Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan: Suskunluk sarmalı sosyal medyada da işliyor
Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ile suskunluk sarmalını konuştuk.
Röportaj: Derya Karakaya
Günümüz toplumlarında bireylerin düşüncelerini ve fikirlerini özgürce ifade etme hakkı demokratik düzenin temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Fakat bu özgürlüğün herkes için eşit ve kolay bir şekilde uygulandığı söylenemez. Çeşitli topluluklar ve bireyler, sosyal baskılar ve korkular nedeniyle düşüncelerini paylaşmaktan çekinirler. Bu durum, sosyal psikologlar ve iletişim uzmanları tarafından ‘suskunluk sarmalı’ olarak adlandırılan bir süreci başlatır ve bu süreç, toplumun genelinde daha büyük bir sessizliğe yol açabilir.
Suskunluk sarmalı kuramı, Alman sosyal psikolog Elisabeth Noelle-Neumann tarafından 1974'te ortaya atılmıştır. Teori, bireylerin topluluk içinde marjinalleşme ve dışlanma korkusu nedeniyle çoğunluğun görüşlerine uyum sağlamaya çalıştıklarını ve bu durumun, azınlıkta kalan fikirlerin geri planda kalmasına neden olduğunu ileri sürer. İşte bu süreç, suskunluk sarmalının temelini oluşturur.
Suskunluk sarmalının, toplumun önemli bir kısmının düşüncelerini açıklamaktan kaçınmasıyla başladığını söyleyebiliriz. Bu sessizlik, baskın düşüncelerin daha geniş bir kabul görmesi ve karşıt görüşlerin daha fazla marjinalleşmesiyle sonuçlanır. Bu döngü, farklı düşüncelere sahip olan kişilerin daha da sessizleşmesine ve sürekli olarak çoğunluk görüşüne doğru bir yönelim göstermesine neden olur. Sonuç olarak, toplumda tek tip bir düşünce yapısı hâkim olabilir ve bu durum, demokrasinin temel ilkesi olan çoğulcu bir yapıyı zayıflatır.
Suskunluk sarmalı konusunda çalışmaları bulunan, Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Bu röportajda suskunluk sarmalı kuramını ve suskunluk sarmalının toplumlar üzerindeki etkilerini, sessizliğin güçlü bir sosyal etkiye nasıl yol açtığını sordum.
Öncelikle sosyal medyada suskunluk sarmalı nedir ve nasıl ortaya çıkmıştır?
Elisabeth Noelle-Neumann’ın çalışmalarına dayanan suskunluk sarmalı kuramı, toplumdaki baskın görüşlerin kendilerine uymayan fikirlere sahip olanları izolasyon ile tehdit ettiğini öne sürer. Bir dizi araştırma ile ortaya konan bu kuram, çoğunluk tarafından kabul görmüş fikirlere sahip olanların, görüşlerini ifade ederken daha rahat olduğunu ve kendilerine daha çok güvendiğini ve böylelikle de ilgili görüşlerin kamuoyunda daha fazla yer bulduğunu iddia eder. Öte yandan, azınlık fikirlerine sahip olanlar daha çekingendirler ve dışlanma korkusuyla fikirlerini rahatça ifade edemezler. Bu durum da söz konusu fikirlerin daha az görünür olmasına ve dolayısıyla daha az dile getirilmesine neden olur. Böylece de bir suskunluk sarmalı ortaya çıkar. Ayrıca kurama göre, bireyler fikirlerinin yükselişe geçmekte olduğunu, gelecekte baskın hale geleceğini öngördüklerinde kendilerini daha güvenli bir şekilde ifade etmeye başlarlar. Suskunluk sarmalı, genel olarak, bireyin çevresindeki görüşleri takip ettiğini ve görüşlerini ne dereceye kadar belirteceğine çevredeki iklime göre karar verdiğini öne sürer. Sosyal medyadaki sanal çevreler de bu durumdan bağımsız değildir. Bireyler, günlük yaşamdaki gibi fikir iklimini takip ederek genel kabul görmüş fikirlerin dışındaki azınlık görüşlerini ifade etmede zorlanabilirler. Bu noktada, çevrim dışı yaşamdakine benzer süreçlerin sosyal medyada da devrede olduğunu söyleyebiliriz.
Sizce insanlar neden sosyal medyada suskunluğa düşerler? Hangi faktörler bu duruma neden oluyor?
Sosyal medya, pek çok durumda yeni bir kamusal alan olarak işlev görür ve bireylerin ifade ettiği fikirler çok geniş kitlelere ulaşabilir. Bu noktada, her zaman bireylerin ifade ettiklerinin öngörülemeyen bir izleyici kitlesine ulaşma ihtimali mevcuttur. Dahası, çevrimiçi dünyaya bir kere giren bir ifade çok rahatlıkla kayıt altına alınabilir ve tamamen silinmesi imkânsız hale gelebilir. Ayrıca bireyler, tanımadıkları kişiler tarafından siber zorbalığa ve sanal linç girişimlerine maruz kalmaktan çekinebilir. Dolayısıyla, özellikle azınlık fikirlerine sahiplerse, suskunluk sarmalı kuramının açıkladığı mekanizmalara paralel bir biçimde sosyal medyada fikirlerini ifade etmekten çekinebilirler.
