
İş hayatında kadın olmak: Üç kadın, üç hikâye
Haber: Seda Sancar, Erhan Avşar, Emirhan Arıcı, Ömer Şimşek
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Ceren Saran’ın “Haber Üretim Süreçleri” dersi kapsamında üniversitenin çeşitli bölümlerinde görev yapan kadın çalışanlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamnda gazetecilik öğrencilerinin sorularını yanıtladı. Katılımcılar, toplumda ve iş hayatında karşılaştıkları sorunları anlatarak yaşadıkları deneyimleri paylaştılar, günlük yaşamlarında karşılaştıkları zorlukları ve kadın olmanın ne demek olduğunu kendi yaşam örnekleriyle anlattılar.
Kadın olmak; sadece biyolojik bir kimlik değil, aynı zamanda toplumsal beklentiler, baskılar ve eşitsizliklerle dolu bir mücadele alanı. Eğitimden çalışma hayatına, ev içi sorumluluklarından sokaktaki varoluş mücadelesine kadar her alanda kadınlar, toplumda var olmak için mücadele etmeye devam ediyor. Üsküdar Üniversitesi’nin kadın çalışanları, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde gazetecilik öğrencilerine tüm bu süreçlerdeki tecrübelerini anlattılar.
“Özgürlüğümü maaş almaya başladığımda kazandım”
Mutfak görevlisi Nezahat İşyar, 28 yaşından beri çalışan ve aynı zamanda bir anne olan bir kadın olarak, kadın olmanın zorluklarına dikkat çekti. Ancak bütün çocukları büyüyüp okula başladığında çalışmaya başlayabildiğini söyleyen İşyar, “Kendinizi özgür hissediyor musunuz?” sorusunu, “Özgürlüğümü maaş almaya başladığımda kazandım” diye yanıtladı.
Kadın olmanın, çok yönlü bir sorumluluk taşımayı gerektirdiğine ve gizli emek süreçlerine dikkat çeken İşyar, “Hem iş hayatında yer edinmeye çalışıyorsunuz hem de evde çocuklarınıza bakmak zorundasınız. Ekonomik zorluklar nedeniyle çalışma hayatına atıldım, ama aslında kadınlar evde zaten ücretsiz olarak çalışıyor. Çocukların bakımı, evin düzeni, yemek yapılması hep kadınlara bırakılıyor. Evde bu kadar emek verirken, işte de aynı çabayı göstermek zorundayız. Ancak emeğimizin farkına varılmıyor” diye konuştu.
“Eğitim, kadınların güçlü durabilmesi için bir araçtır”
Güvenlik görevlisi Yıldız Kaçar, kadın olmanın zorluklarını anlatırken, özellikle eğitime ve kadınların iş hayatında var olabilme gücüne dikkat çekti: “Güvenlik sektörü genellikle erkeklerin egemen olduğu bir alan olarak görülüyor, ancak ben kadınların her alanda, özellikle eğitimli ve donanımlı bir şekilde var olabileceğini savunuyorum. Eğitim, kadınların sadece belirli mesleklerde değil, her sektörde başarılı olabilmelerinin anahtarıdır. Kadınlar, doğru eğitimle ve kendilerine olan güvenleriyle her alanda başarılı olur. Eğitim, kadınların güçlü durabilmesi için bir araçtır ve kadınların potansiyelini en üst düzeye çıkarmak için en önemli adımdır” şeklinde konuştu.
“Değişim ailede başlar”
Toplumda kadınlara yüklenen rollerin yanı sıra duygusal yüklerinin de bulunduğuna dikkat çeken Kaçar, kadınların duygusal yönlerinin toplum tarafından zayıflık olarak görülmesini şu sözlerle değerlendirdi: “Biz empati yapıyoruz, olaylara duyarlıyız ve bencil değiliz. Bu bir eksiklik değil, aksine bir erdemdir.” Nesilden nesile aktarılan yanlışlara örnek veren Kaçar, “Bize eşit imkanlar sunulmuyorsa, biz daha fazlasını istemeliyiz. Eğitim ve değişim ailede başlar. Anne ve babaların bu konuda bilinçli olması, gelecek nesillerin yaşanan haksızlıklara maruz kalmamasını sağlar. Ailemizde ve çevremizde gördüğümüz yanlışlar karşısında sessiz kalmamalıyız” diye konuştu.
“Kadın, her koşulda ayakta kalmalı”
Uzun yıllardan beri iş dünyasında yer alan Gonca Gül Muğlak, çalışan bir anne olmanın zorluklarını şöyle özetliyor: “Hem iş hayatında aktif olmak hem de anne olmak, gerçekten çok zor. Toplumda kadına biçilen rol, hep geri planda kalmak zorunda olduğu yönünde. Kadınların sesi duyulmaz, onların emekleri pek değerli sayılmaz. Bir kadının çalışması, evde çocuklarına bakmaması gibi algılanıyor. Ama bence tam tersine, kadının kendi ekonomik özgürlüğünü kazanması, ayakları üzerinde dimdik durabilmesi çok önemli. Kadın, kim ne derse desin, her koşulda ayakta kalmalı.”
“Akşam yeni bir mesai başlıyor”
Sadece iş hayatında değil, toplumda kadınlara biçilen roller nedeniyle kadın olmanın zorluklarına dikkat çeken Muğlak, “Doğum yaptıktan kısa bir süre sonra işe dönmek zorunda kalıyoruz. Çocuklarımızın büyüdüğünü göremiyoruz. Sabah en erken biz kalkıp evin işlerini ve çocukların hazırlığını yapıyoruz. Bir gün çocuğumun bana ‘Anne, bir gün de sen beni evde karşılasaydın’ demesi beni vicdanen çok yaraladı. Bu, çalışan annelerin yaşadığı ortak bir sıkıntı” diye konuştu.
“Yüklenen toplumsal rollerin duygusal ağırlığı”
Gonca Gül Muğlak, iş yerinde de kadınların çift taraflı bir yük altında olduğuna vurgu yaparak, “Gün içerisinde işimizi en iyi şekilde yapmak zorundayız. Bize yüklenen annelik gibi toplumsal rollerin getirdiği duygusal ağırlığı iş yerinde yansıtmamak, içimize atmak zorundayız. Gün boyu hiç bitmeyen işleri düşünmek, organize etmek zorundayız. Ama akşam eve dönünce yeni bir mesai başlıyor, ev işleri, çocuk bakımı, yemek yapma, ekonomik sıkıntıları düşünme... Bütün bunlar, toplumsal bir mesele olarak ele alınmalı. Oğluma söylüyorum, eşine ‘yardım etmek’ gibi bir kavram olmamalı. Bunlar kadının görevi değil ki, hayatta herkes kendi işini yapmalı” ifadelerini kullandı.
Üç kadının hikayesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hala var olduğunu, ancak kadınların bu engellere karşı durarak güçlü bir şekilde ayakta durmayı başardıklarını gösteriyor. Her biri kendi alanında mücadele ederken, kadınların eğitim, ekonomik özgürlük ve toplumsal roller gibi konularda daha fazla fırsat ve hak talep etmesi gerektiğini vurguluyor. Kadınların, her koşulda güçlü durabilmesi ve toplumsal dayatmalara karşı duruş sergileyebilmesine dikkat çekilen söyleşide, her bir anlatıda şu gerçeğin altı tekrar çizildi: “Kadın olmak, sadece bir kimlik değil, aynı zamanda bir mücadelenin simgesidir”.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Not: Haberde bazı çalışanların adları değiştirilmiştir.