarısından fazlası buraya gelse bir ayda Hatay'ın enkazı kalkmaz diyordum ve herkes bana katılıyordu. Yıkım o kadar çok fazlaydı ki bunu hiçbir şekilde hiç kimse bir iki günde yetişip enkazını kaldıramazdı. Oraya gidip görünce ona buna kızmak çok anlamsız oluyor. Hatay'da polislerle konuştuğumuzda, dün benimle nöbet tutan arkadaşımın bugün cansız bedenini enkazdan çıkardım diyor. O kadar büyük bir acı yaşanıyordu. Biz bölgeye vardığımızda gerçekten inanılmazdı, şaşkına döndük. Aslında geç kalındı diye bir şey yok.
İnsanların psikolojisi nasıldı? Bölgede insanların psikolojisi için gerekli görevliler bulunuyor muydu?
Deprem bölgesindeki herkesin psikolojisi ciddi anlamda çok bozuk. Kime selam versek, kiminle konuşsak illaki bir yakınını kaybetmiş. Bunları yaşayanların psikolojisinin normal olmasını bekleyemeyiz. Aslında en büyük zararı veren depremin yaşandığı an. Deprem anında çok korkmuşlar, korkuyu atlattıktan sonra bu defa acılarıyla yüzleşmişler. Çok kötü şeyler yaşamışlar. Biz basın mensupları deprem anına şahit olmadığımız halde, daha sonradan oraya gittiğimiz halde bizim bile psikolojimiz bozuldu. Gördüğümüz kadarıyla psikolojik destek sağlanmaya çalışılıyor ama yeterli mi derseniz tabii ki yetersiz. Çünkü yüz binlerce insan var. Buradaki yetersizlik de tabii ki süreci uzatıyor. Ondan dolayı psikolojik açıdan ve doktorlar açısından biraz daha fazla destek olunması lazım. Ama şu anda bu kadar yoğun bir destek yok. Tabii ki dediğim gibi psikologlar ve psikiyatrlar arabalarla köy köy geziyorlar ama yetersiz.
Arama kurtarma çalışmaları sırasında ekiplerde ne tür eksiklikler dikkatinizi çekti?
Arama kurtarma ekipleri maalesef sayı olarak azdı ancak ekipman olarak yeterli olanlar vardı. Mesela JAK ve AFAD'ın ekipmanları yeterliydi. Gönüllü arama kurtarma ekipleri vardı. Onların da kendilerine göre ekipmanları yeterliydi. Bizim en çok orada eksikliğini gördüğümüz şey ses alma cihazıydı. Madenciler vardı. Onlar minimum ekipman ile maksimum performans gösteren tek ekipti bence. Domuz bağı dedikleri bir tünel açma yöntemiyle enkaz altından birçok canı kurtardılar. Yurt dışından da birçok arama kurtarma ekibi gelmişti. Bu eksiklerin dışında pek bir eksik görmedik.
Bölgeden pek çok şehre göç edildiği söyleniyor?
Depremzedelerle konuştuğumuzda insanlar kesinlikle gitmeyi tercih etmiyor, ‘Burası doğup büyüdüğümüz yer. Biz burada geçimimizi sağlıyoruz. Biz köylüyüz, şehirde yapamayız. Burada bir gün değil her gün de deprem olsa biz yine de topraklarımızı terk etmeyeceğiz’ cevabını veriyorlar.
Son olarak deprem bölgesinde sizi en çok etkileyen olay nedir?
Deprem bölgesinde beni en çok etkileyen olay şuydu. Enkazın altında kalan sekiz aylık hamile bir anneydi. Deprem sırasında bina çöküyor ve kadının bulunduğu bölgedeki kolon kadının karnına düşüyor. Kolonun üstüne düşmesi ile kadın orada hemen doğum yapıyor ve hayatını kaybediyor. Bebek bir süre hayatta kalıyor. Geç ulaşıldığı için bebek de hayatını kaybediyor. Onların cenazeleri çıkarılırken ben çok etkilenmiştim ve o anı çekemeyerek kamerayı elimden bırakmıştım.