Röportaj: Murat Görkem Kahreman

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından verilen Gazetecilikte Yeni Yaklaşımlar dersi için deprem bölgesine giden gazetecilerden biri olan Milliyet Gazetesi Haber Araştırma muhabiri Gökhan Karakaş ile konuştuk. Karakaş deprem bölgesinde yaşadıklarını anlattı.

Mesleğiniz gereği deprem bölgesine gidip haber yapacak olmanız sizi endişelendirdi mi?

Hayır, bu benim hayatımın bir gerçeği. Her türlü hakikatin peşinde koşan, emek veren bir gazeteci olarak ne ürpertti ne de korkuttu . Ama deprem gibi bir dehşetin yaşanması beni gerçekten çok üzdü. Beni en çok korkutan depremin ta kendisiydi. Orada görev yapmak değildi.

Deprem bölgesine ilk vardığınızda gördükleriniz karşısında neler hissettiniz?

İnsanların büyük dram yaşadığını gördüm, yardımların hiç yetmediğini ve gelmediğini gördüm. Ben üçüncü gün gittim, tam saat olarak 72. saat gibi orada oldum. Her şeyin çok yetersiz olduğunu gördüm, yetişmediğini gördüm ve yardımların yerine ulaşması için insanların çabalarını gördüm. Bu acı süreçte elimden geldiği kadar yardımı ve desteği verdim. Devamını sorarsanız da dokuz gün boyunca hiçbir şey yapılmadığını gördüm. Yaklaşık 10 cenaze önümden kalktı ve 5 tane de kurtarma gördüm.

Depremde ailesini kaybetmiş insanlara yaklaşırken sorularınız nasıl oldu?

Çok güzel bir soru, çok net yaşadığım bir kargaşaydı, bir araftı, acayip bir sorun yaşadım, hatta bir tanesinde beni darp etmeye kalkıştılar. Önümden çıkan bir cenazede amcanın bir tanesi ne çekiyorsun diye geldi ve ben de tamam amca çekmiyorum dedim, boynumu eğdim. Islahiye’de oldu bu. Daha sonra yine 13 yaşında bir çocuğun arandığı sırada bir aileye ulaştım ve o aileye sorular sordum. Dedesi ile konuştum, ‘Canlı çıkacak, kurtulacak, çok hareketlidir’ gibi şeyler duydum. Maalesef canlı çıkamadı, ruhu şâd olsun.

Mesleğiniz gereği size karşı sert tutum sergileyen vatandaşlar oldu mu?

Çok, sert tutum derken, normal bir gazeteci bunu söylememeli çünkü deprem bölgesinde insanların çok büyük dertleri var, çok büyük sorumlulukları var. Yani biri bana neden çekiyorsun dediğinde bu beni incitmez, beni asıl yoran şey bana polisiye bir şiddet uygulanmasıdır. Siyasilerin, jandarmanın, polisin basını etkilemesi beni üzer. Vatandaşın çekme bunu, sen vatan hainisin demesi beni üzer. Biz kamu görevi için buradayız diyerek polise, jandarmaya cevap vermek zorunda kalıyoruz.

Oradayken başınıza gelen ve sizi çok üzen bir olay yaşadınız mı?

Az önce anlattığım olaydı. Enkazdan çıkmasını beklediğimiz küçük kız çocuğuydu.

Bir gazeteci olarak deprem bölgesinde ne şekilde hareket etmeliyiz ve önceliklerimiz neler olmalı?

İnsanların acıları olduğunu bilmeliyiz. Araya girip fotoğraf çekmek yerine insanlar ile göz teması kurup ben bir gazeteciyim, burada fotoğraf çekeceğim bilgisini vererek fotoğraf çekmek gerekiyor. Çok renkli, şekilli şeyler giymememiz gerekiyor, daha düz renkler seçmemiz gerekiyor. Yüz ifaden mutlu olmayacak. Donuk bir ifade ile görüntü çekmen gerekiyor. İnsanlar ile diyaloglara girerek çekim yapmak daha makul. Evet uygulamak çok zor ama doğru olan böyle yaklaşmak. Kamu görevi yaptığını belirteceksin fakat vatandaş sana çekme, istemiyorum dediğinde onu çekmeyeceksin çünkü o onun bireysel hakkı.