Röportaj: Şamil Özkaya

Anadolu Ajansı eski genel müdürü ve Yeni Şafak gazetesi yazarı Kemal Öztürk son zamanlarda gazeteciliğin krizi üzerine çokça yazı yazdı. Ben de kendisiyle gazeteciliğin krizini konuşmak için telefonla randevu talep ettim. Ataşehir’de buluştuk ve anlattıklarını not etmeye başladım.

Gazeteler ekonomik krizden nasıl çıkar?

Gazetelerin sorunu aslında sadece ekonomik kriz değil. O yüzden sorunu iyi tespit etmedikleri için yanlış reçeteler üretiyorlar. Meselâ şu anda birçok gazete, köşe yazılarını geç saatte internet sitelerine koyuyor. Diyorlar, gidin bayiden gazeteyi alın, eğer köşe yazılarımızı okumak istiyorsanız. Saat 10’dan sonra internet sitesine koyacağız. Bu şu demek, gazetenin trajını arttırarak ekonomik krizden çıkmayı planlıyorlar, oysaki asıl problem kağıda basılı gazete mantığı. Onu iyi tespit etmedikleri için, ısrar ettikleri için de bu tür reçeteler ekonomik sıkıntılara çözüm olmuyor. Temel sorun dijital devrim dediğimiz bir şey yaşanıyor dünyada. Bu dijital devrimi bizim sektörümüzün iyi algılayamaması ve büyük bir tsunami olarak gelen bu dijital devrim karşısında ben bunu durdururum mantığıyla. Hani yel değirmenlerine karşı Donkişot’un yaptığı gibi bu politikayla çıkmaları bu tsunami dalgası da ezip geçiyor doğal olarak. Aslında Amerika’da ve Avrupa’da son 5 yılda yüzlerce gazete kapandı, bunların birçoğunu duymuyoruz. Yerel gazetelerin çoğu da kapandı, aslında kapandı demek yanlış, dönüştü. Türkiye’de de biliyorsun Habertürk kağıda baskıyı durdurarak maliyetlerini düşürüp ekonomik sıkıntıdan kurtulmayı ve sektöre devam etmeyi planlıyor. Bunu geçtiğimiz günlerde Vatan gazetesi takip etti. Aslında doğru politika, bu ne demek yani kağıda baskıyı durduracaksınız, dijitalleşeceksiniz ve yeni okur kitlelerine ulaşacaksınız. Türkiye’de 50 yaş üstü okur kitlesi kağıttan okumayı nostaljik olarak seviyor, kağıttan okuyarak gazeteden tatmin oluyor. Ama bu Türkiye’deki nüfus ortalamasının az bir kısmı.

"Genç insanlar gazete okumuyorlar"

Sorunumuz yeni kuşak, yeni nesil gençlerin okuma türleri ve okuma alışkanlıklarının farklılaşması, yani genç insanlar gazete okumuyorlar, kağıttan gazete hiç okumuyorlar, sıfır neredeyse, hiç kimse bayiiden gidip gazete almıyor. Sen meselâ bayiden hiç gazete alıyor musun? “Yani bir iki defa almışımdır diye cevaplıyorum”. Ömrü hayatından iki defa almışındır, senin kuşağındaki insanların neredeyse tamamı hiçbir şekilde gazeteyi satın almıyorlar, o zaman bu çocuklar bilgi ve haber alma ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorlar? Sosyal medyadan karşılıyorsun, twitter’dan, instagram’dan karşılıyorsun. Apolitik bir kuşak, apolitik bir bilgi ihtiyacı hissediyor ve eğer bu kitleye ulaşmak istiyorsan, bu kitlenin seni okumasını istiyorsan ona göre bir yayın politikası ve ona göre bir medya mecrası üretmen gerekir. Demek ki sosyal medyadan besleniyorsa sosyal medyan güçlü olacak, sosyal medya içerisinde de gençler en çok instagram’a takılıyorsa instagram’da var olacaksın, facebook kullanıyorsa facebook’ta var olacaksın ve gençlerle bir şekilde interaktif bir iletişim kuracaksın, eskiden olduğu gibi monolog bir iletişim artık karşılık bulmuyor. İnteraktif iletişim şu demek, genç sana yazacak sen ona cevap vereceksin, genç bir şeye müdahale edecek, sen onu karşılayacaksın, bu senin okunurluğunu bilinirliğini arttırır. Bundan sonraki iş ise buraya reklam almak. Reklam aldığın sürece yaşayabiliyorsun, başka türlü iş geliştirme imkânları çok zor, fakat Türkiye’de medya sektörünü etkileyen en önemli problemlerden bir tanesi, devletin vermiş olduğu ilanların dağıtılma politikaları, bunu Basın İlan Kurumu sürdürüyor. Diğeri de kamu kurumlarının reklam dağıtım politikaları, ikisi ve özel sektörün de tabii reklam dağıtım politikaları ikisi çok ciddi bir şekilde medya sektörünü etkileyen ana unsurlar. Birincisi dijital devrime uymayan, onu algılayamayan, ona göre pozisyon belirleyemeyen medya yönetimi, ikincisi devletin reklam dağıtım politikaları, üçüncüsü özel sektörün reklam dağıtım politikaları, dördüncüsü ise ulusalararası büyük sosyal medya kurumlarının medya işlevi görmeye başlaması.

