Dursun Güleryüz: "Türk dizileri dünyada ikinci sırada"
Haber Üsküdar – Melike Yıldız Çölcü
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Medya İşlemeciliği dersi de veren TİAK Genel Müdürü Dursun Güleryüz ile medyanın durumu hakkında bir röportaj yaptık.
Merhabalar hocam, öncelikle kıymetli vaktinizi bu röportaj için bize ayırdığınız için teşekkürlerimi sunuyorum. Öncelikle Dursun Güleryüz kimdir?
İletişimciyim. Radyo televizyon sektöründe birçok kanalın kuruluşunda görev yaptım. Sektörün tek meslek birliği olan RATEM’in kurucu başkanlığını yaptım. Son 10-12 yıldır televizyon ölçümleri yapan TİAK’ın genel müdürüyüm. Haftada bir gün de burada Üsküdar Üniversitesi’nde ders vererek gençlerle bir arada olma imkânı buluyorum, bunu seviyorum.
Yakın geçmişte isminizin de karıştığı TİAK’ın bir davası olmuş ve sonucunda beraatle sonuçlanmıştı. Sanırım bu dava izleyici ölçümlerine hile karıştırılmasıyla alakalıydı. Davadan sonra böyle şüpheleri engellemek için aldığınız tedbirler oldu mu?
Aslında dava bizzat TİAK ile alakalı değil, televizyon ölçümleriyle ilgili çalışan eski firmayla alakalı talihsiz bir davaydı. Bizler de o eskimiş, gönüllülük esasına dayalı yapıyı değiştirmeyi hedefleyerek TİAK’ı kurduk. Senin de söylediğin gibi dava beraatle sonuçlandı. Bu anlamda TİAK bir tüzel kişilik olarak, reklam ajansları, medya planlama şirketleri ve televizyon kanallarının ortaklaşa kurdukları, yönetim kurulunda kararların oy birliğiyle alındığı, bu üç grubun da temsil edildiği bir kurum oldu. Önceki yapı bir derneğin bünyesinde doğrudan ölçüm yapıyor gibiydi, biz uluslararası camiadaki örneklerine bakarak JIC dedikleri müşterek endüstri komitesini tüzel bir kişilik olarak ülkemizde kurmuş olduk. RTÜK tarafından yapılmış bir yönetmelik çerçevesinde, ölçümlerin herkes için adil, şeffaf ve güvenilir olması gibi ilkelerini koruyan ve bunun takibini yapan bir yapı haline gelmiş olduk. 10 seneyi aşkındır da sağlıklı olarak ölçümlerimizi yapmaktayız.
Türkiye’de televizyon izlenmesi üzerine entelektüel ve akademik çevrede farklı mülâhazalar var. Asıl merak ettiğim, mesleki olarak elbette televizyon ve diğer yayın ve içeriklerle iç içesiniz fakat işinizi bir kenara bıraksak, Dursun Güleryüz akşamları oturup, çayını alıp televizyon izler mi?
Ben Dursun Güleryüz olarak iyi bir televizyon izleyicisi olduğumu söyleyebilirim. Çağımız için televizyon hâlâ vazgeçilmez bir kitle iletişim aracıdır. Ben profesyonel olarak takip etmem dışında, Türk dizilerinin yurt dışına ihracı konusunda çok çabalar sarfettim. TİM’de (Türkiye İhracatçılar Meclisi) görev yaptığım sırada hedefimiz Türk dizilerinin uluslararası camiada yerini standartlara uygun bir biçimde alabilmesiydi. Bu çabalar sonuçlarını da verdi, şu anda Türk dizileri Hollywood’dan sonra ikinci sırada, gerek gösterilen ülke sayısı gerekse süre bazında. Biz bütçe olarak ikinci sırada kalıyoruz ama diğer segmentlerde Amerikan dizilerini geçip birinci sırayı aldığımız da oluyor. Bu nedenle dizilere benim biraz özel ilgim var, aynı zamanda bizim kuşağımızın vazgeçilmezleri olan haber ve tartışma programlarını da severim.
