İletişim Fakültesi Seminerleri kapsamında ‘Kıbrıs Türk Medyasında Özdenetim Uygulamaları’ konulu etkinlik gerçekleştirildi.
Haber Üsküdar – Hazal Göksun
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Seminerleri kapsamında düzenlenen "Kıbrıs Türk Medyasında Özdenetim Uygulamaları" konulu etkinlik Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın sunumuyla gerçekleştirildi.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi bünyesinde gerçekleştirilen fakülte seminerlerinde Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, Kıbrıs Türk medyasında özdenetim uygulamalarını ve bu konuda kendi deneyimlerini paylaştı. KKTC’deki Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştığı dönemde okur temsilcisi ve Medya Etik Kurulu Başkanı olarak yaptıklarını anlattı. Süleyman İrvan, özdenetimin sağlıklı işleyebilmesi için medyanın eleştiriye açık olması gerektiğini vurguladı.
"Ödenetim, bir meslek grubunun kendi kendini denetlemesidir"
Özdenetimden ne anladığıyla ilgili bir çerçeve oluşturarak sunumuna başlayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Özdenetim dediğimiz şey, bir meslek grubunun kendi kendini denetlemesi anlamına geliyor. Dışarıdan herhangi bir müdahale olmadan, kendi belirlediği ilkeler çerçevesinde kendi uygulamalarını, pratiklerini denetlemesi anlamına geliyor. Bir meslek grubu kendisini denetleyebilecek anlayışa sahipse ona dışarıdan müdahale edilmesi zordur. Gazetecilikte özdenetim pratikleri 20. yüzyılda yaygınlaştı. Özdenetimin başında etik ilkeleri görüyoruz. Etik ilkeler; meslek grubunun uymaya söz verdiği temel mesleki ilkelerden oluşuyor. Bu ilkeler de yine o meslek grubu tarafından belirleniyor. Aslında kendileri, kendilerinin uymaları gereken ilkeleri belirliyorlar. Dışarıdan bir müdahale söz konusu değil. İlkeler zamanla güncel sorunlara karşılık verebilecek şekilde geliştririliyor" şeklinde konuştu.
"Önemli gördüğüm iki özdenetim modeli var"
Özdenetim modellerinden iki tanesini önemli gördüğünü belirterek konuşmasına devam eden Prof. Dr. İrvan, ‘"Birincisi basın konseyi modeli. Bu model isveç'te 20. yüzyılın başlarında başladı ama popüler hale gelmesi İngiltere ve ABD'de 1950'lerden sonra oluşturulan basın konseyleri ile oldu. Basın konseyi genelde meslek örgütü temsilcileri, akademisyenler, hukukçular, okuyucu temsilcileri gibi kişilerden oluşuyor. Konseyin temel görevi, belirlenen ilkeler çerçevesinde kendisine gelen şikayetlerle ilgili kararlar almak. Konsey, etik ilkelerde ihlâl söz konusu ise ihlâlin ağırlığına göre uyarı ve kınama kararları alabiliyor. Benim görebildiğim, üç temel sorunu var basın konseylerinin. Birincisi karar alma süreçlerinin çok uzaması. Süre uzayınca olay sıcaklığını yitiriyor ve konu önemsiz hale gelebiliyor. İkinci sorun yaptırımın niteliğiyle ilgili. Konsey sadece uyarı ve kınama kararları verebilir ve bu da medya kuruluşları ve gazeteciler tarafından kaale alınmayabiliyor. Üçüncü sorun da medya kuruluşlarının ve gazetecilerin basın konseyini benimsememelerinden kaynaklanıyor. Şikayet hakkında savunma istediğinizde sizi dikkate almayabiliyorlar" dedi.
