Prof. Dr. Süleyman İrvan: Bizim temel hedefimiz, nitelikli gazeteciler yetiştirmektir
Haber Üsküdar: Yahya Alper Topal
Üsküdar İletişim’de Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından verilen Basında Anlatı Türleri dersimiz için Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden "Nitelikli Eğitim" kapsamında Gazetecilik Bölüm Başkanımız olan ve aynı zamanda İletişim Fakültesi Kalite Komisyonu Başkanlığını yapan Prof. Dr. Süleyman İrvan ile bir röportaj gerçekleştirdim.
Nitelikli eğitim denildiğinde akla genelde müfredat gelir ama sizce gazetecilik ve iletişim eğitiminde asıl mesele müfredattan çok nedir, hangi zihniyettir? Yani ‘’nitelikli bir eğitimde’’ nitelik, bilgi aktarımında mı yoksa düşünme biçiminde mi başlıyor?
Öncelikle, gazetecilik ve iletişim eğitiminde müfredatın önemini vurgulamam gerekiyor. Müfredat, hedefe giden yoldur. Müfredat, eğitim verdiğimiz alanı nasıl kavramsallaştırılacağımızı, hangi yaklaşımları, teorileri, yöntemleri tercih edeceğimizi, neleri içeride neleri dışarıda bırakacağımızı belirler. Kısaca söylemek gerekirse, mezunlarımız belirlediğimiz müfredatın ürünleridir. Eğer eğitim politikamızda kökten bir değişiklik yapmayı planlıyorsak işe müfredatı değiştirerek başlarız.
Nitelikli eğitim konusuna gelirsek, benim nitelikli eğitimden anladığım, sadece alan bilgisini aktaran değil, aynı zamanda eleştirel düşünceyi, sorgulamayı teşvik eden, mesleki beceri ve yetkinliklerle donanmış bireyler yetiştirmektir. Örneğin bizim gazetecilik programımızın tanımladığımız 20 öğrenme çıktısı var. Mezuniyet aşamasına gelmiş öğrencilerimizin bu çıktılar bağlamında kendilerini ne kadar yeterli buldukları, bizim verdiğimiz eğitimin niteliğini gösterecektir.
Bugünün genç gazetecileri ve genç gazeteci adayları genellikle sosyal medyada doğuyor, ortaya çıkıyor ama gazetecilik etiğini okullarda, sizin gibi değerli eğitimcilerimizden öğreniyor. Sizce, gazetecilik ile gazeteciliğin etiği arasındaki uçurumu “nitelikli eğitim” nasıl kapatabilir?
Ben gazetecilik ile gazetecilik etiği arasında bir uçurum olduğunu düşünmüyorum. Neden, çünkü gazetecilik etiği dediğimiz, etik ilkelerden oluşan belgeler de gazeteciler tarafından, gazetecilik meslek örgütleri tarafından oluşturulmuş durumda. Akademisyenler olarak bizler de elbette katkı yapıyoruz ama hangi ilkenin hangi koşullarda hangi yaşanan sorun nedeniyle geliştirildiğini en iyi bu işi yapan gazeteciler bilir. Bizim yaptığımız daha çok, var olan etik ilkeler bağlamında değerlendirmeler yapmak ve öğrencilerimizin etik ilkeleri önemsemelerini sağlamak. Eğer bir fark oluşmuşsa bu gazetecilik ve etik arasında değil, iyi gazetecilik ile kötü gazetecilik arasında var. Son dönemde sosyal medyanın da etkisiyle kötü gazetecilik pratikleri artmış durumda sadece. İyi ve etik gazeteciliği yaygınlaştırabilmek için hem biz akademisyenlere hem de meslek örgütlerine görev düşüyor.
Gazetecilik bölümlerinde öğrencinin üretkenliğini ve habercilik becerisini artırmak için uygulamalı derslerin şart olduğunu sizden çokça kez işitmiştim. Peki sizce, uygulama olmadan “teori” eksik mi kalır, yoksa “teorisiz uygulama” “uygulamasız teori”den daha mı tehlikeli? Sizce hangisi?
Ben bir gazetecilik akademisyeni olarak teori ve uygulama arasında bir denge kurulması gerektiğini savunuyorum. Her şeyden önce biz teorisyen yetiştirmiyoruz. Öğrenciler de tercih yaparken teorisyen olmak için tercih yapmıyorlar. İçlerinde belki bazıları akademik hayatı seçecek ve bizler gibi akademisyen olacak ama bu durumda bile uygulamayı bilmek gerekiyor. Uygulamadan habersiz teorisyen de esasında öğrenciye çok faydalı olamaz. Örneğin bir haberin eleştirisini yapabilmek için haberin nasıl üretildiği, ne gibi özelliklere sahip olduğu gibi meslek bilgisine de sahip olmak gerekir. Kısaca teorisiz uygulama da uygulamasız teori de nitelikli eğitim kapsamında değildir.
