Tasarım sohbetleri adı altında ‘Dijital Sanatlar” konusu ele alındı.
Haber Üsküdar – Merve Şişman ve Melisa Duygun
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü ile Çizgi Film ve Animasyon Bölümü tarafından düzenlenen tasarım sohbetlerinde ‘Dijital Sanatlar” konusu ele alındı. Prof. Dr. Hatice Pektaş ve Dr. Öğr. Üyesi Kerim Dündar’ın moderatörlüğü ile gerçekleşen etkinlikte alanında dünyaca tanınmış konuklara yer verildi. Bager Akbay, Esra Özkan, Candaş Şişman, Mert Kızılay ve Ethem Cem’in konuk olduğu etkinlikte sanat, tasarım ve teknoloji hakkında konuşmalar yapıldı.
Esra Özkan: “500 sanatçıya ulaştık”
‘Dijital Sanat’ konusunaki tecrübelerini aktaran Esra Özkan, “Alanımda kendim için büyük değişiklik yapmakla başladım her şeye. Ben plastik olan her şeyi bırakıp dijitale geçme kararı aldım. Benim için büyük bir değişim oldu. Son bir yıl, bu kararı alıp hemen harekete geçtim. İşe koyulmak için bu alandaki bir şirketle yolum karşılaştı. Onlarla yola başladık. Yeni medya, kinetik sanat, veri sanatındaki çalışmaları sergiliyorduk. Design Think projesi oluşturduk. Bu çok önemliydi. Dünyayı bir açık çar yaptık. Çünkü biliyorduk ki dijital sanatlar alanında bir sıkıntı var. Bütçe bulmak sıkıntı, gümrük sıkıntı vs. Kendi içinde bir sürü zorlukları vardı. 500 sanatçıya ulaştık. 500 sanatçıyla beraber çok iyi işlere imza attık. Daha sonrasında anketler oluşturduk. Sonunda doğru rakamlara ulaştık. Anket sonuçlarıyla rapor oluşturduk. Biz bu raporun workshopunu yaptık. Akbank Sanat Workshop’u yaptık. Sanatçıların da katılımıyla birlikte çözüm üretmeye başladık. 14 fikir ortaya çıktı. Bunlardan bazıları da hayata geçti. Hayata geçmesi için tek bir kişinin değil birçok kişinin katkısı oldu. Mart ayında bir projeye başladık. Hem tüm dijital sanatlar bir araya gelmiş olur hem de bir gelir yaratılır. Dijital sanatlarda bir şekilde para kazanmaya başlar diye bir niyetle yola çıktık. Dijital sanatlar para kazanmaya başlar diye düşünmek istedik. Çünkü bu alanda yürüyebilmek maddi ve manevi değer istiyor. Dolayısıyla da bizim için bir melek yatırımcı bize destek sağladı. Temel amacımızın dijital sanatın, herkesin evine girmesi olduğunu unutmak istemiyorduk. Herkesin evine girmeli. Çünkü bu aslında yaşamımızın bir parçası halinde. Bunun için farklı üyelik modelleri var. Bu modellerle dijital sanatı buluşturmak bizler için yeterli oluyor” dedi.
Candaş Şişman: “Benim odaklandığım nokta insan algıları”
Gelişen teknolojinin sanata yön verdiğinden söz eden Candaş Şişman, algılama metodlarından da bahsederek şunları söyledi: “Benim öncelikle odaklandığım nokta, insan algıları. Çünkü insan algısının, yaşadığımız gerçekliği ne kadar değiştirdiğini görebiliyoruz. Bizim aslında beş duyuyla dünyayı algılama metotlarımız gerçekliği tam olarak yansıtmıyor ve bu manipüle ettiğimiz gerçekliği de gerçeklik sanıyoruz. Yani burada bilimsel olarak belli bir frekans aralığını görebiliyoruz, belli bir frekans aralığını duyuyoruz. Şu an algılayabildiğimiz şeyi gerçek olarak iddia etmek biraz fazla bir söylev olur. Mantalitemizin bir noktada şu olması gerekiyor: ‘Biz eğer dünyayı algılamak için, birbirimizi görme biçimlerimizi değiştirirsek, gördüğümüz şey de değişir.’ Dolayısıyla kendi algılarımızın limitli olduğunu bilip, bunu nasıl geliştirebiliriz bunun üzerine düşünmeliyiz. Gerçekliği nasıl algılayabiliriz üzerine bir perspektif var. Bu kendimizi tasarlamak konusunda çok imkânlar açıyor. Burada perspektif de işe yarıyor. Bizim farklı duyuları, farklı bakış açısıyla kombine etme imkânımız var. Medya, sanat, teknoloji bu konuda özellikle hem gelişen teknoloji hem de biyoteknoloji alanındaki gelişmelerden dolayı, biz kendimizi farklı duyularla kendimize eklemlendirebilme imkânımız var. Dönemimiz dolayısıyla da bu giderek artacak.”