"Facebook haber ihtiyacını karşılıyor"

Meselâ facebook haber ihtiyacını karşılıyor, artık bir haber üreticisi sayılır. Google keza yine öyle, instagram haber işine girmedi ama insanlar oradan haberlerini bir şekilde okuyabiliyorlar, yani global büyük şirketlerin bütün reklam gelirlerini emmesi, youtube, facebook, twitter, instagram vb platformlar reklamı emiyor. Sadece haberle ilgilenen bir gazetenin reklam alma olasılığı zorlaşıyor. Devletin ürettiği ve dağıttığı reklam pastası da sadece kağıda basılı gazetelere veriliyor. Bu, dijital medyanın gelişmesine engel oluyor. O zaman kağıda basılı gazeteye reklam veren kim kalıyor? Meselâ Arçelik şirketini düşünelim, Arçelik şirketi şöyle düşünür, benim vereceğim reklamın en çok görünürlüğü nerede olur? Bir araştırma yapıyor, gazeteler satmıyor, tirajlar çok düşük, ben buraya vermeyeyim diyor. Gençler televizyon izlemiyor, televizyon izlenirliği düştü, yine de dizi ve film izleniyor. En çok sosyal medya mecraları takip ediliyor ve izleniyorsa ben oraya reklam vereyim diye düşünüyor. Noldu? Yine global sosyal medya siteleri reklamı aldı. Yine gazetelere reklam gitmedi ve böylece gazetelerin reklam gelirlerinde çok büyük bir düşüş yaşanıyor. Bunu engellemek için sağlıklı politikalar üretildiği kanaatinde değilim, bu yüzden gazetelerin tirajları hergün düşüyor ve reklam pastasından aldıkları oran düşüyor, bu yüzden sürdürülebilir bir politika olduğu kanaatinde değilim. Beş yıl içerisinde Türkiye’de sanırım şu an 50’ye yakın ulusal gazete var bunların önemli bölümünün kapanacağını düşünüyorum, yani ekonomik krizlerden dolayı kapanacaktır. Bunu engellemek ve bunu önüne geçmek için devletin de bir takım politikalar üretmesi lazım, ne gibi meselâ, Basın İlan Kurumu’nun reklam dağıtımı gibi, o konuda henüz bir gelişme yok ama gazeteler kapandıkça ve değiştikçe bu da değişecektir tabii.

Geleneksel gazeteciliğin geleceği hakkında nasıl bir öngörünüz var?

Geleneksel gazeteciliğin, bir kere gazeteler açısından bakacak olursanız ben gazateciliğin geleceğinden ümitli değilim. 10 yıl sonra basılı gazeteleri müzelerde göreceğimizi iddia eden birisiyim. Yani kağıda basılı gazeteler 10 yıl, bilemediniz 15 yıl sonra olmayacak. Gazetecilik yapma modellerinde de büyük değişimler var, yani eskisi gibi araştırmacı gazetecilik, dosya gazeteciliği, yazı dizileri ve buna benzer klasik gazetecilik teknikleri de değişiyor, bu değişime ayak uyduramadığımızı görüyorum. Daha fazla görsel, daha az metin üzerine kurulu bir gazetecilik gelişiyor şu anda ve fotoğraf, video ve textin birbirleriyle harmanlandığı bir habercilik dili şart. Gazeteci yetiştiren üniversitelerin içeriklerini değiştirmesi lazım. Yeni nesil bir gazeteci yetiştirmek lazım, yeni nesil gazeteci yetiştirmek için de bu gazeteci yetiştiren yerlerde köklü politika değişiklikleri yapmak lazım. Sizin eğitim gördüğünüz iletişim fakültelerinde gösterilen derslerin çoğu artık iletişim tarihi oldu aslında. İletişim tarihini görüp, yaşayan gazetecilik yapamazsınız. Şuna benziyor, yani bir zamanlar telgraf ve faks vardı, bunları öğretip çocuğu sahaya çıkardığınızda sudan çıkmış balığa döner. Haber yazmasını bilmiyor, fotoğraf çekmesini bilmiyor, sosyal medyaya içerik yüklemesini bilmiyor, bir videoyu kesip yapıştırmasını bilmiyor. O zaman bu alanda faaliyet gösteren gazete sizi neden işe alsın? Almıyor, dolayısıyla onun yerine sahada yarım yamalak da olsa yetişmiş çocuklar iş başı yapıyorlar.

"Gazetecilikte çok ciddi bir nitelik erozyonu var"

Bu da niteliği düşürüyor, gazetecilikte çok ciddi bir nitelik erozyonu var, bu nitelik erozyonundan kaynaklanan bir kalite sorunu var artık. Bir kere doğru haber, fake haber dediğimiz olaylar mesleğimizin en büyük sıkıntısı, insanlar internette gördüğü bir habere inanmakta zorlanıyorlar, çünkü birçoğu yanlış ve hatalı. Herkes copy paste (kopyala yapıştır) yaptığı için yanlış haber hızla yayılıyor ve bu haberin önüne geçemiyorsunuz. Çok temel ve çok köklü bir problemle karşı karşıyayız ve doğrusu çok güçlü bir politika üretmemiz gerekiyor. Nereden başlayarak, üniversitelerden başlayarak. Gazeteci yetiştireceksek, üniversitelerden birinci sınıflardan itibaren ders programları değişmeli, öğretme modelleri değişmeli, iletişim modelleri, ilişki biçimleri değişmeli sonra oradan mezun olan bir çocuğun piyasada iş bulma modellerini de geliştirmeliyiz, yeniden dizayn etmeliyiz. Bunu da üniversite ve özel sektörün tek başına yapması mümkün değil, devletin de tek başına yapması mümkün değil, bundan dolayı üçünün bir araya gelip, ne yapalım da bundan kurtulalım, ne yapalım da bunu değişterelim, bunun üzerine kafa yorulması ve yeni politikalar üretilmesi lazım.