Bir gazetecilik öğrencisinin “iyi bir gazeteci” olabilmesi için aldığı derslerden çok, hangi becerileri geliştirmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Okul ne kazandırmalı, öğrenci neyi kendi çabasıyla öğrenmelidir? Pratik mi, teori mi, network mu? Sizce?
İyi bir gazeteci olmak isteyen bir gazetecilik öğrencisi okulda verilen eğitimle yetinmemeli, iyi staj imkanları peşinde koşmalı, ders dışı mesleki eğitimlere katılmalı, bol bol okumalı, yazmalıdır. Ben daha birinci sınıfa öğrencilerime bir kişisel web sayfası oluşturmalarını ve burada yaptıkları haber ve röportajları yayımlamalarını istiyorum. Ancak çok çok az öğrenci bu kişisel siteyi kullanmaya devam ediyor. Oysa düzenli olarak bu site için haberler yapsa, röportajlar yayımlasa kendi pratiğinin nasıl geliştiğini de gözlemleme imkânı olacak. Kısaca, verilen eğitim ne kadar nitelikli olursa olsun, bir öğrenci kendini geliştirmek için çaba harcamıyorsa o eğitimin faydası sınırlı kalacaktır.
Sizce Türkiye’deki iletişim fakülteleri öğrencilerine nitelikli eğitim verebiliyor mu?
Bu soruya evet ya da hayır diye kesin bir cevap verebilmem mümkün değil. Sadece şunu söyleyebilirim. Bir fakülte ya da bölümde nitelikli eğitim verilip verilmediğini nasıl anlarız? Bunu öğrenmenin elbette birçok farklı yolu var. Örneğin, öğrencilerin doldurduğu ders memnuniyet anketleri bir veri sağlıyor bize. Ama bu tek başına yeterli değil. Başka yöntemler ya da uygulamalar da var. Örneğin program akreditasyonları önemli bir gösterge. Türkiye’de iletişim alanında akreditasyonları İLAD veriyor. İLAD web sayfasına baktığımızda akreditasyon alan programları görüyoruz. En azından bu programların nitelikli eğitim vermek için çaba gösterdiklerini söyleyebiliriz. Bu bağlamda, Üsküdar İletişim’in beş programı akredite edilmiş durumda: Gazetecilik, Görsel İletişim Tasarımı, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Radyo, Televizyon ve Sinema ile Reklamcılık. İçinde bulunduğumuz günlerde Yeni Medya ve İletişim programı da akreditasyon sürecinde. Bunları, nitelikli eğitim verme iddiamızın önemli göstergeleri olarak görmek gerekiyor.
Gazetecilikte eleştirel düşünme hep vurgulanan bir değer ama pratikte pek az sayıda öğrenci ve gazeteci bunu içselleştiriyor, hayata geçirebiliyor. Bu farkın sebebi sizce eğitim yöntemlerinde mi, kültürel alışkanlıklarda mı, yoksa hayati kaygılarda mı?
Güzel bir soru. Öncelikle şunu belirteyim. Eleştirel düşünme pratiklerinin en fazla içselleştirildiği iletişim programlarının başında gazetecilik gelir. Biz örneğin Üsküdar İletişim’de öğrencilerimizin eleştirel haberler yapmalarını önemsiyor ve destekliyoruz. Çok da iyi haberler üretiliyor ve bunları hem Haber Üsküdar gazetemizde hem he haber sitemizde yayımlıyoruz. Elbette haberlerin etik ilkelere uygun olmasına, kişilik haklarını gözetmesine dikkat ediyoruz. Medya sektöründe de eleştirel habercilik yapan gazetecilerin var olduğunu görüyoruz. Sıkıntı şurada, ana akım diye tanımladığımız çoğu medya kuruluşu iktidara yakın iş insanlarının denetimine geçmiş durumda ve bu mecralarda eleştirel gazetecilik tercih edilen bir pratik değil. Haliyle gazetecilikte yaygın bir kısırlaşma söz konusu. Bu durumun Türkiye’de gazeteciliği tercih edilmeyen bir mesleğe dönüştürdüğünü görmemek mümkün değil. Çünkü gazeteciliğin DNA’sında eleştirellik var. Eleştirelliğini alırsanız gazetecilikten geriye pek bir şey kalmıyor. Gazetecilik sorgulama mesleğidir. Bunu elinden alırsanız, sadece söyleneni tekrar eden papağanlara dönüştürürsünüz.
21. yüzyılın yeni teknolojileri olan yapay zekâ, veri gazeteciliği ve çeşitli dijital platformlar gazetecilik eğitimini ve gazeteciliği günümüzde yeniden şekillendiriyor. Sizce bu dönüşüm ile birlikte gazetecilik eğitimi ve gazetecilik daha nitelikli bir hale mi geldi yoksa daha yüzeysel bir hale mi geldi?