Mert Kızılay: “Kısa filmler beni heyecanlandırıyordu”
Jenerik Tasarımı konusuyla beraber dijitalliğin içindeki konsepte değinen Mert Kızılay, “Okuldan sonra kendimi birçok şeye girip çıkmış hissettim. Her şeyle ilgilenmeye başlamıştım sanki. Tasarım, dijital, geleneksel vs. konsept temelli kısa filmler yapmış olmak beni çok heyecanlandırmıştı. Kısa filmleri yaparken etrafımdaki olan biten filmlere de bakıyordum. Keyif aldığım şeyi bulmak istiyordum. En çok hikâye üretmekten keyif alacağımı fark ettim. Ufak çaplı sanat işlerine girip çıktıktan sonra yurt dışına gittim. Yurt dışı fikrinin çalışmalarım için iyi olacağını hissettim. Türkiye’de olgunlaşmamış bir sektör vardı. Kısa film yapmaktan, fantezi üzerine sanat inşa etmekten zevk aldığım için, bunu canlı tutup, nasıl aynı zamanda para kazanırım diye düşünüyordum. Para kazanma fikriyle beraber bu da beni yurt dışına itti. Bizde çok fazla yok, yeni yeni olmaya başladı; ‘Jenerik Tasarımı.’ Şu anda çok aktif bir sektör. Gelişmiş bir sektör var bence. 4 sene kadar bu alanda çalıştım. Grafik, tasarım vs. yaptım. Sonra creative director oldum. Dizi, film genelde hep bir anlamı olduğu için, yaptığım tasarım görselleştirmenin vs. hep belli bir anlam taşıması gerekiyordu. Fikir anlamında bir şeye hizmet etmesi gerekiyordu. Beni cezbeden durum ise sektördeki dijitalliğin yanında bir şeylerin olması. Bizim sektör dijital ağırlıklı ama en çok sevmemin sebebi, en önce ne tarzda olacağı konsept ediliyor. Konseptin özgünlüğü, yaratıcılığı ise karar verici, başarı getiren noktalardan bir tanesi bana göre” dedi.
Ethem Cem: “Sanat alanında eğitim alarak kendinizi, içinizdekini görebiliyorsunuz”
Ethem Cem, kariyerinden bahsederek eğitimin önemini şu sözlerle vyrguladı: “Uzmanlık eğitimi almak için Avusturya’ya gittim. 4 sene Avustralya’da yaşadım. Bölümü bitirmeden biraz daha kalmam gerekiyordu. Çok da mimar olmak istemiyordum diyebilirim. Çünkü o dönemde ben bir sürü farklı şeyle ilgilenmiştim. İllüstrasyon yaptım, fotoğraf çektim, video çektim ama birçok şeyde değildim. Ben biraz daha kendi yapmak istediğim şeylere yönelmek istiyordum; o yüzden tekrar Türkiye’ye döndüm. O zamana kadar da baya bir süre çizim eğitimi almıştım. Stüdyoda çalışmaya başladık. Bir buçuk iki sene kadar orada kaldık. Daha çok sahne sanatları, yeni medya projeleri, sahne işleri yaptık. Daha fiziksel mecralarla ilgilenmem o döneme denk geldi. Birçok farklı disiplinle ilgilenmiştim ama bunların hepsi bana ayrı ayrı noktalarda fayda sağladı. Hareketli grafik alanında da o zaman jenerik yapmıyorduk. Çok istiyorduk. Hatta bundan hep dert yanıyorduk. O sırada bir proje aldık. Şahsiyet dizisinin jeneriği için bize ulaştılar. Aslında biz ilk görüştüğümüzde, senarist de yönetmen de akıllarındaki fikirleri söylediler. Bir de dizinin şöyle bir şeyi vardı: bu dizinin ana karakteri çok önemliydi. Onun oturduğu yer, kullandığı eşyalar, yaptığı şeyler de çok önemliydi. Bütün senaryo da onun üzerinden yürüyordu. Birkaç farklı şey ürettik. O fikirler karıştırılıp ortaya böyle bir şey çıktı. Emeği geçen birçok sanatçı var elbette. Sanat alanında eğitim alarak kendinizi, içinizdekini görebiliyorsunuz. Böylelikle de yönelmek istediğiniz şeyi görebiliyorsunuz.”
