Haber-Fotoğraf: Melek Sueda Aksoylu

Üsküdar Üniversitesi Gazetecilik Kulübü’nün düzenlediği “Siperden Manşete: Savaş ve Gazetecilik” paneli gerçekleşti. Üsküdar Üniversitesi Güney Yerleşke Şehit Duha Beker Konferans Salonu’nda düzenlenen panele, savaş muhabiri Can Ertuna ve emekli SAT komandosu Bülent Kuru konuk oldu. Gazetecilik Kulübü tarafından düzenlenen etkinliğin moderatörlüğünü Rozerin Çalışıcı gerçekleştirirken, sunuculuğu Meryem Aydın üstlendi.

Üsküdar Üniversitesi Gazetecilik Kulübü tarafından organize edilen “Siperden Manşete: Savaş ve Gazetecilik” başlıklı panel, Güney Yerleşke Şehit Duha Beker Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Alanında uzman isimlerin katıldığı panelde, savaş gazeteciliğinin zorlu yönleri ele alındı. Panelde, savaş muhabiri Can Ertuna ve emekli SAT komandosu Bülent Kuru, meslek hayatlarından kesitler paylaşarak katılımcılara değerli bilgiler sundular. Etkinliğin moderatörlüğünü Rozerin Çalışıcı üstlenirken, sunuculuğunu Meryem Aydın gerçekleştirdi.

Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Savaşların ilk kurbanı gerçeklerdir”

Üsküdar Üniversitesi Gazetecilik Kulübü tarafından düzenlenen etkinlik, Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmasında savaş gazeteciliğinin öneminden bahseden Süleyman İrvan, “Savaşların ilk kurbanı gerçeklerdir denir. Açıkçası gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Savaşlar bittikten sonra bile çoğu yerde çoğu zaman aslında gerçekleri öğreniyoruz ama bu gerçekleri aktarmak için gazeteciler daha fazla risk altında diye düşünüyorum. Özellikle İsrail'in Gazze işgali sırasında yanlış hatırlamıyorsam 150’den fazla gazeteci öldürüldü. Haberleri aktarmaya çalışan, gerçekleri aktarmaya çalışan gazeteciler risk altında. Savaş gazeteciliği, bir uzmanlık alanı ama aslında en zor alan” ifadelerini kullandı.

Umut Şimşek: “Amacımız, savaş muhabirliğinin ne denli önemli olduğunu vurgulamak”

Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın ardından konuşan Gazetecilik Kulübü Başkanı Umut Şimşek, “Bu etkinliği düzenlemedeki amacımız, savaş muhabirliğinin ne denli önemli ve aynı zamanda zor bir alan olduğunu bir kez daha vurgulamak. Savaşların yıkıcılığını anlamak, gerçeğin peşindeki bu cesur insanların karşılaştıkları zorlukları öğrenmek ve onların çabalarını daha iyi anlamaktır. Çünkü gerçekler, bazen en karanlık anlarda bile bir ışık olabilir” şeklinde konuştu.

Dr. Öğr. Üyesi Can Ertuna: “Kitaplardan okuyarak öğrenilecek pek çok şeyi ben ekip arkadaşlarımdan öğrendim”

Konuşmasına, mesleğe başlama serüvenini anlatarak başlayan gazeteci akademisyen Dr. Öğr. Üyesi Can Ertuna, “Bu mesleğe başlamaya televizyon izlerken karar verdim. Eskiden medyanın hali bu şekilde değildi. Yaygın medyanın, ana akım medyanın nitelikli haber programları vardı. Ben de çok küçük yaşta 32. Gün’ü izlerken çok etkilenmiştim ve evet ben bu işi yapmak istiyorum. Dünyada bir şey olduğunda ben orada olmak istiyorum demiştim” ifadelerini kullandı. Sözlerine televizyonculuğun bir ekip işi olduğunu vurgulayarak devam eden Ertuna, “Televizyonculuğu benden çok daha deneyimli ekip arkadaşlarımdan, kameraman arkadaşlarımdan öğrendim. Ben genç bir muhabirken onlardan sadece haber sürecini değil aynı zamanda gergin ortamlarda, zorlu ortamlarda nasıl davranmam gerektiğini, nasıl güvenlik önlemi alabileceğimi, nasıl oradan sağ ya da yara almadan çıkıp o haberi nasıl yetiştirebileceğimi öğrendim. Kitaplardan okuyarak öğrenilecek pek çok şeyi ben ekip arkadaşlarımdan, alanda öğrendim” dedi. Savaş muhabirlerinin görev ve sorumluluklarından da bahseden Ertuna, “En önemli sorumluluk propaganda aracı olmamaktır. Açık ve net olmaktır. En önemli sorumluluk insancıl bir perspektifle, bir diyalog zemini hazırlayabilecek nitelikte yayıncılık yapmaktır. En önemli sorumluluk barış gazeteciliği çerçevesinde bir gazetecilik yapmaktır” ifadelerini kullandı. Savaş bölgesinde ekip ruhunun daha güçlü olduğunun altını çizen Ertuna, “Tamamen senden farklı kültürde olan, sokakta karşılaşsan belki çay içip sohbet dahi etmeyeceğin, bambaşka bir ideolojide, hayat görüşü çok farklı kişiler orada senin en yakının olur. Bu sanırım ismi konulmamış bir kültürdür” dedi.

Bülent Kuru: “SAT kursunda fiziksel baskıdan çok psikolojik baskı var

SAT komandosu olmaya karar verme sürecini anlatan Bülent Kuru, üniversite sınavına hazırlandığı sırada, bir gazetede ilk defa SAT komandoları hakkında bir yazı gördüğünü ve etkilendiğini dile getirdi. Kuru, “O zaman SAT komandosu olmaya karar verdim. Bunun yolu ya deniz astsubayı ya da deniz subayı olmaktı. Ben deniz astsubayı olarak yoluma devam ettim. Bir sene gemilerde seyir astsubayı olarak görev yaptım. Sonra SAT kursuna başvurdum ve SAT kursunu bitirdim” ifadelerini kullandı. SAT kursunun psikolojik temelinden bahseden Kuru, “Kursun başından itibaren fiziksel baskıdan çok psikolojik baskı vardır. Zaten buradaki amaç da seni bu savaş şartlarına hazırlayabilmek, oradaki psikolojini güçlendirebilmektir. Yani psikolojik olarak, mental olarak güçlü bireyler yetiştirmektir” dedi. Askerlikte takım olmanın önemini vurgulayan Kuru, “Askerlik için bir sanat diyorlar ya, askerlik gerçekten bir sanat. Ama tek başına şarkı söylemek gibi bir sanat değil. Takım halinde yapılan bir sanat. Biz birlikteyken güçlüyüz”. dedi. Gençlere gelecekteki iş seçimleri hakkında tavsiyede bulunan Kuru, “Sevdiğiniz işi yapın. Yaptığınız işi severek yapın. İşiniz hakkındaki gelişmeleri takip edin. Bilgi neredeyse ve kimdeyse ayırt etmeden öğrenin” şeklinde konuştu.

Panel, katılımcıların soruları yanıtlamaları, plaket takdimi ve toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.