Bunları ayrı ayrı ve ayrıntılı değerlendirmek gerekir. Veri gazeteciliğini çok önemli buluyorum çünkü günümüzde inanılmaz bir veri üretimi söz konusu. Bu gazetecilik anlayışı verileri anlamlı hale getirmemize yardımcı oluyor. Keşke öğrencilerimiz, verdiğimiz veri gazeteciliği derslerinin önemini daha iyi kavrasalar. Yapay zekaya gelirsek, bunu gazetecilik açısından hem tehdit hem de fırsat olarak görüyorum. Benim düşünceme göre, yapay zekâ uygulamaları kötü gazetecilik yapan muhabirler için bir tehdit, çünkü onların yaptığı işi daha iyi yapabiliyor. Basın bültenlerini daha doğru ve daha hızlı biçimde habere dönüştürebiliyor. Ajanslardan gelen haberleri daha hızlı biçimde yayına alabiliyor. Yapay zekayı aynı zamanda iyi gazetecilik için bir fırsat olarak da görüyorum. Örneğin iyi bir röportajı saniyeler içinde deşifre ederek gazetecinin işini kolaylaştırabiliyor. Yabancı dillerde yapılmış haberleri, raporları hızlı bir şekilde çevirerek gazetecinin bilgiye ulaşmasını kolaylaştırıyor. Önemli olan, bilgi ve iletişim teknolojilerini daha iyi gazetecilik için kullanma yollarını keşfetmektir diye düşünüyorum.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden biri olan “nitelikli eğitim” sizce sadece okulda sınıf içinde mi gerçekleşmeli, yoksa gazetecilik eğitiminde sahaya çıkmak da bir tür öğrenme eylemi midir?
Bu soruya kısaca cevap vereyim. Nitelikli gazetecilik eğitimi, sınıfta öğrendiklerini sahaya aktarabilen gazeteciler yetiştirmektir. Elbette öğrenciler sokağa çıkmalı, haber yapmalı, fotoğraf çekmeli ve röportajlar yapmalıdır.
Siz uzun yıllardır hem akademisyen hem gazeteci kimliğiyle öğrencilerle iç içesiniz. Bugüne kadar eminim elinizden binlerce öğrenci geçmiştir. Sizin deneyimlerinize ve gözlemlerinize göre bugün genç gazetecilerin ve bizim gibi gazetecilik öğrencilerinin eğitimden beklentisi ne yönde değişmiştir?
Türkiye’de öğrencilerin meslek kariyerlerini mecburen biraz rastgele seçtiklerini görüyorum. Meslek seçimini keşke daha iyi kriterlere göre yapmalarını sağlayabilsek. Örneğin gazetecilik her şeyden önce merak işidir, kuşkuculuk işidir. Eğer meraklı değilseniz iyi bir gazeteci olamazsınız. Eğer kuşkucu değilseniz sorgulayamazsınız. Öğrencileriniz ne istiyor diye sorarsanız, öncelikle iyi bir eğitim almayı ama aynı zamanda mezun olduklarında iyi bir iş bulmayı umuyorlar. Türkiye’de maalesef gazeteci işsizliği oranı yüksek olduğu için bu durum öğrencilerde bir yılgınlığa, karamsarlığa yol açıyor. Gelecek kaygısı diğer kaygıların önüne geçiyor. Bunu da anlayabiliyorum. Umarım ülkenin ekonomik sorunları bir an önce çözülür, basın özgürlüğü önündeki engeller kalkar ve gazetecilik yeniden cazip bir meslek haline gelir.
Son olarak, sizce nitelikli bir gazetecilik eğitiminin nihai hedefi nedir? “Okuyan, araştıran, hakikati ortaya çıkaran iyi gazeteciler yetiştirmek” mi, yoksa ülkeye-topluma “sorgulayan medeni yurttaşlar kazandırmak” mı?
Biz Üsküdar Gazetecilik olarak misyonumuzu şöyle tanımladık: “Gazetecilik bölümünün ana misyonu, geleneksel ve dijital gazetecilik için içerik üretebilen, üretilen içeriği uygun formatlarda tasarlayabilen ve yayımlayabilen; dijital medyanın etkileşimli ve katılımcı özelliklerini kullanabilen; internetin sağladığı olanakları gazetecilik pratiklerinde kullanabilen; medya okuryazarı niteliklerine sahip; gazetecilik mesleğinin etik değerlerine uygun davranan; gazeteciliğin toplumsal gelişmedeki olumlu rolünü kavrayan öğrenciler yetiştirmektir.” Bizim temel hedefimiz, iyi gazeteciler yetiştirmektir. İyi gazeteciler aynı zamanda iyi yurttaşlardır.