Sosyal medyada suskunluk sarmalından çıkmak için, sosyal medya platformlarının ne tür özellikleri ve düzenlemeleri olması gerekiyor
Platformların politikalarının çeşitliliği destekleyen, nefret söylemini önlemeye yönelik ve kutuplaşmayı teşvik etmeyen politikaları öne çıkarmaları, bireylerin fikirlerini ifade etmeleri açısından yardımcı olabilir. Siber zorbalığa, sanal linç faaliyetlerine ve tehdit içeren mesajlara karşı özellikle kuralların düzenlenmesi ve politikaların net bir şekilde ortaya konulması önemlidir.
Sosyal medya platformları suskunluğa düşen kullanıcılara yardımcı olabilir mi?
Yapılan çalışmalar, bireylerin sosyal medyada günlük yaşamda olduğundan daha rahat davranabildiğini gösteriyor. Bu durum, özellikle kişiler anonim olduğunda ve kendiyle ilgili istediği kadar bilgi verebildiğinde daha belirgin olarak görülebiliyor. Ayrıca bireyler, sosyal medya üzerinde kendileri gibi düşünen ve gerçek hayatta karşılaşmadıkları başka kişilerle de bir araya gelme şansına sahip olabiliyorlar. Bu gibi durumlar suskunluk sarmalını kırma açısından etkili olabilir gibi görünüyor. Ancak sosyal medya aynı zamanda bir gözetim ve kayıt altına alma alanı. Dahası, ifade edilenlerin öngörülmeyen kitlelere ulaşma ihtimali de mevcut. Bu nedenle kişiler, sosyal medyada en azından politik fikirlerini ifade ederken daha da dikkatli hale gelebilirler. Öte yandan, orijinal kuram, suskunluk sarmalının herkeste aynı şekilde işlemediğini, belirli bireylerin ne olursa olsun fikirlerini ifade etmekten çekinmediklerini göstermişti. Benzer bir işleyişi sosyal medya üzerinde de gözlemleyebiliriz.
Sosyal medyada suskunluğun toplumsal ve siyasal konularda yapılan tartışmaları nasıl etkilediği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Suskunluk sarmalının işleyişi, genel kabul görmüş çoğunluk fikirlerinin daha rahat ifade edildiğini ve daha görünür olduğunu öne sürer. Dolayısıyla sosyal medyada suskunluk sarmalının işliyor olması demek, belirli fikirlerin görünürlüğünün daha az olması ve dolayısıyla ifade edilme ihtimalinin daha da azalması anlamına gelir. Bu da toplumsal ve siyasal konularda çeşitliliği, çoğulculuğu ve demokrasiyi olumsuz anlamda etkiler.
Sosyal medyada suskunluk sarmalını kırmak için, kişisel olarak ne yapabiliriz? Toplum olarak neler yapılabilir?
Genel olarak suskunluk sarmalının kırılması için hoşgörü temelli, fikirlerin medeni çerçevede tartışılmasını destekleyen, ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran, çeşitliliğe ve çoğulculuğa önem veren, nefret söylemine karşı bir kültürü yerleştirmek gerekiyor.
Suskunluk sarmalı konusunda yazdığınız, “Sosyal Medya ve Suskunluk Sarmalı: Fikirlerin İfadesi İçin Özgür Bir Alan Vaadi Gerçekleşti mi?” başlıklı makaleniz için yaptığınız ankette katılımcıların en yüksek oranda katıldıklarını ifade ettiği ikinci soru, “Eğer bir düşüncemi toplum içerisinde söyleyemiyorsam, sosyal medyada da dile getirmeyi tercih etmem” ifadesi olmuş. Bu, suskunluk sarmalının hangi aşaması olabilir?
Bu yanıt, suskunluk sarmalının sosyal medyada da çevrim dışı dünyada olduğu gibi işlediği konusunda bize ipucu veriyor. Her ne kadar sosyal medya, bir özgürlük vaadiyle yeni bir kamusal alan olarak ortaya çıkmış olsa da, gerek bireylerin sosyal medya üzerinde maruz kaldığı olumsuz tepkiler, gerekse de gözetim ve kayıt altına alınma, söz konusu özgürlük vaadinin yeteri kadar gerçekleşmediğini gösteriyor. Dolayısıyla bireyler, sosyal medya üzerinde de fikirlerini ifade ederken yeteri kadar özgür olamıyor.