Gazeteci Elif Akkuş: Bu deprem bir topyekûn mücadele sınavıydı
Gazeteci Elif Akkuş ile deprem sürecinde yaşadıklarını konuştuk.
Röportaj: Ecenur Torpil
Onu televizyon ekranlarından savaşlarda, afetlerde, kriz bölgelerinden bize aktardığı haberlerinden tanıyoruz. “Olmaz, sen yapamazsın!” diyenlere inat sıcak bölgelerden haber yapmaktan vazgeçmedi Elif Akkuş. En son deprem bölgesinden geceli gündüzlü aktardığı haberlerden takip ettik. “Bu deprem bir topyekûn mücadele sınavıydı” diyor Akkuş. Onca yoğunluğunun arasında beni kırmadı ve sorularımı cevapladı.
Biraz kendinizden bahseder misiniz, gazetecilik mesleğine nasıl başladınız?
Kendimden bahsetmek hayatta en zorlandığım başlık galiba. Herhangi bir cisim üzerine bile saatlerce konuşabilirim ama kendimden bahsetmeyi beceremiyorum, belki sevmiyorum. Ama soru buysa kısaca hayallerinin peşinden giden bir gazeteci diyelim. Ortaokul yıllarında haberleri izlemek en keyif aldığım anlardan biriydi televizyonda. Televizyonda herkesin kaçtığı yerlere koşan gazeteciler hep ilgimi çekerdi. Hayalim de bu yönde oldu. Ve sonrasında bu yolda ilerledim. 12 seneye yakın profesyonel voleybol oynadım, Arçelik ve Galatasaray’da. Üniversite yılları geldiğinde Radyo-Televizyon okudum ve 19 yaşında TRT İstanbul Haber Merkezinde staj yapmaya başladım. Başladım derken bir hafta TRT’nin kapısında yattım staj yapabilmek için. Beni stajyer olarak almadılar önce. İnat ettim sonrasında tamam gel bari staj yap dediler, montaj servisine verdiler.
Savaş muhabiri olmaya nasıl karar verdiniz?
Ben haber merkezinde muhabir olarak staj yapmak istiyorum dedim. O kısmı da hallettim. Sonra gece gündüz TRT’de haberin her anına şahit oldum. Şahit oldukça hayalini kurduğum mesleğe daha çok hayran kaldım. Hedefimde savaş ve riskli bölgelerde muhabirlik yapmak vardı, her ne kadar heyecan duysam da tecrübe kazanmak için aşılması gereken yollar vardı. Hepsi inanılmaz zevkli ve harikaydı. İyi bir gazeteci olma yolundaki herkesin geçmesi gereken yollar. O yollardan geçtim. 25 yıldır bu mesleği yapıyorum ve hâlâ iyi bir gazeteci olmaya çalışıyorum çünkü bizim mesleğimiz, ben oldum tamam denecek bir meslek değil, sürekli öğreniyorsun. Öğrenmeye devam ediyorum.
Deprem haberini nasıl aldınız?
Deprem olduktan birkaç dakika sonra yöneticilerden birinden haber geldi, yatıyordum, kalktım ve giyindim, kameraman arkadaşım beni aldı. İlk önce hızlıca AFAD’a gittik. Çünkü öncelikli yer orasıydı. Depremin büyüklüğü, etki alanı, ilk açıklama. Oradaki işimiz rutine binince ve ekipler bölgelere sevk edilmeye başlanınca biz de Hatay’a doğru yola çıktık. Hava çok kötüydü, kar, yağmur, kayan yollar. Trafik kazası geçirdik. Yol çok kötü durumda olduğu için çok sayıda araç kazaya karışmıştı, biz de tehlikeli yolda giderken çok dikkatli olmamıza rağmen kaza yaptık. Arabanın önü parçalandı. Yaklaşık dört saat kaza alanında bekledik, kazalar nedeniyle yol kapalıydı. Sonra bir kilometre ileride çalışmayan bir benzinciye sığındık, yeni bir araç geldi ve yola devam ettik. Kaza yapan aracı da çekici aldı götürdü. Yola devam ettik. Depremin etkilediği birkaç noktaya uğradıktan sonra Hatay’a vardık.
Depremi ilk duyduğunuzda neler hissettiniz?
Neler hissettim? Hiç kendime sormadım. Hissettiğimiz tek duygu en hızlı şekilde olay yerine ulaşmak bizim çünkü. Sadece yolda giderken Hatayspor Teknik Direktörü Volkan Demirel ve eşinin sosyal medya paylaşımını gördüm. Kendilerini ayrıca da tanırım. Onların ağlayan görüntülerini gördüğümde ekip arkadaşlarıma, ‘Bugüne kadar görmediğimiz büyüklükte bir felaket bizi bekliyor’ dedim.
Savaş muhabiri olarak Irak, Suriye, Libya, Filistin gibi riskli bölgelerde görev yaptınız. Savaşın oradaki yıkımına, insanlar üzerindeki etkisine şahit oldunuz. Siz deprem bölgesindeki yıkımı, insanların psikolojisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
6 Şubat depremi şahit olduğum savaşlar, riskli bölgeler ve benzeri daha birçok olayın yanında gördüğüm en büyük yıkımdı. 17 Ağustos 1999 depremi için de asrın felaketi deniyordu. Ama 6 Şubat depreminin yanında bugüne kadar gördüğüm tüm yıkım ve savaşlar bir kenara ayrıldı sanki. Aynı anda 11 ili etkileyen böyle bir sarsıntı, umutla bekleyen insanlar, umudunu yitirenler, günler sonra umutsuzken umuda kavuşanlar. Hayatlarını, yaşam alanlarını, evlatlarını, sevdiklerini kaybeden insanlar. Bu kolay bir şey değil. Sadece 1 dakika herkes kendini onların yerine koysa bile düşünmeye dayanamaz bence. Yaşadığınız yeri düşünün, komşularınızı ailenizi, sevdiklerinizi, günlük yaşam rutininizi. Ve bir anda hepsinin yok olduğunu düşünün. İşte böyle bir durum. Ama ilginç olan, depremi yaşayanlar yaşamayanlara göre daha güçlü duruyor. Çünkü onların savaşı, mücadelesi sürüyor. Aslında hep böyle değil midir? Savaş, mücadele sürdüğü sürece ayakta kalırsınız, bittiğinde farkına varırsınız her şeyin. Ya da çok çaresiz kaldığınızda...
