Fakülte seminerlerinde ‘Medyada Ayrımcılık Karşıtı Haber Dili’ konuşuldu
Haber Üsküdar - Ayça Aracıçam
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenli olarak gerçekleştirilen fakülte seminerlerinde bu hafta, ‘Medyada Ayrımcılık Karşıtı Haber Dili’ konusu ele alındı. Yaptığı sunumda ötekileştirme kavramına değinen Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, medyadaki ötekileştirme örneklerini de dinleyenler ile paylaştı.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin düzenlediği fakülte seminerleri, Gazetecilik Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin’in sunumuyla devam etti. Dr. Öğr. Üyesi Kesgin, Güney Yerleşke GDB-302 numaralı sınıfta yapılan ‘Medyada Ayrımcılık Karşıtı Haber Dili’ başlıklı seminerde; ayrımcılık, pozitif ayrımcılık, negatif ayrımcılık, ötekileştirme gibi çeşitli kavramlar üzerinde durdu.
“Ayrımcılık kavramını doğru tanımlamamız gerekiyor”
Sunumuna ayrımcılık kavramının tanımına ve türlerine değinerek başlayan Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, “Ayrımcılığın tanımı; fark gözetmektir. Ayrımcılığı; negatif ve pozitif ayrımcılık olarak ikiye ayırabiliriz. Pozitif ayrımcılık, bir konunun gerçekten iyi olup olmadığı konusundaki tartışmaların tüm dünya çapında yapıldığı bir kavramsallaştırmadır. Amerika’daki bir tıp okulu, 99 kişilik sıralamayla üniversiteye öğrenci alıyor. Sınava giriyorlar ve ilk 99 kişiyi kabul ediyorlar. 100. kişiye de 'hiç siyahi yok, o zaman ben 100. kontenjanı siyahi birine ayırıyorum' diyor. Böylelikle siyahilere pozitif ayrımcılık yapıldığını düşünüyor. 99’un dışında kalan 100. kişi de 'ben birçok kişinin önüne geçtim, başardım. Bu haksızlık değil mi?' diyor ve sorun buradan çıkıyor. Bu detaylandırmalar sadece bu bağlamda olmamalı. Onların artı kontenjanı olup olmadığı gibi yönlere ilerlediğini görüyoruz. Bunu dezavantajlı gruplar için uygulamamız gerektiği söyleniyor. Dünyanın her yerinde değişebiliyor. Ülkemizde de çok farklı insanlar dezavantajlı gruplar içine sokulabiliyor. Müspet eylem kavramına baktığımızda ise sadece pozitif ayrımcılık değil, bir yasal düzenlemeyle birtakım hakların kazanılmasıdır. Örnek verecek olursak; istihdam, ücretlerde eşitsizliğin ortadan kaldırılması, eğitim yaşının artırılması, çeşitliliğin desteklenmesi sayılabilir. Bazı şehit ailelerinin çocuklarına özel üniversitelerde de dahil olmak üzere yüzde yüz bursluluk ve okuma imkânı sağlanabiliyor. Bizdeki sistem biraz daha vatana hizmet üzerinden ilerliyor. O insanlar da terörden zarar görmüş oldukları için dezavantajlı grup içerisinde oluyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde ırksal kotalar var. Amerika’daki eyalet bazında nüfusun belli bir kısmının siyahi olduğu eyaletler, işletmelerinde en az yüzde 10 siyahi çalıştırma gibi bir zorunluluk ortaya koyuyor. Türkiye’de de engelliler için var. Bizdeki engellilerin oranı yüzde 3 olmak zorunda” ifadelerini kullandı.
“Günümüzde sayısız insana negatif ayrımcılık yapılıyor”
Konuşmasında negatif ayrımcılık kavramını ele alarak konuya ilişkin örnekler veren Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, sözlerine şöyle devam etti: “Kimlere negatif ayrımcılık yaptığımıza bakacak olursak; renk, din, dil, ulusal köken, cinsiyet, din, boy, kilo, yaş gibi özelliklerin önemli olduğunu görüyoruz. Özellikle pandemi döneminde yaş ayrımcılığı konuşulmuştu. Negatif ayrımcılık türleri olduğunu söyleyebiliriz. Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde bu durumla karşılaşılıyor. Malezya’da ve belirli bölgelerde üst bir sınıf var. Üniversiteye istediği gibi giden, vergi vermeyen, üst düzey pozisyonlarda çalışan insanlar var ve bu ülke bu durumun farkındaymış. Yaptığım araştırmalarda, tezimde de yazdım. Bu konunun düzeltilmesi adına çalışmalar yapılıyor. Bazen gözle görülmeyen durumlar vardır ama belirli sebeplerin olduğunu tahmin edebiliriz. Ukrayna’ya girişte pasaport kalkmıştı ve yalnızca kimlikle girilebiliyordu. Ukraynalı yetkililer, girişte doğum yılı soruyorlar ve bu durum, girişlerde belirleyici oluyor.”
“İnsanları ötekileştirme pratikleri adı altında farkında olmadan ötekileştirebiliyoruz”
Ötekileştirme kavramının söylemsel düzeyde güçlünün güçsüzü ezdiği bir yapı olduğunun altını çizen Dr. Yıldıray Kesgin, “Ötekileştirmenin özellikle medya açısından üzerinde duracağımız yerleri var. Ötekileştirme pratikleri adı altında sunduğumuz insanlara nasıl davranıyoruz? Onları farkında olmadan nasıl ötekileştiriyoruz ve bunu nasıl sistematize etmişiz? Birincisi, medyada olumlayarak öne çıkartmaya çok fazla rastlıyoruz. Egemen ideolojinin sürekli yeniden üretiminde, denetiminde sürdürülmesi. Egemen ideoloji çerçevesinde toplumsal uzlaşımın belirlediği iddia edildiği değer, davranış ve yapıları olumluyor. Örneğin ‘ahlaklı kadın, güçlü kadın’ iktidarın istediği unsurları oraya aktarıyor ki diğerleri kendilerine çeki düzen versinler. Diğer bir ötekileştirme kavramı ise suçlayarak açığa vurmak. Zayıf gruplar, şiddet içeren eylemler nedeniyle dışlanıyor ve bu yönü öne çıkartılıyor, olumsuzluğu vurgulanıyor ve sürekli ön yargı oluşumuna sebebiyet veriyor. Örneğin Suriyeliler yine bir kıza baktılar diyerek sürekli açığa çıkartma mevzusu uygulanıyor. Eskiden bu gibi durumlar daha azdı” şeklinde konuştu.
“Sosyal medyada nefret söylemleri ön plana çıkarsa ortadan kalkabilir”
Etnik kimlikleri farklı olan grupların da ötekileştirmeye maruz kalabildiğini dile getirerek sözlerine devam eden Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, “Avrupa’da ve Dünyada etnik grupların ötekileştirilmesi ve hak taleplerine dair belirli adımlar atılmış, birçok yerde gelişmeler var. Yeni medya işin içine girdiği zaman bu durumun iyiye gittiğini düşünmüyorum. Belki yeni düzenlemeler gerçekten istediğimiz düzenlemeler olsaydı nefret söyleminin çözümlenmesinde katkı sağlayacak unsurlar oluşabilirdi. Sosyal medyaların gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Sosyal medyada nefret söyleminin ön plana çıkması lazım. Ancak o zaman bu gibi nefret söylemleri ortadan kalkıyor. Facebook ve Twitter’da sürekli bunun için çalışanların olması lazım. Orada nefret söylemi ve ticari kuruluşa yapılmış hakaretler varsa orada yansıtılmaması gerekiyor” dedi.