Haber-Fotoğraf: Umut Şimşek Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı ile Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümlerinin ortaklaşa düzenlediği “Yakma Resim Sanatı” etkinliği, katılımcılara sanatla dolu bir gün sundu. Etkinliğin konuğu, Türkiye’de yakma resim sanatının önemli temsilcilerinden biri olan Muammer Kırmızıgül’dü.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gerçekleşen etkinlikte Kırmızıgül, gerçekleştirdiği atölye çalışmasının ardından yakma resim sanatıyla tanışma sürecini, bu alanda edindiği tecrübeleri ve sanata olan bakış açısını öğrencilerle paylaştı.

“Ben yakma resim sanatı diyorum”

Sanat yolculuğunun çocukluk yıllarında kara kalem çalışmalarıyla başladığını ifade eden Kırmızıgül, 1980’lerde yakma tekniğiyle tanıştığını ancak bu alandaki çalışmalarına emeklilik döneminde daha fazla yoğunlaştığını belirtti.  Kırmızıgül, “Ben alaylı bir ressamım. Çocuk yaşlarda kara kalem, yağlı boya, tabelacılık derken, 80’li yıllarda ilk yakma resim sanatıyla tanıştım ama devam ettirmedim. O zamanlar ahşap yakma sanatı deniyordu ama ben yakma resim sanatı diyorum, çünkü bu sanat sadece ahşap üzerine yapılan bir sanat değil. Ben yakma resim sanatına emekli olduktan sonra bir bambu imalatı yapan arkadaşımın, ‘Bambu üzerine yakma resim yapabilir misin?’ sorusuyla başladım ve o günden sonra bu sanatı daha ileriye taşımak için mücadele ettim” dedi.

“O zamanlar ‘dağlama’ deniyordu”

Yakma resim sanatının tarihine değinen Kırmızıgül, geçmişte bu sanatın daha geleneksel yöntemlerle yapıldığını, modern teknolojiler sayesinde ise daha hassas ve detaylı çalışmaların ortaya konulabildiğini vurguladı. “Eskiden insanlar malzeme yetersizliği nedeniyle metal parçaları ısıtarak desenler oluştururdu. O zamanlar ortaya çıkan eserler insanların yeteneğinden ziyade, şartlardan dolayı yeterince kaliteli değildi. Düşünün, ellerinde bir metal parça, onu kızgın ateşte kızdırarak ahşaplar üzerine basıyorlar. Bu ne yapıyor? İstediğin deseni vermeni engelliyor. Her seferinde aynı ısıda olup olmadığını bilmiyorsun. Bunun adına o zamanlar ‘dağlama’ deniyordu. Bugün ise ısısı ayarlanabilen son sistem makineler var. Bizde ise iki tane araç var: Birincisi yakma makinesi, ikincisi yakılan malzeme. Bu ahşap olabilir, kağıt, kemik, yumurta ve su kabağı da olabilir, bunlar değişkendir. Yakma makinelerinin dünyada ve Türkiye'de hep yedek uçları vardır, 10’lu 15’li. Ben ve yetiştirdiğim öğrencilerim tek uç çalışıyoruz, yani sizin kaşınızı, gözünüzü, her şeyinizi tek uçlu yakma makinesiyle yapıyoruz. Bu da ekstra kabiliyet gerektiriyor. Bunun dışında, insanların resme bakışı ve yeteneği değiştiği için şu anda üç boyutlu tonlamalı eserler yapabiliyoruz. Günümüzde ısı ayarlanabilen modern makineler sayesinde istediğimiz detaylara ulaşabiliyoruz” ifadelerini kullandı.

“Ben artık sanatımla beraber ölümsüzüm”

Üniversitelerde yakma resim üzerine eğitimler vermek istediğini, bu sanatın tanınması ve devamı olması için büyük uğraşlar verdiğini belirten Kırmızıgül, “Bu sanatın ben başlayana kadar yeterince tanıtıldığını düşünmüyorum. Şu an en büyük mücadeleyi verenlerden birisiyim, öğrencilerim de dahil. Hatta katıldığım bir televizyon programında beni davet ederken, ‘Türkiye’ye Yakma Resim Sanatını tanıtan kişi’ diye davet etti. Bunu ona ben söylemedim. Beni araştırmasından, incelemesinden sonra böyle bir şeyi kendisi söyledi. Sanatımızı gelecek kuşaklara aktarmak bizim sorumluluğumuz. Yakma resim sanatında bir yanlış anlaşılma var. Bir işi çok iyi bilenin anlatması, öğretmesi gerekir. Bilgiyi paylaşmayan, kendisine saklayan bir sanatçı, sanatını ölüme terk etmiş olur. Dünya dönüyor, devir devam ediyor; bunun da devam etmesi gerekiyor. İnsanlar bildiği bilgileri başkalarına aktarmazsa, o bilgi ölüp gider, hiç kimseye faydası olmaz. Bu yüzden biz bu sanatımızın kültürel miras taşıyıcılarıyız. Ben bunu çok iyi taşıdığımıza inanıyorum. Çünkü kitabını yazdım, ben artık sanatımla beraber ölümsüzüm. Kültür Bakanlığının yurt içi, yurt dışı bütün kitap evlerinde benim eserlerim mevcut ve ben bu sanatın devamı için öğrenciler yetiştiriyorum. Hatta yaşadığım çok güzel iki olay var bununla ilgili. Bir sergide, yabancı bir hanımefendi çocuğuyla beraber yanıma geldi ve bana, ‘Tanrı sizi öpmüş’ dedi. Şaşırdım, anlamadım başta, ama onların ülkesinde biri bir işi çok iyi yapıyorsa, bu işin devamını sağlayabiliyorsa, Tanrı onu öpmüş derlermiş. Bir diğeri ise öğretim görevlisi bir hanımefendi yanıma geldi ve dedi ki, ‘Maşallah hoca yetiştirme akademisi gibisiniz’ İşte bunlar bu sanatı devam ettirecek şeyler, arkadaşlar” ifadeleriyle kültürel mirasın korunmasına dair mesajlar verdi.

Sanatın sabır gerektiren bir yolculuk olduğunun altını çizen Kırmızıgül, gençlere bu sanata başlamaları için cesaret vererek, “Bu sanat insana sadece teknik bir beceri değil, aynı zamanda sabrı öğretiyor. Hayatta sabırlı olmayı öğrenen bir insan, daha büyük başarılara imza atabilir” dedi.