Unkapanı dijitale direniyor
Unkapanı dijitale direniyor
Haber Üsküdar – Hande Erdem ve Ece Nur Erdeniz
Bir zamanlar şöhretin kalbi olan Unkapanı Plakçılar Çarşısı müziğin dijitalleşmesiyle sessizliğe büründü. Türkiye’de müziğin buluşma noktası olan Plakçılar Çarşısı, birçok ünlü sanatçının müzik dünyasına ve şöhrete ilk adım attığı yerdi. Şimdilerde teknolojinin gelişmesiyle taş plaklar yerini dijitale bıraktı.
Muhteşem Candan: "Artık dijital ortamda sesleri satıyoruz"
Haber Üsküdar olarak Plakçılar Çarşısı’nın en eski yapım şirketlerinden biri olan Elenor Müzik’in sahibi Muhteşem Candan'a sorularımızı sorduk, artık plak gibi elle tutulur bir şey satmadıklarını, dijitalden çalıştıklarını söyledi.
Şu anda Plakçılar Çarşısı müzik piyasasında nasıl bir etkiye sahip?
Plakçılar Çarşısı'nda şu anda elle tutulur bir şey satmıyoruz sadece plak var elle tutulur olarak. Biz dijitale çalıştığımız için koli götüren hamal yok, fabrikadan buraya gelen koli yok, böyle bir şey yok ama üretimler yine devam ediyor. Biz artık dijital ortamda sesleri satıyoruz.
Burada prosedür nasıl işliyor? Sanatçı olmak için neler yapmak gerekiyor?
O uzun bir süreç. Şimdiye kadar 300’e yakın sanatçıyla çalıştım, hepsine sanatçı diyorum, büyükleri var, küçükleri var, yeni başlayanları da var. Çünkü bir tabir vardır, derler ki tamir işiyle uğraşanlara tamirci denir. Sanat işiyle uğraşanlara da sanatçı denir. Tabii şimdi bu işin pratisyeni olacak, nasıl öbür işlerde usta, çırak, kalfa varsa burada da bu şekilde ilerleyecekler. 1980’li yıllarda önde gelen star bir sanatçıyı örnek alarak ona sesini, fiziğini, şarkılarını benzeterek birçok kişi geliyordu. ‘Ben şarkıcı olmak istiyorum’, ‘bestelerim var’ diyerek bağlamasıyla gelenler vardı. Derseniz ki onların arasından bir star doğdu mu? Hayır doğmadı çünkü asılları var onlar hep taklitti, asılları da dimdik ayakta duruyor. Meselâ kendi çalıştığım sanatçılardan örnek vereyim, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses bu adamlar çok öndeydi o zamanlar. Şimdi diyelim ki bir şey alıyorsunuz aslı varken taklidini almazsınız. Tabii ki ben şuna çok önem veriyorum bütün insanlar yani sanat işiyle uğraşanlar ilk önce birini taklit edecekler. ‘Taklit samimiyetin en hakiki ifadesidir’ derler, taklit edecek ama ondan sonra da kendi yolunu ayıracak, kendine yeni bir yol, yeni bir düzen ve yeni bir söyleme tarzı bulacak. Yani şarkıcının ayrışması gerekiyor. Şarkıcı ayrıştığı anda muhakkak bir yere geliyor bir de tabii bulunduğu zamana hitap eden şarkılar çıkarması lazım. Böylelikle müzik dünyasında ona bir yapım gerçekleştirilmeli, hem görsel hem işitsel çok iyi bir pazarlama olmalı, çok iyi bir çıkış olmalı, iyi bir reklam olmalı ve böylece halka, müzikseverlere onu tanıtmak lazım.
Şu anda hâlâ sanatçı olma ümidiyle buraya gelen insanlar var mı?
Buraya gelen dijital ortamdan bize ulaşıyor. Bir demo hazırlıyor, sesini müziğini kaydediyor, bize gönderiyor, beğenirsek çağırıyoruz ya da internet aracılığıyla ulaşıyoruz onun için burada kimseyi göremezsiniz.