"Okur temsilciliği modeli daha işlevsel"
Okur temsilciliği modelinin daha hızlı çalışan ve daha işlevsel olan bir özdenetim modeli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. İrvan, "Okur temsilciliği temel olarak bir medya kuruluşunun kendisini denetlemesi, eleştirmesi için bir uzmanı görevlendirmesidir. Okur temsilcisinden beklenen, okurdan gelen eleştirileri değerlendirilmek ve etik sorunlar varsa gazetecileri uyarmak şeklinde. Aslında okur temsilciliği bir kurumun kendisini eleştiriye açması anlamına geldiği için çok değerli. Teorik olarak bakıldığında çok iyi bir özdenetim uygulaması. Ben okur temsilcisi olarak yazdığım ilk yazıda 'Okur temsilciliğinin temel amacı haberleri eleştiri süzgecinden geçirerek gazetenin benimsediği etik ilkeleri yaşama geçirmesine yardımcı olmak’ şeklinde tanımlamıştım. Eğer bir medya kuruluşu etik ilkelere uygun davrandığını düşünüyor ve çaba gösteriyorsa, okur temsilcisinin işlevi etik ilkeleri hayata geçirmesinde medya kuruluşuna yardımcı olmaktır" ifadelerini kullandı.
"KKTC'de özdenetim uygulamaları 1999 yılında başlamış"
Konuşmasında KKTC Medya Etik Kurulu başkanlığı ile okur temsilciliği deneyimlerini de paylaşan Prof. Dr. Süleyman İrvan şunları söyledi: "Aslında KKTC'de özdenetim uygulamaları 1999 yılında oluşturulan Kıbrıs Türk Basın Konseyi ile başlamış. Ben 21 yıldır faaliyette olmasına rağmen Kıbrıs Türk Basın Konseyi’nin tarihçesini anlatan bir belgeye, yazıya ulaşamadım. Sadece haberlerden takip edebildiğim kadarıyla zaman zaman açıklamalar yapıyor ama gerçek anlamda bir özdenetim faaliyeti yaptığını söyleyebilmem mümkün değil. Kıbrıs’taki okur temsilciliği kurumunu 2012 yılında ben başlattım. KKTC'de yayımlanan Yenidüzen gazetesinde iki yıl kadar okur temsilcisi olarak değerlendirmeler yaptım. Ardından, 2013 yılında Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği'nin öncülüğünde diğer meslek örgütlerinin de katılımıyla oluşturulan Medya Etik Kurulu'nun ilk başkanı oldum. Bu kurul Türkiye'deki Basın Konseyi'ne benzemekle birlikte çok daha işlevsel bir kurul. Neden, çünkü biz başlarken hazırladığımız Medya Etik Kurulu Deklarasyonu ve etik ilkeler belgesini medya kuruluşlarının yöneticilerine imzalattık, onların onayını alarak işe başladık. Bu büyük bir avantaj oldu bizim için."
"Medya kuruluşları sosyal medyadaki eleştirilerin yeterli olduğunu düşünüyor"
Sunumunun ardından kendisine yöneltilen soruları cevaplandıran Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Gazeteciler ve okurlar direkt etkileşime girebiliyorlar. Bu durum okur temsilciliğinin önemsizleşmesine sebebiyet vermiş olabilir mi?" sorusuna yönelik düşüncelerini şu sözlerle dile getirdi: ‘"Temel olarak dünyadaki uygulamalara bakıldığında medya kuruluşları bu gerekçeyi sunuyorlar. ‘Zaten sosyal medyadan o kadar çok eleştiriliyoruz ki, okur temsilcisine ne gerek var’ diyorlar. New York Times falan da okur temsilcisini bu sebepten kaldırdı. Türkiye’deki gazdeteler de sanıyorum bu nedenle okur temsilciliği uygulamasına son verdiler. Bir de, eleştiri kültürü çok gelişmemiş aslında. Her ne kadar gazeteciliğin asıl görevi eleştiri yapmak ise de, kendisine yönelik bir eleştiri geldiğinde toz kondurmazlar" dedi.