Bager Akbay: “Günümüzün tasarımcısı, bilimsel okur yazar aynı zamanda”
Tasarımcının her türlü iş mecrasında olduğunan değinen Bager Akbay, “Bilgi Üniversitesi sanatları ile doluyor. Kuvvetli sergiler ilk onlardı. Biz de heyecanla takip ediyorduk, o zamanlar mühendislik terk yeni bitme tasarımcıydım. Kodlamanın demokratikleştiği bir döneme denk geliyordu. 3 boyutlu yazıcıların da geleceğine dair söylemler vardı. Amber Festivali bizleri biraraya getiren ikinci şey oldu. Bu alanda uğraşan çoğu kişi etrafına bulaştırmıştır. Sosyal medya denen kavram o o zamanlar da vardı ama Twitter, Instagram, TikTok gibi ortamlar bunların tamamen demokratikleşmesini sağladı. Bir şekilde herkes video çekiyor, herkes fotoğraf çekiyor ve bu çok normal bir hale döndü. Şu anda uğraştıklarımdan bahsedeceğim. Mahlas diye bir proje ile uğraşıyorum. Daha çok; yönetişimin şeklinin şeffaflaşması, farklılaşma, sibernetik kavramı yani kendini yönetebilen sistemler. 'Sistemin kendi olabilmesi ne demek?' problemi ile ilgilendim. Şu anda onunla uğraşıyorum. Ben çok az iş çıkartabiliyorum, iki üç yılda bir tane iş çıkabiliyor benden. Umarım bir gün bitecek ama daha var gibi gözüküyor; Osman Koç ile başladığımız, sanat köyünde başladığımız iki atölye. Biraz daha kavramsal tarafını çalışıyoruz. Belki bir iki yıla bir kitap çıkabilir. Sanatı gerçekten ifade etme, üretme şekli olarak görüyorum. İlk Marmara’da verdiğim bir ders vardı. Genelde günümüzün sanatını yani yeni medya sanatını anlatmaya çalışıyorum. Arkasından rahat rahat konuşabileceğimiz vefat etmiş sanatçılardan bahsediyoruz. Tasarım dinlerken güzel geldi. Ben lisans programında görsel iletişim tasarımı okudum. Okuduğum süre boyunca sahada iş yapıyordum. O zamanlar internet o kadar kuvvetli değildi, internette CD programı vardı. CD’ler üretiyorduk. 100'ün üstünde CD hazırladım, içerik yaptım. Tasarım kelimesi günümüzde eski zanaatkâra yaklaşmış durumda. Tasarımcı aslında belirli bir enstrümanda usta. Genelde başkasının problemini çözen, başkasının motivasyonunun üzerine ilerleyen kişiler de var ama genelde birsi gelip diyor ki, ‘sen bu işin ustasının’. ‘Bizim şöyle bir problemimiz var bunu çözer misin?’ Tasarımcı tabii ki orada pazarlığını edebiliyor. Burada mühendislikle kesişmeye başlıyor. Günümüzün tasarımcısı, bilimsel okur yazar aynı zamanda. Nerdeyse iyi tasarımcıların çoğu makaleleri, kavramları, neler çıktığını takip etmeye başlıyor. Tasarım, sanata yakın gibi düşünürken; günümüzde mühendisliğe, bilime yaklaşmaya başlamış gibi duruyor. Sanat, kişisel perspektiften kendi hikayesini anlatan kişiye doğru evrilmekte. Sanatçı romantik bir şekilde değil araştırmacı şekilde olası şeyleri resmederek yapıyor” ifadelerini kullandı.