Eski ve şimdiki dönem sanatçılarını karşılaştırdığımızda nasıl farklar görüyorsunuz?
Ben birçok dönem gördüm. Rahmetli Müslüm Gürses derdi ki, "Türkiye’de iki elin parmakları kadar star sayın desem zor, sayamazsınız," öyle bir durum var maalesef. Bir kategori var, kadın sesinden tiz söyleyen soprano dediğimiz, o seslere çıkabilen erkekler var, bir de diğer tarafta mezzo soprano dediğimiz bas sesli kadınlar var, Muazzez Ersoy, Ebru Gündeş gibi, halk bu seslerden çok hoşlanıyor. Erkekteki tiz sesler ve kadınlardaki pes sesler diye bir reyting var ama tabii ki ne söylerse söylesin, iyi söylemesi lazım yani iyi eğitim alması lazım. Ben şuna dikkat ediyorum, müzik Allah vergisi, ritim duygusu, akort, ses güzelliği bunlar Allah vergisi ama bunu bir eğitimle pekiştirdiğiniz zaman, akademik kariyer yaptığınız zaman iş daha da büyüyor. Düşünsenize, şarkı söylüyorsunuz ama nota bilmiyorsunuz.
Kalite olarak kıyaslayacak olursak, eski dönem müzik ürünleri mi yoksa şimdiki dönem müzik ürünleri mi daha kaliteli?
Her zaman kalite vardır şekle ve içeriğe göre. Her müzik türünün de hem iyisi var hem kötüsü. Tabii ki çok kaliteli olanlar da var, onlar gerekli değeri buluyorlar hem maddi hem manevi, öbürleri bulamıyor zaten. Türk halkı müzikten çok iyi anlıyor, yani kötü yapılan bir şeyi hemen elinin tersiyle itiyor. Sesi güzel olmayana prim vermezler. Şu an üretim çok fazla. Üretim fazla olduğu gibi tüketim de fazla, bunların arasından eleniyorlar yani şu anda bir elek durumundayız.
Plakçılar Çarşısı Sessiz
Çarşının içini gezdiğimizde doğrudan gözümüze çarpan şey dükkanların sessiz ve terk edilmiş olması. Sadece 3-4 dükkan açıktı ve onların da içi boştu. Yani Türk filmlerinde gördüğümüz kalabalık Plakçılar Çarşısı’ndan eser yok. Dijitale direnip hâlâ dükkanlarını açık tutan esnafa Plakçılar Çarşısı’nın sessizliğe bürünmesinin nedenini sorduğumuzda işlerin tamamen dijital ortama taşınmasının etkisi olduğunu söylüyorlar.
Plakçılar Çarşısı’nın eski yapımcılarından biri olan Rem Müzik’in sahibi Remzi Çoban, müzikte plak devrinin kapandığını, artık tamamen dijitalden çalıştıklarını söylüyor. Eskiden kapının önünde kuyruklar oluştuğunu, yoğunluktan başlarını kaşıyacak vakit bulamadıklarını ifade eden Çoban, o günlere özlem duyduklarını da dile getiriyor. Çoban, "Teknolojinin gelişmesi müziği ve bir zamanlar sanatçı olmak isteyenlerin ilk adresi olan Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nı da doğrudan etkiledi ama bizler dükkanlarımızı kapatmayı hiç düşünmedik, kapatanlar oldu ama hâlâ dijitale direnenler de var. Biz de teknolojiye uyduk ve işimizi dijitale taşıdık" şeklinde konuşuyor.
Taş plak gerçekten de taş!
Dükkanların içini gezdiğimizde eski 45’liklerden kasetlere kadar pek çok şeyi dinleyebilme fırsatı buluyoruz ve çok merak ettiğimiz taş plağı elimize aldığımızda gerçekten de taştan yapıldığını ve sert bir yapısı olduğunu görüyoruz. Hatta elimizden düşüreceğimiz için biraz da korkuyoruz çünkü taş plak günümüzde gittikçe azalan ve koleksiyonu yapılan değerli bir sanat eserine dönüşmüş durumda.