Televizyon izleyici kaybetmiş gibi görünse de özellikle pandemi döneminde televizyon izlenme oranlarının arttığı verilerde gözlemleniyor. Televizyon vazgeçilmez bir mecra olarak biraz kimlik değiştiriyor, biz o nedenle ölçümlerimize hem telefonlardan hem tabletlerden izlemeleri de ekleme çalışması yapıyoruz.
Uzun yıllardır merak ettiğim bir diğer konu da şu. Çocukluğumuzda ve gençliğimizde Türk dizileri ve müzikleri dinlemiyor olmak gençler arasında bir kulvar farkı oluştururdu, internetten yabancı dizileri takip ederdik. Günümüzde bunların devamını dijital platformlar oluşturdu, çoğu evde akıllı televizyonlar sadece dijital platformlar için kullanılıyor. TİAK’ın ve sizin buna bakış açınızı merak ediyoruz.
İçerikte bir çeşitlenme var ve bunun ilgi gördüğü aşikâr. Dünya çapında büyük maliyetlerle kurulmuş, yüksek gelir hedefli platformlar var ve izleyicinin buna kayması anlamına geliyor, fakat bu içerikler tam olarak televizyonun rakibi değil. Hatta Netflix CEO’sunun, “Benim rakibim televizyon değil, uyku” şeklinde açıklaması var. İnsanlar başka etkinliklerinden feragat ederek dijital platformları seyrediyor. Burada içerik önem kazanıyor, hangi yolla ilettiğin değil, içerikler kazandırıyor. Elbette bizim bugün televizyondan anladığımız şey, bir zaman akışı olan, gerçek zamanlı olarak izlenen bir mecra, fakat bu da kimlik değiştirecek. Artık meselâ zaman kaydırmalı izleme ölçümlerimiz var.
Peki hocam, bir içeriğin televizyondan sunulması ya da dijital platformdan sunulması arasındaki farkla ilgili bir çalışma var mı?
Şu an bununla ilgili İngiltere’de bir çalışma var ama tam olarak kıyaslamayı yapabileceğimiz kadar bir veri yok elimizde.
Bir kıyaslama yapacak olsak, dijital platformlar önde gelir gibi…
Evet ama onun da dezavantajları var, tam olarak dijital platformlar televizyonun yerine ikame olmadı ama Netflix’in şu anki reklam alma çabası biraz televizyonun konumuna yaklaştıracak. Senin sorunun başında söylediğin gibi eskiden video kulüpleri vardı, başka bir zaman diliminde yapılan bir etkinlikti, onların yerini bugün Netflix aldı.
Bazı geleneksel medya işletmelerinin yahut sektörün ilgili kurumlarının kuruluş ve idare aşamalarında isminizi görmek biz öğrencileriniz için hem gurur verici hem de imrenilesi oluyor, bu bağlamda bizlere verebileceğiniz tavsiyeleriniz nelerdir?
İletişim çok güzel bir alan ve gerçekten seviyor olmak, iletişime de açık olmak gerek. İletişimi seçen arkadaşlara gıpta ile bakıyorum çünkü onların toplumla ilgili bazı düşünceleri, fikir alışverişinden başlayıp medya işletmesine kadar olan bir iletişim odakları vardır. Vazgeçilmez olarak, dünyayı ve gündemi takip edebilmek için dil bilmek zorundadırlar. İstatistiklere baktığımızda bugün karşı karşıya olduğumuz Z kuşağı sosyal medyada çoğunlukla influencerları ve fenomenleri takip ediyor. İletişimciler kendilerini bunlara göre konumlandırmalılar. Mutlaka iletişime açık, gündemi ve dünyayı takip ve olmazsa olmaz yabancı dil, bu üçü yeni iletişimci arkadaşlarımız için çok önemli olacaktır.