Deprem bölgesinde sizi en çok etkileyen kare neydi?
İlk kez belki de sabah güneşin doğuşu sırasında kendi çektiğim fotoğraf. Arkada enkaz, güneş Türk bayrağına vuruyor; ‘Biz güçlüyüz ve bunu da atlatacağız’ dercesine…
Medyanın bu süreçte izlediği tutumu, yaptığı haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce gazetecilik bu süreçte iyi bir sınav verdi mi?
Bu soruya kısa ve net şöyle yanıt verebilirim, savaşlarda, afetlerde, kriz bölgelerinde zaten kendi doğasında acı vardır, sorun büyüktür, ölümler vardır, kaybedilen hayatlar. Zaten izleyen ya da okuyan herkes o acının gerçekliğini hisseder, yaşar. Kendiliğinden zaten kötüdür, acı vericidir. Bunu daha da dramatize hale getirmek bence doğru değil. Bunun yapıldığı alanları doğru bulmuyorum. Bu tarz yerlerde olayı ve etkilerini yalın haliyle anlatmak gerektiğine inanıyorum. Yalın haliyle anlatılan ekranları gazete ve internet sitelerini de başarılı buluyorum.
Önceki röportajlarınızdan birinde, ‘Gazetecinin cinsiyeti yoktur’ demiştiniz. Peki deprem bölgesinde bir gazeteci ne gibi zorluklar yaşıyor. Bir kadın ne gibi zorluklar yaşıyor?
Kadın erkek olarak düşünmüyorum deprem bölgesinde. Tuvalete gidemiyorsanız kadın da gidemiyor erkek de ya da başka her ne yaşanıyorsa. Kadının fazladan bir ayrıcalığı olduğunu düşünmüyorum ne depremde ne savaşta. Biz gazeteciyiz. Cinsiyetimiz yok bu tür alanlarda, ne sıkıntı varsa kadını da erkeği de aynı sıkıntıyı yaşıyor. Deprem, savaş veya başka bir alan. Kadının ya da erkeğin ayrıcalıklı olduğu bir nokta görmüyorum, gazeteci olarak gidiyoruz oraya.
Yine sizinle yapılan bir röportajda arama kurtarma ekiplerinin mücadelesinden bahsetmiştiniz. Siz o enkazda o anlara şahit olurken ne hissettiniz, içinizden ne yapmak geçti?
Arama kurtarma eğitimi almam gerektiği. Hatta deprem ülkesi olan Türkiye’de birçok kişinin arama kurtarma eğitimi konusunda bilgi alması gerektiği. Gerçekten içimden geçen tek şey buydu. Bu önemli. Bir can kurtarmak… Daha değerli ne olabilir ki…
Depremden korkmak yerine hazır olmayı bilmemiz gerekiyor. Deprem çantasından güvenli binalara kadar birçok alanda hassas davranmıyoruz. Binalarımız depreme dayanıklı mı baktırmıyoruz, ev sahibi değil kiracı olsak bile buna baktırılması için çaba harcamamız gerekiyor. Az önce söylediğim gibi daha çok kişinin arama kurtarma eğitimi almış olması bence çok önemli. Böyle bir afet bir daha yaşanır mı kim bilir, yaşanırsa kaç sene sonra yaşanır bilmiyorum, ama bu büyüklükte bir deprem olunca arama kurtarma ekibi yetersiz kalıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun zaten yetersiz kalır böyle bir afette. 11 il, yıkılan binlerce bina… Kısa sürede birçok enkaz alanına müdahale edildi evet ama daha çok kişi bilseydi, daha çok müdahale olabilirdi.
Sizi duygulandıran anlar oldu mu?
Ekipmanı olan tam kadro enkazda çalışabilecek arama kurtarma ekipleri bence önemli. Ama bu depremde en çok dikkatimi çeken, ne kadar güçlü ve birbirine bağlı insanlar olduğumuzdu. Hangi meslekte olursa olsun herkes işin bir yerinden tutmak için deprem bölgelerine geldi. Moto kurye olarak geçimini sürdüren motosikletli genç arkadaşlarımız köylere ulaşımda zorluk çekilir diye toplanıp gelmişler, günlerce orada kaldılar. İnsan gücü gereken yerlerde çok sayıda kişi çalıştı, uykusuz, canla başla. ‘Seni bu enkazdan çıkarmadan buradan ayrılmayacağım’ diye bağıran kurtarma ekiplerini, madencileri, askerimizi, sağlık personelini, jandarma ve polisi ve hepsinin birlikte umutla verdiği mücadeleyi görmek güzeldi. Umutlar bazen sevince, bazen üzüntüye ulaştı belki ama o birlik ve mücadeleyi görmek çok etkileyiciydi.
NOT: Fotoğraflar gazeteci Elif Akkuş'tan temin edilmiştir.